İki hafta...
Sadece iki haftada yerleşmiştik yeni evimize. Yasemin birkaç gün içerisinde, eski kaldığımız yerden biraz daha büyük odalara sahip olan, eşyalı bir ev bulabilmişti. Şahsi eşyalarımız dışında kalan tüm diğer şeyleri ikinci el eşya alan bir yere satıp onun parasıyla da gerekli yeni eşyaların alımını gerçekleştirmiştik.
Bu süreçte ben de sadece on beş dakikalık bir konuşmayla işten ayrılmıştım. Neyse ki iş aramak gibi bir sorunum olmadan, Sem'in kısa süreliğine evinde kaldığımız arkadaşının, bir tanıdığının, tanıdığının tanıdığı aracılığıyla, daha çok kalantor tiplere hitap eden bir restoranda iş bulabilmiştim.
Bu gece yeni yatağımda, tüm bu iki haftanın yorgunluğu ve yarın yapacağım görüşmenin heyecanıyla uyumaya çalışıyordum. Yarın, iki hafta öncesinde çantamda bulduğum nottaki adrese gitmeye karar vermiştim. Yine bir cuma günü yine saat 10 da... Orada beni hatırlayan birileri hala var mıdır bilmiyordum ama o adrese gidip notu kimin verdiğini öğrenmeden hayatıma devam edemezdim. Üstelik Masa sekizin akşam yemeği davetini kaçırmışken bu fırsatı da tepemezdim. Adresteki kişinin Ken olma olasılığına sırtımı dönemezdim.
Düzenli bir ilişki yaşamayalı ne kadar olmuştu gerçekten? En son lisede miydim? Aslında iki sene önce görüştüğüm tamirci çocukla iki aya yakın bir süre birlikteydik. Sanırım uzunca bir zamandır hayatımdaki en uzun, en ciddi ilişkiydi. İki ayda sadece beş kez görüşmüştük. O da yalnızca geceleri...
Lanet olsun! Sanırım ben hiç ciddi bir ilişki yaşamamıştım.
Ama istiyordum. Ne olduğunu bilmediğim bir şey istediğimin farkındaydım ama istiyordum.
..................................................................................................................................
Nefes al.
Derin bir nefes al.
Yeniden.
Tamam, son bir kez daha!
Hadi ama bunun hep işe yaradığını söylerler. Şimdiye kadar bu aptal kalp çarpıntısından kurtulmam gerekiyordu.
Sen liseli ergenler gibi bir oğlan için heyecanlanacak bir kız değilsin Ece, kendine gel. Çocuk evde bile olmayabilir. Hatta içerideki Ken bile olmayabilir. Şişko, saçlarının tepesi açılmış, önünde kocaman bir bira göbeği olan ellilerinde sapık herifin teki bile olabilir. Notu kimin yazdığını bilmiyorsun. Şimdi salak triplerini bırak da çal şu lanet kapıyı.
Son bir kez daha üzerimdeki mor elbisemi düzeltip, saçlarımı omuzlarımdan geriye atarak ve kendime bir saniye bile yeniden düşünme izni vermeden zile bastım.
Bekledim.
Kulağımı kapıya dayayıp içeriyi dinledim ama hiçbir şey duyamadım. Biraz daha bekleyip zile yeniden bastım. Birkaç dakika sonra ümitlerim suya düşmüş, suratım asılmış halde kapıya arkamı dönmek üzereyken, içeriden gelen tıkırtılar yeniden gülümsememi sağladı. Seslerin yaklaşmasıyla birlikte, en çarpıcı olduğunu düşündüğüm gülüşümü yüzüme yapıştırdım ama kapıda karşıma çıkan sarışın kadınla beraber, zor günler için sakladığım gülücüğün boşa gitmesinden dolayı, yüzüm hemen sinirle çarpıldı.
Sadece gülücüğün boşa gitmesine sinirlendim. Ken'in evinde bir sarışının olmasına değil!
Bir dakika belki de yanlış adrese gelmiştim. Bu düşünce beni yeniden umutlandırırken, bu kez küçük bir tebessüm oluştu suratımda. 'Merhaba' deyip, elimdeki adresin yazılı olduğu kâğıdı kadına uzattım. 'Bu adresi arıyordum. Sanırım yanlışlık oldu.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECE -Pawa Günlükleri- (KİTAP OLDU!)
Fantasía"Benim halkım insanlar değil! Benim halkım hayvanlar... Benim halkım ağaçlar... Benim halkım kitaplar." [ECE MONTARO] Ece, her hafta aynı şeyleri gördüğü rüyasının sayısı arttığında hiçbir şeyden...