Öğle vaktiydi. Kabiledeki gençler sabah havuçlarını yedikten sonra oyuna dalıp dalgınlıkla, biraz ilerideki büyük ağaçların oralara kadar gitmişlerdi. Zuzkak her zaman tedbirli olmasına rağmen bu sefer o da farkına varamamış, kendini iyice oyuna kaptırmıştı. Bu gençleri gören Kron ise onları gizliden gizliye takip ediyordu. Şayet başlarının belaya gireceğinden adı gibi emindi.
Gençlerse ağaç üstünde ebelemece oynayarak çok eğleniyorlardı. Tek kişi hariç. Naddik... Normalde oyun oynamayı severdi lakin onun fiziksel özellikleri, içinde bulunduğu bu kabile ile aynı şartlarda olmadığından ağaçlardan daha çok yerde oynamak zorunda kalıyordu.
Zuzkak ve diğerleri de bunu bildiğinden ağaçlara pek fazla çıkmıyor, Naddik'e ayak uyduruyorlardı. Yine de bu oyun Naddik için hala zordu.
Diğerleri yerde bile hiç zorlanmadan dört beş metre uzağa sıçrayabiliyordu. Eğer yollarında hızlarını kesecek bir şey yoksa altı yedi metre yüksekten bile yere rahatça atlayabiliyorlardı. Zuzkak bu oyunda oldukça iyiydi. Ebelemece oynarken son derece çevikti. Diğerlerinden daha az ebe oldu.
"Naddik!" kabiledeki gençlerden biri olan Kocakulak lakaplı bir genç hızla onun arkasından yaklaşıp parmaklarıyla dokundu ve yüksek dallardan birinin ucuna tutunarak tepelere çıktı.
Naddik, sinir olmuş bir şekilde suratını asarken sürekli ebe olmak onun canını sıkmaya başlamıştı. Bunu Zuzkak da anlamış bu yüzden yanına giderek kendisine dokunması için beklemeye başlamıştı. Naddik, bu duruma gülümserken ağaç tepesinde olan Kocakulak da aynı şekilde gülüp kaçmaya başladı.
Bu sefer Zuzkak ebe olurken hızla Kocakulağın tırmandığı ağaca giderek ağacı aşağı yukarı sallamaya başladı. Doğal olarak hızı kesilmişti ama hepsi bu kadar değildi. Atlayacağı yöne sırtı dönükken sallıyordu dalı.
Lakin Kocakulak bunu fırsat bilmiş, Zuzkak'ın ona ulaşmasına çok az bir şey kala, başka ağaca atladı. Şayet sallanan dal bir tür sıçrama tahtası işlevi görür ve sırtı dönük olarak atlarken onu hayli uzağa fırlatırdı.
Atlayıp ağırlığıyla eğilen o daldan bazen çatırtılar gelir ama kırılmazdı. Yaprakların arasından Kocakulak'ın zafer kazanmış bir edayla yerdekilere sırıtan suratı göründü.
Fakat Zuzkak pes etmemiş, dalın ucuna varıp tekrardan sallamaya başladığında Kocakulak sürünerek arkasından ilerliyordu.
Herkes eğlenirken kabilede kendileriyle beraber oynayan genç üyeden birden kısık bir uyarı çığlığı geldi. Bunu Kron da duymuştu fakat biraz fazla uzakta olduğundan sebebini anlayamamıştı.
Ağacın tepesinde olanlar ise aşağı baktığında genç üyenin, ağacın ilk çatalında olduğunu ve ağacın gövdesine doğru sindiğini gördüler.
İçgüdüsel olarak diğerleri de bulunduğu kalın dalın üstüne sindi. Onları gören Naddik de aynı şekilde yerde bulunduğu bir noktada kayanın arkasına pustu.
Zuzkak da dalı sallamayı bırakmıştı ama dalın hareketi durmadığı için hışırdayan yapraklarla birlikte onun da vücudu aşağı yukarı inip kalkıyordu.
Naddik, o an kuru bir dal parçasının çatırdadığını duydu, sesin geldiği yöne doğru baktığında hayatının ilk Ateş İnsanını gördü.
Yerde sinsice saklanarak yürüyor ve kayalarla çalılıklar arasından dikkatle ilerisine bakıyordu. İlkin onları, yarı insan yarı yabani bir hayvan olduğunu düşündü çünkü Ateş insanları omuzlarına ve beline ayı postu parçaları sarmıştı. Ellerinde de kalınca bir sopa ve uçlarında da ateş vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mağara Adamı {Ara Verildi}
Historical FictionMilattan Önce 350 bin... Bu bir Mağara Adamı hikayesidir. (BxB) #1 tarihöncesi #3 Tarihikurgu