Gözlerim gittikçe derinliğinde kaybolurken, hislerimi anlamlandıramıyordum. Elimi ellerinde çekerek bir adım uzaklaştım. Bu şekilde yakın durmak bana hiç iyi gelmiyordu. Annesinin gözleri ise sinirle yüzümde geziyordu.
Hüseyin Kurtbey elini oğlunun omzuna koyarak gurur gösterisi yapmayı unutmamıştı.
"İnşallah bu evlilik hepimiz için çok iyi olacak." derken babamın endişe ama bir o kadar umutlu olan gözleri bana dönmüştü.
Gözlerine bakmak yerine gitmek için bekleyen Kurtbey ailesinin geçebilmesi için kenara çıkmıştım.
Herkes tek tek yanımdan geçerek kapıya ulaştığında en arkada vedaşlamayı izliyordum. Asaf yine umursamazca abime selam verdikten sonra uzaklaşmıştı. Bende uzaklaşmasını gözlerimle sessizce takip etmiştim.
Arabaları evin bahçesinden çıktığında, odama çıkmak için hareketlendiğimde Simge kolumu tutarak sinsi sinsi gülümsedi.
"Nereye? Önce bize şu demin olanları anlat sonra nere istersen git." dediğinde kaşını yukarı doğru kaldırmıştı.
Kolumu parmaklarından kurtardığımda yanında bekleyen abimde aynı cevap bekleyen bir yüzle bana bakıyordu.
"Bir şey olduğu yok"
Parmağını havada sallayarak yüzüme yaklaştırdı.
"Bizim ki çocuğu beğendi ya da şöhreti başını döndürdü!""Ben odama çıkıyorum" dediğimde arkamdan konuşmalarına kayıtsız kalarak odamın kapısını örttüm.
Ayakkabılarımı direk çıkarıp kenara atmıştım. Ayaklarımın üzerine daha fazla basamayınca kendimi yatağın üzerine attım. Yumuşacık yatakta bir süre sırt üstü bekledim. Çok yorulmuştum. Gözlerimi hafifçe kapatarak nefesimi toplamaya çalıştım.
Aklıma gelen anahtarla hızlıca yattığım yerden kalkarak önce pufu sonra halıyı kaldırdım. Fakat şaşkınlığım ile ellerimle saçlarımı avuçladım. Anahtar yoktu! Kim bilir? Kim alır? Bu anahtarı diye delirmek üzereydim. Sinirle bandajlı elimi çarptığımda acıyla çığlık attım. Zonklaması gözlerimi yaşartmaya yetmişti. Ağlamak için bahane arıyormuş gibi ağlamaya başladım. Bugün üst üste yaşadıklarım o kadar çok gelmişti ki! Hala ayakta durabildiğime bile şaşkındım.
Telefonuma gelen sesle yüzümü silerek yatağa uzandım. Telefonun ekranın kaydırdığımda kayıtlı olmayan biri numaradan gelen mesajı gördüm.
"Bu kadar kolay kaçamazdın dimi?"
Bu kim ya diye sinirle geri cevap vermiştim.
"Kimsin sen?"
Hızlıca dönmüştü.
"İnsan kocasını tanımaz mı?" satırlarını okuduğumda resmen başımdan kaynar sular dökülmüştü.
Öfke patlamamı kontrol edemeyerek telefonu duvara doğru fırlatmıştım. Paramparça olan telefonun peşinden parmağımdaki yüzüğü çıkarıp fırlattım. Peşindense elime gelen her şeyi fırlatmıştım.
Çok geçmeden odadaki her şeyi yerle bir ettikten sonra odanın ortasına oturdum. Karşıdaki büyük aydan kendime bakmıştım. Saçlarım dağılmış, elbisem mahvolmuş.
"Sanırım delirdin Efnan?"
Saçımı kulağımın arkasına atarak ağlamaktan şişen gözlerime dokundum. Bu ben değildim. Ben böyle kendine etrafındakilere zarar veren biri değildim. Bu yer bu aile beni bozuyordu.
Yerde duran battaniye sarınarak bacaklarımı karnıma doğru topladım. Yerde öylece yatarken bir süre tavanı izledim. Yapıştırdığım yıldız şeklindeki gece parlayan stickerlar duruyordu. Burukça dudaklarımın ucu kıvrılmıştı. Mutlulukla yapıştırdığım o gün geldi aklıma çocukluğum ve bu evde mutlu olduğum günler. Sanırım bir daha o kadar mutlu olmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin İmzası
RomanceCebinden çıkardığı siyah küçük kadife kutuyu bana uzattı. "Bu senin" dediğinde karşılık olarak elimi uzatmak yerine boş bakmaya devam ettim. Birazdan uyanacağım ve bu bir rüya diye kendimi inandırmaya devam ediyordum. Cevapsız kalmamı pek önemsemed...