Naddik, gözlerini şaşkınlıkla adama dikti. Onu normalde uyurken izlemek ilgi çekiciydi ama adamı tamamen uyanık görmek planları arasında yoktu.
Gözlerini ilk defa görmüştü. Kendisi dahil eski klanındaki herkesin gözleri kahverengiydi ama onunkiler tıpkı bulutsuz bir gökyüzü gibi maviydi.
Naddik, onu rahatsız edebileceğini düşünerek hızla başını geri yere eğdi. Ona böyle dik dik bakarak daha en başından kötü bir izlenim bırakmak istemiyordu.
"Şey, pardon. Seni öyle habersiz izleyerek rahatsız etmek istemedim. Yoksa ettim mi?" Dedi Ogvar. Karşısındaki gencin gözlerini neden kaçırdığını anlamamıştı. Ya onu bilmeden rahatsız etmişti ya da o fazla utangaçtı.
Karşısında duran kişi ona cevap vermeyince kendi kabilesinin dilinde konuştuğunu anlayıp, sanki büyük bir kabahat yapmış gibi dudaklarını ısırdı.
Svahilice diline geçti, ondan da cevap alamayınca aynı şeyi Çilubaca dilinde söyledi.
Naddik ise onun dediklerinden bir tek kelime bile anlamazken en azından onu yanına işaretlerle davet etmesini bekledi. Lakin adam, Naddik'in anlayabileceği hiçbir işaret yapmadı.
Adam sadece konuşarak anlaşmaya çalışıyordu ama ağzından çıkan hiçbir ses ne eski kabilesindekilere ne de kendinin ortaya çıkardığı hiçbir şeye benzemiyordu.
Adamın konuşmasında kelimeler kesilmiyor ard ardına bir şeyler söylüyordu. Öyle ki Naddik, kelime nerede başlıyor ya da nerede bitiyor anlamıyordu.
Ogvar, ise ısrarla konuşmaya devam ediyordu ve bu onu yaptıkça Naddik onu anlayamadığından sinirleniyordu.
Ogvar, o an ne yapacağını şaşırmıştı. Şayet söylediği hiçbir şeye cevap alamıyordu. "Yoksa duyamıyor musun beni?" Bu imkansızdı çünkü o ne zaman konuşsa karşısındaki gencin bakışları ona dönüyordu.
Bu durum ikisi için de garip bir hal alıyordu. Ogvar, içinde dinlendiği mağarayı bir süre gözleriyle taradı. Birlikte yaşadığı herhangi biri var mı diye kontrol etti.
Lakin gördüğü tek şey mağaranın içinde yaralarını bir insana tedavi ettiren Kılıç dişli kaplandı. Hem bu hayvan nasıl olur da bir insanın yaşam alanı içinde rahat dolanıyordu? Ve Ogvar için daha da önemli soru, bu Kaplan bir insanın yaralarına dokunmasına nasıl izin veriyordu.
Adam, daha önce hiç böyle bir şeye şahit olmamıştı. Bu gencin özel güçleri falan olduğunu düşünüyordu. Ya da Shepha tarafından kutsanmış biri.
Veyahut ikisi de değil, kendisi öldü ve bu genç de onun bedenini Shepha'ya teslim etmek için gelen koruyucu bir ruh.
Fakat bu adını bile bilmediği kişi öylece mağarada dolanırken ruh olamayacak kadar canlı olduğunu da anlamıştı.
Naddik, etrafta üzerindeki bakışlardan biraz olsun kaçmak için sürekli meşgul ediyordu kendini.
Adam, saçına, kıyafetlerine dikkatle bakıyor bir şeyleri anlamaya çalışıyor gibiydi. Onun bu tavırları ise Naddik'i sadece daha fazla geriyor, üstündeki bakışlara aldırmamaya çalışıyordu.
Onun bu şekilde kaçması ve tek kelime dahi etmemiş olmasıysa Ogvar için çözmek isteyeceği bir gizem yaratıyordu adeta. Bu onun ilgisini çekmişti.
