↬eleven

260 53 28
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

●●

Ofisinden tekrar evine çıktığınızda Keizo'ya herkesin dağılabileceğini, bir sorun çıkarsa halledebileceğini ve en kötüsü yan tarafta Jake ve Shin'in olduğunu söyledin. Sana yine ısrar etmişti ama emrini yerine getirmeme cesaretine sahip değildi. Gülümseyerek kapını kapattın ve içeriye döndün. Modun garip bir şekilde pozitif olsa da yemek masasında duran bulaşıkları görünce için daralmıştı. Bunların hepsini toplamak zorundaydın.

"Yardım edebilirim." Senin derin düşünceler eşliğinde masanın üstünde duran bulaşıklara baktığını gören Rintarou'dan beklenmedik bir cümle duymuştun. Şaşırdığını ona belli ettin.

"İyi madem, hayır demem. Evimde ücretsiz harika yemek ve tatlı yedin. Üstelik kedimi sevdin ve şimdi gitmen gerekirken kalmana izin veriyorum. Aslında biliyor musun hepsini senin toplaman lazım ama evimden daha erken git diye sana yardım edeceğim." Bir yandan çenen düşmüş gibi konuşurken bir yandan da bütün bulaşıkları mutfak tezgahına dizmeye başlamıştın. Senin gibi Rintarou da içerideki bulaşıkları mutfağa getiriyordu. Lavabona sıcak su doldurdun ve biraz bulaşık deterjanı döktün. Eline eldivenlerini giydin ve bulaşık makineni açtın. Rintarou senin başında ona bir şeyler demen için bekliyordu. Suyun içinden geçirip biraz süngerlediğin tabak ve tencereleri makineye dizmesi için Rintarou'ya veriyordun ve o da diziyordu. Şu an dışarıdan oldukça komik gözüktüğünün farkında değildi. Takım elbise giymiş Japonya'nın para babalarından olan bu adam, senin verdiğin bulaşıkları makineye diziyordu.

İkiniz de işlerinizi bitirdiğinizde hala açık duran ancak sesi kapalı televizyonun yanına iki bardak alarak geçtiniz. Sen uyuyan kedinin yanına geçerken Rintarou tam karşında yer edinmiş ve viskiyi açmıştı. Getirdiğin bardaklara eş bir şekilde pay etmiş ve bir bardağı sana uzatmıştı. Teşekkür etme gereği duymadın.

İkiniz de sessiz bir şekilde içkinizi içiyordunuz. Rintarou seni gerecek kadar fazla içmeye başlamıştı. Konuşmaya başladığında gecenin boka döneceğini anlamıştın. Çünkü bu adam sarhoş olmuştu.

"Bırak içmeyi." Sert bir sesle onu uyardın.

"Hayat ne kadar ağır biliyo' musun?"

"Rintarou başıma bela açarsan sikerim seni biliyorsun değil mi?"

Rintarou yüzünü ekşitti. "Ne belası?" Bardağında kalan neredeyse beş yudumluk içkiyi tek seferde içtiğinde avuç içini alnına çarptın. Kafanı kaldırıp şişe baktığında koca şişenin neredeyse yarısı bitmişti. Dudakların iştemsizce aralanmış ve gözlerini hafifçe pörtletmiştin. Bu adam bu kadar sert viskiyi su gibi içmişti.

"Daha önce hiç sevilmediğini hissettin mi Y/N." Rintarou'nun boşluğa kilitlenmiş gözlerine baktın.

"Evet."

"Sık mı peki?" Sana sorular sorarken ve senden cevap aldığındaki vücut dilini okumaya çalışıyordun ama bu adam adeta bir put gibi duruyor ve bakışlarını kilitlendiği yerden asla çekmiyordu.

"Hayır."

"Her zaman hissetmek çok kötü bir şey." Nihayet bakışları senin gözlerini bulduğunda garip hissetmiştin. "Sanırım beni sadece annem ve kız kardeşim sevdi. Belki gerçek babam da beni sevmiştir bilmiyorum. Adamlarım benden nefret ediyor gibiler, bir de seninkilere bak. Seni o kadar önemsiyorlar ki..."

"İnsan karşısındakine sevgi verirse karşısındakinden de sevgi alıyor da ondan."

"Ben verdiğimde alamadım. Belki ondan çevremdeki insanlara sevgi vermeyi bıraktım. Bilmiyorum." Bardağı ortanızda duran büyük cam sehpaya bıraktı ve avuç içleriyle yüzünü kapattı.

"Her gün siktiğimin boşluk hissiyle uyanmak çok zor. Yaşamak çok zor. Her gün acaba ertesi günü çıkarabilecek miyim diye düşünüyorum." Ellerini yüzünden çekti ve kendisini tamamen koltuğa bıraktı. "İntihar edip annemi ve kardeşimi üzmek istemiyorum. Annem zaten yeterince mutsuz. Üstelik bunca zaman o lanet adam yüzünden harap olmuş."

"Yaşacaksam da düzgün bir şeyler yaşamak istiyorum. Sevmek ve sevilmek istiyorum. Sen nasıl yapıyorsun bunu mesela?"

"Sadece insanlara önem veriyorum sanırım. Karşımdakinin de bir insan olduğunu unutmuyorum. Boş yere onu rencide etmeyi hedeflemiyorum. Bunlar bile yetiyor sanırım." Konuşmanı bitirdiğinde ondan cevap alamadığında uyuduğundan korkup oturduğun yerden hızla kalkıp yanına gittin. Ancak o uyumak yerine ağlıyordu. Bu geceki ikinci şokunu yaşamıştın az önce. Her ne kadar onu sevmesen de onu böyle görmek seni kötü hissettirmişti. Yanına oturup bir süre bekledin.

"Eğer sana iyi hissetirirse..." cümleni bitirecek kadar cesur değildin ancak o senin ne demek istediğini anlamış ve kendi bedeni yanında küçük kalan senin bedenini sarmıştı. İki kolunu da koltuk altından omuzlarına gelecek şekilde senin sırtını kavrar bir şekilde yerleştirmişti. Kaç dakika öyle durdunuz bilmiyordun ama derin ve hafif hırıltılı nefes alışlar duyduğunda gözlerini devirerek Rintarou'nun bedenini geriye ittirdin ve hem içkinin (çok büyük oranda) hem de ağlamanın verdiği rahatlamayla kendini senin omzularında uykuya bırakan adama baktın. Yanında bu kadar içmesi sana güvendiğini gösteriyordu aslında bir noktada. Belki sen de onu böyle bırakıp uyumaya gitmeliydin ona güvenerek. Sabah çok büyük ihtimalle sen daha önce uyunacaktın.

Rintarou'yu koltuğa yatırdıktan sonra üstüne örtmek için odandan onun için yazlık yorgan ve kalın bir battaniye getirdin. Evinde başka kışlık yorgan yoktu muhtemelen, varsa da yerini bilmiyordun şu anda. Arayacak kadar da enerjik hissetmiyordun kendini. Mutfağın ve salonun ışıklarını kapattıktan sonra televizyonu da kapatıp Rintarou'ya ve kedine son bir bakış atıp kendi odana çıkmıştın. Kısa bir duş alıp direkt olarak uyumuştun.

●●

Normalde bölüm atmazdım ama askim rinin doğum günü hatrına bölüm atıyorum 🥹 oylarınızı eksik etmeyin lütfen :)

ツᴜɴʜᴏʟʏ 「𝐬𝐮𝐧𝐚 𝐱 𝐫𝐞𝐚𝐝𝐞𝐫」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin