Dost

554 66 14
                                    

Eğer ki yaklaşan kışa hazır olmak istiyorsa dışarı çıkmalı ve kendisi için daha fazla yiyecek ve kürk toplamalıydı.

Naddik, kaplanı içeride bırakarak kayanın uzak köşesinden nehre inip suya girdi ve bir müddet akıntıya ters olacak şekilde elinde mızrakla beklemeye başladı.

Suda yakınlarında bir hareketlilik gördüğü anda Naddik'in gözleri heyecanla parladı ve balığa dikkatli adımlarla ilerledi. Ardından kaldırdığı mızrağı ile tam üstüne fırlatıp onu yaklamayı başarmıştı.

Bu şekilde bir yarım gün daha devam etti. Yaklaşık üç tanesi büyük, dört tanesi de orta halli olmak üzere yedi balık toplamıştı. Naddik sepetine doldurduğu balıklarla mağaraya ilerlerken Kaplanın hala orada olup olmadığını merak ediyordu.

Şaye onun varlığına iyice alışmıştı ve evet. Kaplan hala içerideydi ve kurutmaya çalıştığı etleri mideye indirmek için hazırlanıyordu.

Naddik bunu görünce oldukça sinirlendi ve kaplanın oraya elindeki sepeti bırakıp hızla fırladı. Mızrağının sivri olmayan tarafıyla kafasına vurdu. "Git!" dedi onca emeğini neredeyse yemek üzere olan hayvana.

Kılıç diş, hiç beklemediği bu darbeyle şaşırırken bir kaç adım gerilemiş hırlayarak Naddik'e bakmaya başlamıştı ama siniri çok uzun sürmemiş geri eski pozisyonunu alarak ondan uzaklaşmıştı.

Dikkati ise hala oradaki etlerdeydi. Gözlerini büyütmüş, pençeleri hala içerideyken ön ayaklarıyla tıpkı hamur yoğurur gibi toprağı eşeliyor, hüzünlü bir şekilde etlere bakıyordu.

Naddik, bu bakışlar karşısında içinin sızlamasına mani olamamıştı doğrusu. Ama ipleri de onun eline vermek istemiyordu. Naddik, "Benim yuvam." dedi eliyle etrafı gösterirken, "Benim avım" diye devam ederek etleri gösterdi.  "Bekle."

Kaplan, umudu kesmiş gibi kafasını bir an kaldırmışken geri aşağıya eğdi.

Naddik, "daha iyi" derken tuttuğu balıkların büyüklerinden iki tanesini onun önüne attı ve son kalan büyüğü de kendi yemeye başladı. Kılıç diş, önüne atılan yemekleri afiyetle yerken kendisini bir şekilde dinlemeye alışmış olan hayvanı gören Naddik ise gülümsemişti.

Ardından ilerleyen günlerde Naddik artık topladığı derilerin temizliğiyle uğraştı. Pek çok kürk toplamıştı. Tavşan, yabani tavşan, dağ sıçanı ve daha yakaladığı ne varsa. Bunları nasıl kullanacağını pek bilmiyordu ama dikkatlice temizleyip saklamıştı. Kış geldiğinde nasıl kullanacağına karar verebilirdi. Hava çok soğuk olursa üst üste bile örtünebilirdi.

Öyle ya günler geçtikçe gündüzler kısalıyor, geceler çoğalıyor, hava da soğuyordu. Bu bölgede kışın ne kadar süreceğini ya da sert geçeceğini bilmiyordu. Ne depoladığını bilmesine rağmen yine de tek tek kontrol etme gereği duyuyordu. Özellikle kurutulmuş et stoklarını.

Şayet aradan haftalar geçmesine rağmen Kaplan yanından hala gitmemiş tam tersine ona neredeyse dost olmuştu. Naddik; eti, sebzeleri, tahılları, meyveleri ve yemişleri sakladığı kapları teker teker kontrol etti.

Çürümeye başlayanları var mı diye gözden geçiriyordu. Hemen diğer bir köşede de Kaplan için sakladığı etler duruyordu.

Naddik, havalar soğumaya başladığından hem kendi yatacağı yere hem de Kaplanın dinlenme köşesi olarak seçtiği yere birleştirdiği kürklerden koydu. Şayet zemin soğuyordu ve tek geçirdiği bu vahşi yaşamda hasta olmak en son isteyeceği şeydi.

Her şey bittiğinde ise biraz dinlenmek amacıyla mağaranın girişine oturup yıldızların ışıl ışıl parıldadığı gökyüzünü seyretmeye başladı.

Mağara Adamı {Ara Verildi}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin