Bıktım şu yanlışlıkla bölümü yayımlamalarımdan.
-
"ne yapacağız?"
Derin derin nefesler aldım. İçime sanki ateş atmışlar gibi yanıyordum. Üstelik sıcaktan kaşınmaya da başlamıştım ve kaşınan sırtımı kaşımamak için kendimi zor tutuyordum.
Az önce safkan bir vampir görmüştüm ve o safkan vampir babamı tehdit etmişti? Babamı tehdit etmek zaten hükümeti tehdit etmekti. Buna gerçekten cesaret edebilecek kadar kime ve neye güveniyordu?
Safkan vampirler merdivenin en üstteki basamağıydı. Safkan vampirler genellikle dışarıda dolaşmadıkları için diğer vampirlere göre daha beyazdı, yine de Korede beyaz tenli insan çok fazla bulunduğu için ayırt etmek zordu. Vampirler insanlar içinde bulunsa da çoğunluğu ormanlarda veya sessiz kentlerde olurdu. İnsanların oraya girmesi yasaktı.
"Beomgyu dışarı çık." Adımı duymamla bakışlarımı masadan kaldırdım. Babam gözlerini bana dikmiş yine emir veriyordu. "Jeongin sende dışarı."
Dönüp Jeongin'e baktım. O da babasından emir almasıyla ayağa kalkmış benimde karşı çıkacağımı anlamış gibi bileğimden tutup kaldırmıştı. Yine de tuttuğu bileğimi kendime çektim. "Eğer senin yerine geçmem gerekiyorsa olanları bilmem en doğrusu değil mi, baba?"
"Sana dışarı çık dedim!" Bu sefer kükrer gibi sarf ettiği kelimeler kalbimin çevresinde bir şeyleri hareket ettirdi. Benim herkesin içinde ona karşı çıkmam nasıl zoruna gidiyorsa onunda herkesin içinde bana emir verip aşağılaması zoruma gidiyordu.
"Dışarısı ne kadar güvenli ha?" Jeongin tekrar yanıma gelmiş ve bu sefer kolumu sertçe tutup çekmişti. Geriye savrulsamda konuşmayı kesmedim. "Az önce bir safkan elini kolunu sallayarak girdi saraya, hiç kimsenin de gücü yetmedi onu kovmaya. Vampirler dışarıda cirit atarken dışarıda olmam ne kadar güvenli?"
Tüm üyelerin yüzü yere eğilince daha da cesaretlendim. Ağzımı tekrar açacakken Jeongin beklemediğim bir güçle kolumdan tutup iki kanatlı kapıya çekiştirdi beni. Gözlerim babamın gözlerinden ayrılmıyordu asla. Ağzını oynatarak sessizce söylediği sözler dünyadan yok olmak istememe sebep oldu.
'cehennemin dibine git.'
Üç basit kelime, herhangi birisine karşı kullanırken sorunsuzdu. Ama bir babanın oğluna bu kelimeleri söylemesi kırmızı çizgiydi işte. Neydi ki babamın bu kelimeleri bana söyleme sebebi? Doğruları söylemem mi? Burada bir devlet üyesi olarak bulunmasam bile neticesinde oğluydum onun. Kendi canından kendi kanından, canının bir parçasıydım. Bana ne kadar sert davransa ne kadar küfür etse dahi bir kere 'oğlum' dese yine dizinin dibinde biterdim.
O zaman niye yapıyordu bunu?
Göz odağımı kapı kesince önümde duran Jeongin'e çevirdim bakışlarımı. İkimizde sarayın girişinde öylece birbirlerimize acıyarak bakıyorduk. O bana acıyordu ben ise ona. Oysaki ikimizinde hayatı aynıydı. O da babasının kurbanıydı bende. Neden acıyorduk birbirlerimize?
Biz kendimize acıyorduk çünkü.
Aynaya baktığımızda olmak istediğimiz kişi olmadığımız için, babalarımız yüzünden elimize-kolumuza bağlanan ipe göre hareket ettirildiğimiz için.
"Karşı çıktıkça daha kötü olacak biliyorsun değil mi?" Jeongin bakışmayla anlaşamayacağımızı anlamış olmalı ki konuşmuştu sonunda. Ben onun gibi olmamak için ne kadar gayret etsem de başka çarem kalmıyordu artık. Her ne kadar karşı çıkmaya çalışsam da olmuyordu.
"Ben ruhumu bir kavanoza koyup devlete teslim etmek istemiyorum." Dedim. İstemiyordum, sonumun babam gibi olmasını istemiyordum. Tüm hayatımı devlete adamak istemiyordum. Güç yancısı bir üye değilde normal bir vatandaş olmak istiyordum. O masa dürüst değildi, hükümet dürüst değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liberation / taegyu
FanfictionVampirler ve insanlar yüzyıllar boyunca bir anlaşma ve düzen içinde yaşamıştı. Ta ki 21. yüzyılda vampirler anlaşmayı bozana kadar. ** "Bırak herkesin parmakla gösterip iğrendiği ya da imrendiği kişiler olalım Beomgyu."