Ceza & Sezen Aksu | Gelsin Hayat Bildiği Gibi
Pamuk eller kalbe, öptüüm.
En kötü hislerin curcuna olduğu bedenim, şu an oturduğum yere gömülmüşüm gibi hissettiriyordu. Bulunduğumuz durumun, en meşakkatli merdivenindeydik. Attığımız hiçbir adımın netliğini sağlayamıyorduk. Ne olduğu belirsiz insanların, kurduğu bu oyunu bir kumar gibi oynayacakmışız gibi hissediyordum. Ben zaten her şeyin başladığı andan itibaren sadece hissediyordum. Hislerim kalbimi ortadan ikiye bölmüş, tek tarafı çözülmesini istediğim bir umut, diğer bir tarafı ise katrana bulanmış çaresizlikle yer ediniyordu.
Korkuyordum, yaşadıklarımın en derine gitmemesi ve en önemlisi de ailemi de bunun içine çekmemesi için; derin bir umutla çırpınıyordum. Ki zaten şu an elimden gelen tek şey de ufacık bir umuttu.
İçimde gizlediğim umudu, Malkoç'un gözlerinde gördüğüm şüpheyle bırakmamak için zor tuttum.Koca iki gündür gözleri sürekli etrafımızda bulunan insanların üzerinde derin bir şüpheyle geziniyordu. Bu iki gün içinde bakışlarından anladığım diğer bir şey ise her zaman yaptığı gibi ince eleyip sık dokumasıydı. Nisan, Erim, Gazel, Devrim, Meriç, Kubat, ben ve Malkoç.. Şu an bu odada onu şüpheye düşürebileceğine inandığım kimse yoktu. Sanırım insanlara güvenmeyi seçiyordum. Güvenin böyle bir durumda saf dışı kalmaya çalıştığını hissetsem de, şimdilik bunu yapmamaya çalıştım. Böylesine zor durumda birilerini sorgulamak belki de karşılaşacağım sorunları erkene çekecekti. Olasılıkları bile beni korkutan bu sorunlarla henüz yüz yüz gelmeye hazır değildim.
"Neden iki gündür sanki suçlu buradaymış gibi bakıp duruyorsun?!"
Sessizliği bozan günlerdir sessiz olan Nisan'dı. Ağlamaktan kanlanmış ve çökmüş gözleri koltukta sessizce oturan Malkoç'u hedef aldı. Malkoç oturduğu koltukta iyice yayılarak Nisan'ı izledi. Şu an bu yaptığı beni rahatsız etmeye başlamıştı. Nisan şüpheleneceğimiz son insan bile olamazdı.
"Neden bağırıyorsun?" Dedi, Malkoç sakin bir tavırla. Kahve gözleri kısılmış dikkatle Nisan'ı inceliyordu.
"Sinirlerimi bozuyorsun çünkü!" Diye, ona yaklaştı Nisan. "Sanki aramızdan biri yapmış gibisin. Sence hangi aptal böyle bir şeyi yapıp, burada olur ki?"
Malkoç koltuğun kolçağına dayadığı koluna yaslandı. "Aptal değil, zeki." Dedi, dudağını gergince ısırarak. "Onu uzaklarda aramamızı isteyen fakat en dibimizde bitip her şeyi kolayca kontrol eden bir zeki."
"Katılıyorum Malkoç'a." Dedi, Erim herkese bakarak. "Sezen'in içtiği termostaki çayı bile biliyor," yüzü aptalca bir şeyden bahsedermiş gibi buruştu. "O kişinin ya da kişilerin buradan olma olasılığı çok yüksek." Bakışları Malkoç'a döndü. "Sende millete suçluymuş gibi bakıp durma, anladık ihtimalleri düşünüyorsun ama bunu en azından bu kişilere yapma."
Erim ve Malkoç birkaç saniye bakıştığında, Malkoç gözlerini çekip bana baktı. Gözleri yüzümde dolandı ve beni inceledi. Nasıl olduğumu kontrol eder gibiydi.
"O kağıda yazıyı yazan kişi," diye mırıldandı, Devrim. "Bakkala nasıl bıraktırdı? Altay dayı da, Fahri'de mezarlıktaydı, mezardan dönünce kapının altından atıldığını görmüş. Bunu oraya bırakan kişiyi nasıl kimse görmedi ya?"
"Mahallede yine insanlar vardı, onu oraya bırakan kişi dikkat çekmeyen birisi olsa gerek." Diye, cevapladı Kubat.
Oturduğum yerden kalkarak salondan çıktım. Balkonun kapısını açarak kendimi dışarıya attığımda, soğuk havanın biraz iyi geldiğini hissettim. Beynim söylenenlerle beraber bulunduğu kargaşanın biraz daha içine girmişti. Kafamı toplamaya çalıştığım her an birileri bir şey söylüyor ve sakin halimi tetikliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tepeli Deve
RomantikSezen, sıradan bir öğretmendi, ta ki İzmir'den İstanbul'a anneannesinin yanına dönene ve Tepeli Deve ile tanışana kadar. Başlangıç; 17 Eylül 2022