Koş!
Koş!
Koş!
'Sakın durma Ece!'
Arkamdan gelen, yüzünü görmediğim ama yumuşaklığından bir kıza ait olduğunu düşündüğüm sesin sahibini dinleyip koşmaya devam ettim. Etrafımda benimle birlikte koşan, sayamadığım kadar çok kişinin arasından hızla ilerliyordum. Gerçi benim dışımda kimsenin ilerlediği söylenemezdi. Onlar daha çok... Birbirlerini öldürüyorlardı!
Evet, tam anlamıyla bir savaşın ortasındaydım.
Ayağımın altında parçalanan toprak, etrafta uçuşan tehlikeli cisimler, yırtıcı hayvanlar, neredeyse ışık hızında hareket edenler, bir ağacı söküp tek eliyle metrelerce fırlatanlar, uçanlar, yaralarını saniyeler içinde iyileştirenler ve daha göremediğim kim bilir neler...
Karşıma aniden birinin çıkmasıyla, dengemi sağlayamayıp yüz üstü yere çakıldım. Henüz hiç kullanmadığım hatta tuttuğumun farkında bile olmadığım bir hançer elimden fırladı. Ellerimde ve dizlerimde hissettiğim acıyı görmezden gelip doğrulmaya çalıştım.
Lanet olsun! Çok zordu.
Neyse ki, düşmeme sebep olan kız insafa geldi de beni ayağa kaldırdı. Saçlarımdan tutarak... İki elimle saçlarımda duran ellere sarılırken, başımı kaldırıp kızın yüzüne bakabildim. Sırıtarak, elini yavaşça yüzüme doğru kaldırdı, az önce düşürdüğüm hançeri önümde sallamaya başladı. O güzelim şeyi benden önce bir başkasının kullanmasına mı üzüleyim yoksa kendi hançerim tarafından birazdan öldürülecek olmama mı karar veremedim.
'Sonunda Montaro.' dedi ince sesiyle sarışın.
Montaro mu?
Bana bakma tenezzülünde bile bulunmadan elindeki hançeri çevirmekle ilgileniyordu. Büyük ihtimalle üzerimde uygulayacağı sadistçe planları düşünüyordu. Dalgınlığını fırsat bilip saçımdaki eline sertçe asılarak ondan kurtuldum. Hemen bir iki adım geri çekildiğimde sırtımı sert bir şeye çarptım. Belime dolanan bir çift kolun sahibi beni çevik bir hareketle arkasına aldı ve hiç tereddüt etmeden karşımdaki sarışına saldırdı. Yüzünü göremediğim kahramanım, el çabukluğuyla, önce bende olan, daha sonra sarışına geçen hançeri kolayca eline geçirdi.
Arkasına dönüp bana bakmadan 'Devam et Ece!' diye seslendi usulca, güven dolu bir sesle. Ve hızlıca kızın boğazını kesti.
Ah! Hayır!
Küçük bir çığlık atıp, hızla onları arkamda bırakarak, koşmaya kaldığım yerden devam ettim. Bu kez hançersiz... Daha savunmasız... Ama nedense kendimi öyle hissetmiyordum.
O adam kimdi? Adımı nereden biliyordu? Ve neden beni kurtardı?
Aptal mısın Ece? Asıl sorman gereken soru, 'Sadist sarışın beni neden öldürmek istedi?' ya da 'Montaro da kim?' olmalı!
Bacaklarımın titremeye başladığını ve daha fazla ilerleyemeyeceğimi anladığımda mecburen duraksadım. Pazar yerine benzeyen bir yerin ortasında dikilip çevredeki hasara göz attığımda etrafta saklanan insanları görmek, bunu benim de yapmam gerektiğini hatırlattı bana. Ama bacaklarım henüz benimle aynı fikirde değillerdi. Ellerimi dizlerime koyup eğilerek derin nefesler almaya başladım. Doğrulmadan kafamı yavaşça çevirdiğimde solumdan hızla bana doğru gelen bir karartı gördüm. Bu karartı bir... bir panterdi.
Simsiyah bir panter!
Şoktan nefes almayı bırakmış, olduğum yerde kalakalmıştım. Korkudan değil, resmen büyülenmiştim. Tanrım! Çok güzeldi... Her hareketinde vücudundaki kaslar daha da belirginleşiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECE -Pawa Günlükleri- (KİTAP OLDU!)
Fantasía"Benim halkım insanlar değil! Benim halkım hayvanlar... Benim halkım ağaçlar... Benim halkım kitaplar." [ECE MONTARO] Ece, her hafta aynı şeyleri gördüğü rüyasının sayısı arttığında hiçbir şeyden...