Bu dikkati ise kendisine getirilen kurutulmuş et ile yön değiştirmiş, ne kadar acıktığını şuan fark edebilmişti.
Kendisine getirilen yemek için yerinden dogrulacağı vakit vücuduna giren inanılmaz bir sancıyla kendini büzdü. O an buraya nasıl geldiğini ve öncesinde olanları hatırladı. "Gutgab!" Diye bağırdı panikle.
Mağarada yoktu o. "O nerede!" Diye Naddik'e bağırdı bu sefer.
Naddik, ihtiyatla çağırdığı bu ismin onu bulduğunda yanında ölen kişi olduğunu anlamıştı.
En azından ölüye saygısından kurutulmuş eti Ogvar'ın önüne bıraktıktan sonra başını eğdi. Cevap vermedi. Zaten verse bile kendisini anlamayacaktı.
"Gutgab nerede, söylesene!" Diye bağırdı tekrardan Ogvar, Naddik'in kolunu tutup sarsarken. "Bir şeyler de!?"
Naddik, adamın bu kontrolsüz öfke patlamasını görünce şok olmuştu resmen. Başkalarının eski kanilesindeki erkeklerden daha olgun olduğunu düşünmüştü. En azından bir ihtimal de olsa böyle ummuştu.
Naddik, konuşma yeteneği gelişmediginden vücut dilini anlamakta ustaydı. Ve bu adamın hüzünlü bir gerçeği kabul etmekte zorlandığını pek ala biliyordu.
Naddik, adama yaşlı gözlerle bir bakış atıp tekrardan başını yere eğdiğinde Ogvar, inkar edilemez olanı kabul etmesi gerektiğini anlamıştı.
"Gutgab..." dedi hüzünlü bir şekilde. "Ah, yüce Shepha... O benim yoldaşımdı. Neden onu benden aldın?" diye bağırdı, boğazı düğümlenmeye başlamışken.
Naddik, acıyı biliyordu ve bu adamın da acı içinde olduğunu görüyordu. Ona iyi olmak istedi. Acısını hafifletmek...
Ogvar'ın başını kendine çekerken Kaplan'a yaptığı gibi kafasını boynuna götürdü. Kollarıyla onu sardı ve öylece ağlamasının bitmesini bekledi.
Ogvar, bu sıcak tutunuşla boğazındaki düğümün çözüldüğünü hissederken ağlamaya başladı.
İlk başta acı inlemelerle gelen her ses sonunda Naddik'in bile içini yakacak haykırışlarla sona eriyordu. Ogvar, çocukluğundan beri kendini böyle bırakmamıştı.
Şayet onun için duyguların bir dengesi hiç olmamıştı. Mutluysa çok mutlu, kızgınsa öfkesine kimse dayanamazdı.
Aynı şekilde üzüntüsü de diğer duyguları gibi güçlüydü ama ona sarılan genç acıyı en az onun kadar iyi tanıyordu. Bunu hissediyordu.
Adamın hıçkırıkları azaldığında, Naddik hala ona sarıldığını ve bir yandan da ninni söyler gibi mırıldandığını fark etti.
Kaplanı ve kendini bu yolla sakinleştirmeye alıştırdığından refleks olarak adama da aynı şeyi yapmıştı...
Öhöm merhabalar efenim. Hikaye nasıl gidiyor bilmiyorum umarım iyidir.
Çünkü hızlı gitmeyeyim diye uğraşırken yavaş yavaş hint dizilerine çevirdiğimi düşünmeye başlıyorum😁🤙
Ve başka bir hikaye daha yayınlamaya başladım. Uzay Yolu. Bunun tam tersi hiper uzay dönemi...
Araya reklam da sıkıştırdığıma göre rahat rahat uyuyabilirim.
Şimdiden teşekkürler okuduğunuz için❤️🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mağara Adamı {Ara Verildi}
Ficción históricaMilattan Önce 350 bin... Bu bir Mağara Adamı hikayesidir. (BxB) #1 tarihöncesi #3 Tarihikurgu