Pentagram | Geçmişin Yükü
Pamuk eller kalbe. Öptüüm..
Beynimden vurulmuş gibi adamı izliyordum. Elimi sıkan eli daha fazla sıkılaştı ve sesimi çıkarmamak için dişlerimi birbirine bastırdım. Gözleri Malkoç'a sabitli bir şekilde gülümseyerek ona bakıyordu. Sinir bozucu tavrı, gözündeki gözlüğü alıp kafasında paralamam için zorluyordu.Gözlerimi tedirgin bir şekilde Malkoç'a çevirdim. Ürkütücü bakışları elimi tutan eldeydi. Ne yapacağını asla ve asla kestiremiyordum. Gerginlik tüm damarlarımda yayılmaya devam ederken, kalbimin hızla çarpan sesi doldu kulaklarıma. Ne yaşıyordum ben böyle? Önüme düşen her taş; kalbimi biraz daha fazla yerinden sökecek gibiydi.
"Elimi bırak." dedim, kendimden beklemediğim bir hareketle.
Belki de Malkoç'un söylediklerini şimdi ve şu anda yapmak işimizi daha fazla kolaylaştıracaktı. Katı olmalıydım. O buradaydı ve ben güçlü olduktan sonra kimse bize bir şey yapamazdı.
Adamın gözleri yavaşça bana doğru döndü ve kaşları samimiyetsiz bir alayla yukarı havalandı. Eli daha fazla sıkılaştığında, canımın yanması dahi umrumda değildi çünkü karşımda tamda bozulan sinirimi gülmeye devam ederek yukarı taşıyordu.
"Bırakmazsam?" Dedi, gözlerini kısarak. "Beni tek ayak üstünde mi bekletirsin hocam?"
"Elimi," dedim, üstüne basa basa. "Bırak."
Malkoç'un derin nefes sesi doldu kulaklarıma.
"Onun elini bırak." Dedi, son kez ikaz eder gibi.
Bakışlarımı ona çevirdiğimde, göğsünün hızla inip kalktığını gördüm. Sabrının son demlerindeydi. Dikkatle onu izlerken, gülmeye başladı. Anlamsız bakışlarım yüzünde gezinirken, o bana bakmadan etrafına bakındı. Eliyle etrafı gösterdiğinde, baktığı yere baktım fakat hiçbir şey göremedim. Saniyeler sonra insanlar ayaklandığında, tek tek dükkandan çıkmaya başladı. Ortamdaki tek ses; geriye doğru itilen sandalye sesleriydi. Gıcırtı ortama kattığı çirkin sesiyle, huzursuzluğu temsil ediyor gibiydi. Ne yaşandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Elime batan ve canımı yakan şeyle dudaklarımdan acı firar etti.
"Ah!" Dedim, gözlerim yaşla dolarken.
Gözlerim adama döndüğünde, samimiyetin tek bir kırıntısını barındırmayan üzgün bir yüzle gözlerime bakıyordu.
Avucumun içinden akan sıcak bir sıvı hızla yere damladı. Gözlerimi yavaşça kaldırıp karşımda duran adama baktım fakat göz teması kuramadan, tam yüzüne büyük bir ayak tekmesiyle sandalyeyle beraber geri düştü. Elim istemsizce ondan ayrıldığında, avucuma bakmadan dizime bastırdım. Keskin ve ince sızı, dolan gözümden bir yaşı firar ettirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tepeli Deve
RomantikSezen, sıradan bir öğretmendi, ta ki İzmir'den İstanbul'a anneannesinin yanına dönene ve Tepeli Deve ile tanışana kadar. Başlangıç; 17 Eylül 2022