fire in the forest

1.4K 213 182
                                    

"rahatsızsın." Dedim kemerimi takarken. Arabayı çalıştırırken eli hafiften teklemiş, oturduğunda rahatsızca yerinde kıpırdayıp durmuştu. Sürekli sağa sola bakıyor ve nefesini sabır dilenir gibi veriyordu. Onu çözmek için illa da mühüre gerek yoktu.

"İnsanlar rahatsız edici." Dediğinde buruk bir şekilde güldüm. Durum çok ironikti. Arabayı çalıştırıp polis merkezinin bahçesinden ayrılırken "sen buna dahil değilsin." Diye de ekledi.

Direkt karşıya bakan bakışlarım elimde olmadan hızla kendisine döndü. Dediği kelimelerin her birisi aklımda tekrarlanıyordu, kalbimin hızı ise bir anda iki katına çıkmıştı. O bana bakmayıp karşısına bakıyordu ve sanki kalbimi tekletmesi hoşuna gitmiş gibi de yarım ağız sırıtıyordu. Bu beni huysuzlandırırken tekrar süzdüm onu. Saçları en sonki durağım oldu. Bu sefer saçları sanki zamanı yokmuş da yapamamış gibi dağınıktı. Uzun saçları dağınık olduğu için daha güzel duruyordu. Üstelik kabarmıştı ve bende elimi atıp kabaran saçlarını düzeltme isteğini uyandırıyordu.

Kendimi kaptırdığımı fark edince önüme dönüp kollarımı göğüsümde birleştirdim. "Teşekkür mü etmeliyim beni azat ettiğin için?" Dediğime verdiği tepki sadece burnundan homurtu çıkarıp başını iki yana sallamak olmuştu. Yüzündeki gülümseme ise asla dinmiyordu.

Onun yanında huzurlu hissediyordum. Bunun sebebinin mühür olduğunu bilsem de garipti. Sanki her hâlükârda onun yanında rahat olacak ve huzurlu hissedecek gibiydim.

Bu kadar çabuk teslim olmak ise kesinlikle aklımda yoktu.

Olayların bu kadar ileri gideceğini bile bilmiyordum aslında. Her zaman kontrolü elimde tutabileceğimi zannediyordum. Oysaki Taehyun bana öyle olmadığını kanıtlamıştı. Bana karşı hissettiği şeyler ne onun planında vardı ne de benim. Belki de kader bize kinlenmişti. Düşündüğüm şey ile kendime daha çok sinirlendim. Zaten bunların tek suçlusu ve tek sebebi bendim. Hepsi gerçekleri kabul edemediğim için oluyordu. Hepsi doğruları görmeyip kendi kafamda kurduğum için başıma geliyordu. Eğer babamın gözünde değersiz olduğumu kabullensem şuan bu arabada olmazdım. Eğer inatçının teki olmasaydım şuan yanımdaki Safkan ile mühürlenmiş olmazdım. Hatta eğer babam işinin ehlinde birisi olup işini düzgün ve dürüstlükle yapsaydı şuan kaybettiğimiz onlarca insan ve melez de olmazdı.

Ormanlık bir yola girdiğimizi fark ettiğimde "bana mezar kazmayı mı öğreteceksin?" Deyip bir anda onun vampir olduğunu unutmam ile "ne kadar da romantik." Diye mırıldandım. Dediğime kahkaha atıp "insanların hakkımızda uydurdukları şeyleri duymak çok komik." Demişti gülmelerinin arasında.

"Bir an vampirlerin mezar kazdığını düşünüp korkmuştum." Dediğimde beni şaşırtarak "sana vampirlerin değiştini üç kere daha söylemiştim." Demişti.

Ağzım şokla açılırken "ha, yani mezar kazıyorlardı?" Diye yüksek sesle söylendim. Taehyun şuan gözümde gerçekten kendi değerini kendisi oluşturuyordu. Yüzündeki pis gülümsemeyle "genellikle ölüleri yakmayı tercih ederlerdi." Deyip başını saniyelik olarak bana çevirdi, "kişilik meselesi." Diye ekleyip göz kırpmıştı. Önüne geri dönüp kıkırdayınca benimle uğraştığını anlamak çok da zor değildi ama yine de bu dediği gibi gerçekse eğer korkunçtu.

Daha önceki söylediklerimin yanında filmlerimizde ve dizilerimizde vampirlerin insanların kanını tükettikten sonra gömmesi çok yaygındı. Ama bu söyleyiş dizi ve filmle sınırlı kalmayıp destanlara ve şimdiki hikayelerimize bile yansımıştı. Laf arasında yine söylenirdi. Hatta espirisi bile yapılırdı.

"Şaka yapıyorum Beomgyu. Yüzünün şu haline bak." Yine gülünce dudaklarımı birbirine bastırıp "dua et silahım yanımda değil." Dedim.

Bugün farklı bir enerjisi vardı, benimle uğraşmayı sevdiğini anlamıştım da ayrıca.

Liberation / taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin