Selam, bölüm sonundaki ufak açıklamayı okursunuz şimdi burayı doldurmak istemiyorum. Saat 12 ben bölümü atarken 20 falan geçiyor olur galiba ama şimdiden okuyan falan varsa birkaç yorum görmek motivasyon olarak güzel olabilir, teşekkürler 🥺🤍
Ha bir de uyarı yapayım bölümde +18 içerik mevcut, başına uyarı koydum istemeyen geçsin.
🩹Saat 20.23
Bahçedeydim ve ev sessizdi.
Uzun süredir ilgilenmediğim çiçeklerimle ilgileniyordum. Bir nevi kafa dağıtmak için de ilgileniyorum denilebilir. Bir şeylerle uğraşmazsam kafamın içinde kendimle çelişen sesler beni rahat bırakmaz, bunu biliyordum ve bu yüzden başka şeylerle ilgileniyordum.
Annem ve Sıla evdeydi. İlk kez bu kadar sessizdik. Derin bir sakinlik söz konusuydu ve kimse kimseye hesap sormuyor, bağırıp çağırmıyordu.
Dizlediğim yerden kalkıp pantolonumun dizlerini ellerimle silktim. Gözlerim yan bahçeye kaydı. Orada da derin bir sessizlik söz konusuydu. Umut'la hiç beklemediğim bir konudan dolayı tartışmıştık ve söylediği şeyler hazmedilecek türden şeyler değildi.
Düşünüyordum. Bütün bu olanların suçlusu gerçekten ben miydim? Bir anda neden çemberin ortasına atılmıştım? Salak olduğumu, susup kabulleneceğimi düşündüğü için mi böbürlenip çok bilmiş gibi tavsiye vermişti?
Eğer böyle düşünüyorsa daha çok beklerdi.
Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim ve salona girmek yerine evin arka bahçesine doğru adımladım. Belki Kaju ile Kaptan'ı gezdirmek bahanesiyle biraz hava almak için parka gidebilirdim.
Kimseye haber vermek içimden geçmiyordu ama ne olur ne olmaz Sıla'ya meraklanmamaları için kısa bir mesaj atmıştım. Zaten ortalık karışıktı bir de annemi meraklandırıp daha da gerilmek istemiyordum.
Kaju ve Kaptan'ın tasmalarını alıp hır gür eşliğinde demir bahçe kapısını aralayarak dışarı çıkarttım ve kapıyı arkamdan zorla da olsa çekerek boş yolda tasmalarını biraz gevşettim.
Birkaç saat, belki de on beş dakika, sonra Aras ve Ömer gelecekti ve ben neler olacağını, Ömerʼle ne konuşacağımızı merak ediyordum. Arkadaşlıkları bozulmasındı, suçlusu ben değildim, olmak istemiyordum da fakat şimdiden ufak çatırdamalar başlamıştı.
Başından beridir Arasʼın bana karşı olan ilgisini farkındaydım ve kendimi ona karşı olabildiğince nötr tuttuğumu düşünüyordum. Ama görüşüne göre pek başarılı olamamıştım. Aslında gayet de çizgimi korumuştum, umut verecek bir hareketim olmuş muydu bilmiyordum ama elimden geldiğince arkadaş gözüyle yaklaştığımı gösterdiğimi düşünüyordum. Fakat lanet olası vicdanım yine her şeyi üstüne alınıyordu ve tam tersini düşünmemi sağlıyordu.
Her şey üst üste gelmişti son zamanlarda. Cemreʼnin aniden hayatıma dahil oluşu, Demirʼin saçma tavırları, Egehanʼın hastalığı, Eymenʼnin gelgitleri, Ömerʼle bir ileri bir geri yapan ne idüğü belirsiz ilişkimiz, Umutʼun arkadaşlarını korumak istemesi ve bana çıkışması, Babamın bizim gözümüze sokarcasına sevgilisini ve oğlunu tanıştırmak için aile yemeği düzenlemesi, annemin içine kan ağlaması ve Demirʼin babamın sevgilisi olan kadının oğlu çıkması...
Tamamen fiyasko.
Kafam allak bullak olmuştu. Şu an oturup hangi birini düşüneceğimi, hangisine kafa yoracağımı bilmiyordum. Birine ihtiyacım vardı. Bana yardım edecek birine. Ömer değil veya Aras değil. Ya da tanıdığım biri, arkadaşım, annem değil. Beni tanımayan ve sadece yanımda oturup ona derdimi anlatacağım biri. Sussa da olurdu. Varlığını hissetmem gerekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
train me (+18)
Short Story(Yetişkin içerik barındırmaktadır.) ¬ Mor ledli ışıkları ellerime bağladığında muhtemelen kızarmış olan gözlerimle koyulaşan gözlerine baktım. "Uslu kızım benim." diyerek yanağımı okşadığında titreyerek eline sürtündüm. "Aferin, öğretmenin sana usl...