wanting everything and wanting nothing

1.3K 217 168
                                    

Hayatım boyunca basit bir duygudan vurulacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. İnsanların 'duygusuz' kalıbına iyice alıştırmıştım kendimi. Duyduklarıma kendimi yerleştirmeye çalışmış artık cidden duygusuzun teki oluvermiştim. Bunun sebebiyle de aşık olmayı geçtim birisinden hoşlanacağımı dahi düşünmezdim. Ama şimdi asla plana almadığım bu duygu beni ağlayarak diz üstüne bile çökertebilirdi. Daha önce hiç bu kadar gücüm tükenmiş gibi hissetmemiştim, hiç bu kadar bitmişlikle dolmamıştım. Veya daha önce hiç bu kadar hayattan soyutlanmak istememiştim.

Beni getirdikleri evde sadece bir kere dışarıya bakma zahmetine girmiştim. Kaçmak için bir çabada bulunacağımdan da değildi, zaten kaçamazdım da. Taehyun'un evindeydik, iplerimi Soobin çoktan Taehyun'a devretmişti.

Oysaki en başından beri iplerim Taehyun'daydı. Bunu bende yeni öğreniyordum. 'özgürlük' diye sığındığım adam zaten bana kendi duygularımdan oluşan hapisimi oluşturmuştu.

Artık ne olacaksa olsun diye düşünüyordum sadece. Neden normal bir ailede doğmadığıma dair sorumlulara yakınmaktı tek yaptığım. Hiç bir şey hissetmemeye çalışıyordum çünkü ne hissedersem hissedeyim o da hissediyordu. İçimdeki hiçliği görsün istiyordum. Beni hayata döndürdükten sonra çevirdiği yıkımı görsün istiyordum.

Ne olacaksa olsun. Öleceksem öleyim, hayatta kalacaksam da babamın kölesi olarak kalmaya devam edeyim. Ama sadece olacak olan olsun artık.

Gözüm yarısı yenmiş yemeğe kaydı. Artık hiç mecalim kalmamıştı, zaten az az koydukları yemeği bile tam bitiremiyordum. Çok geçmeden odadan çıkıp banyoya koşmuştum zaten. Odadan sadece banyodaki işlerimi görmek için çıkıyordum. Beni aşağıda beklediklerini adım gibi biliyordum ama inmeye mecalim dahi yoktu. Eğer buraya bu sebeple gelmemiş olsaydım evi karıştırır, meraklandığım konuların bir ihtimalde olsa gidermeye çalışırdım ama istemiyordum.

Hiçbir şey istemiyordum.

Yediğim az olan yemeğide kusuyordum artık. Fakat daha üç gün geçmişti. Başımı tuvaletin lavabosuna yasladım. Gözlerim dolmuştu ama ağlamakta istemiyordum, ağladığımı da hissedecekti. Üstelik neden gözlerimin dolduğunu da bilmiyordum. Sadece ağlamak ve uyumak istiyordum. Belki bir tutam da hesap sormak. Neden beni kandırdığını sormak istiyordum. Babama ulaşmanın bir çok yolu varken neden beni seçtiğini sormak istiyordum.

Hem hiçbir şey istemeyip hemde bir sürü şey istiyordum.

Yerden kalkıp elimi yıkarken gözüm aynaya kaydı. Önceki gibiydim, sadece yorgun duruyordum. Eğer Taehyun ile mühürlü olmasaydım daha kötü durumda olurdum. Şuanlık benim gücüm oydu. Şuanlık. Çünkü gidip mühürü bozmasını isteyecektim. Sanki olanlar benim suçummuş gibi kendimden çıkarmak istiyordum hıncımı.

Derin bir nefes aldım. Küçüklüğümü özlemiştim. Önceki gibi olan her şeye rağmen kendi odamda oyuncaklarımla oynamayı özlemiştim. Arkadaşım yok diye şikayetlenmeyi özlemiştim. Babamın küçüğüm diye henüz beni bu işlere karıştırmamasını özlemiştim. Yüzümü de yıkayıp suyu kapattım.

Lavabodan çıkıp kaldığım odaya gitmek yerine merdivenlere ilerledim. Yavaş yavaş iniyordum merdivenleri her şekilde de beni duyacaklarını bilerek. İlk bu eve geldiğimde ne kadar da sıcak gelmişti. Yuvam gibi hissettirmişti, değişmesi lazımdı. Hissettiklerimin değişmesi lazımdı ama yine de aynı hissediyordum ve bu kendimi parçalamak istememe sebep oluyordu.

Merdivenlerin sonuna geldiğimizde Taehyun ile oturduğumuz koltukta oturan kişiye takıldı gözlerim. Soobin koltukta uzanmış, ayak ayak üstüne atmış bir şekilde elindeki telefona bakıp gülüyordu. Onu görünce aklıma hemen Yeonjun geldi. Beni sürekli arayıp durmuş ama açmamıştım. Dalga geçer gibi telefonumu almamışlardı. Kendileri istemediği sürece bu evden çıkamayacağımı bildikleri içindi bu özgüvenleri. Gerçi arayıp yardım isteyeceğim birisi de yoktu.

Liberation / taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin