a piece of flame

1.6K 236 320
                                    

Kamera kaydını ileri sarmaktan kafayı yiyeceğim bir noktada Yeonjun yanımda "dur!" Dedi bir anda. Dediğini yapıp elimi tuştan çekip tüm dikkatimi ekrana verdim.

Huening Kai elindeki silahı uzun boylu bir çocuğa tutmuş öylece sokağın ortasında duruyordu. Elindeki silahın öbür uca düşüp kendisinin de yere yapışması uzun sürmeyince içimi huzursuzluk kapladı. Uzun boylunun gücünden ve davranışlarından, siyah beyaz ekranda bile boncuk boncuk olan koyu gözleri belli oluyordu vampir olduğu.

Yeonjun derin bir nefes almış, ekrandan yansıyan görüntüsünden gördüğüm kadarıyla başını öbür tarafa çevirmişti. Uzun boylu, Huening Kai'nin boynunda hareketsiz bir şekilde kaldığında gözlerimi sıkı sıkı yumup yumruğumun içine tişörtümü hapsettim. Ani bir duygu seliyle gözlerim dolarken bir umut da olsa geri açtım gözlerimi. Uzun boylu vampir geri ayağa kalkıp arkasını dönmüştü. Gördüğüm kadarıyla Huening Kai'nin boynunda da bir şey gözükmüyordu.

"Yeonjun bak, gözlerini aç." Deyip kayıdı on saniye ilerisine aldım. On saniye sonra Huening Kai yerden kalkmış, kalkar kalkmaz da başka kişiler koluna girip sürükler gibi kameranın bakış açısından kaybolmuştu. Yeonjun "Yaşıyor, şimdilik bu bana yeter." Diye mırıldanıp yanımdaki sandalyeye oturdu.

Dirseklerimi masaya yaslayıp ellerim ile yüzümü kapattım. Huening Kai bir gündür yoktu. Onu dün öğle saatlerinde eve göndermiştik, bu sabah Huening Kai'nin evine Yeonjun gitmiş ama kapıyı açan kimse olmamıştı. Yeonjun da evin yedek anahtarıyla eve girip kontrol edip beni aramıştı. Huening Kai'ye hiçbir şekilde ulaşamayınca hepimiz perişan olmuştuk, tüm ekip olarak.

Aeri içeri girip "biz hazırız." Demişti nefes nefese. Siyahlar içinde giyinmiş can yeleğinin üstünde büyük harfler ile 'Giselle' yazıyordu, at kuyruğu şeklinde toplanmış olan saçları her an birisine yaldırmaya hazır olduğunu bize net bir şekilde mesajını veriyordu. Can yeleğinin üstündeki çeşit çeşit kazıklar dikkatimi çekti.

"Neye hazırsınız?" Yeonjun ayağa kalkıp bana bakarak sormuştu soruyu. "Gidip Huening Kai'yi almaya." Dedim sesimdeki nötürlükle.

"Siz delirdiniz mi?"

"Yongmasan ormanına gidiyoruz." Yeonjun alışkanlığı olan hepimize bulaştırdığı özelliği yapmaya başlayınca volta atmayı kessin diye kolundan tuttum. "Vampirlerin inine?" Diye sormuştu sorgulama amacıyla.

"Kang Taehyun'un inine." Dedim düzeltmek amacıyla. Benim tüm sinirim, tüm öfkem onaydı. Daha önce söylemiştim ona, çevremdekilere karışma diye. "Sen Kang Taehyun kim bilmiyorsun galiba, kendine gel."

"Yeonjun!" Dedim yüksek sesle. Endişesini anlayabiliyordum, ama o da beni anlamalıydı. Huening Kai öyle umursamadan cesedini çöp kenarında bulabileceğimiz birisi değildi. Kimse öyle birisi değildi ama Huening Kai'nin yeri bende farklıydı işte. "Emin ol Kang Taehyun'un kim olduğunu senden daha iyi biliyorum, ya bizimle gel ya da otur bizi bekle."

Aslında bu cesaretimin tek sebebi Kang Taehyun'du. Bana bir şey olması ona da aynı şeyin olmasıydı. Bunu kullanarak Huening Kai'yi kolayca ellerinden alabilirdim. Ayrıca Kang Taehyun'a deli gibi sinirliydim. Yerimde volkan gibi köpürmemek için zor tutuyordum kendimi, hesap sormaya çok ihtiyacım vardı. Onu nerede bulacağımı bilmediğimi daha önce de söylemiştim ve aklıma gelen tek yer vampirlerin sözcü binasıydı. Taehyun'u defalarca aramıştım ve bir çağrımı dahi cevaplamamıştı.

"Sizinle geliyorum." Yeonjun biraz düşünüp en sonunda verdiği kararla odadan çıkıp kapıyı ardından sertçe kapatmıştı. Onu da anlamaya çalışıyordum, ipin ucunda bu ekibin bir parçası olan arkadaşımız vardı. En büyüğümüz oydu bizi koruma iç güdüsü her zaman baskındı onun için bir şey diyemezdim ona da.

Liberation / taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin