Bölüm: 1 Geçmişin Kalıntıları

101 10 5
                                    

18.06.2001

Korkulu ve acınası bir ev vardı. Aile yoktu. Aileyle yakından uzaktan alaka kuralamayacak insanlar yaşıyordu orda. Soğuk ve çelimsiz, kahpe ve korkulu rüyaların en aciz yuvası. Kalbi yok sayacak bağırışmaların doldurduğu duvarlar, kirden kapkaraya dönmüş. Kalpler bakımsızlıktan yatalak olmuş.

Aile sayılamayacak karı koca yine bağırıyorlardı. Ancak bu bağırışma tek taraftan yürütülüyordu sanki. Adam bağırır, kadın susar. İçinden nefret kusar, dışı yalnızca yaşama kadeh kaldırır. Acizlikten kuru dudakları açılır tek bir söz söylemek adına. Sonra başına gelebilecekleri düşünür ve... Ve susar.

Bacakları dövülmekten usanmışçasına ayakta durmayı yeğler. Yapacak bir durum yoktur, başına gelecekleri önceden kabul etmemiş midir evliliğe göz yumaraktan? Etmiştir. En azında o öyle düşünmüştür. Aceleyle evlen dedikleri adam bir canavara dönüşmüş, o ise hayatta kalmak için bir de en önemlisi çocuğunu, biricik yavrusunu, hayatta tutabilmek için canı pahasına çabalamaktadır.

Minik oğlunun doğum günüdür bugün. Ancak babasının umrunda bile değildir. Onun tek amacı bağırmak, bundan keyif almak ve içmek... Daha çok ve daha çok. Kafasını kaçırana dek, hiçbir şeyi düşünmemek. Ne aptal hayat! Bunları omuzlarına yüklemiş.

Minik Erdem, Zehra'nın oğlu Erdem. Minicik boyuyla dans ediyordu. Annesi Zehra, o kavgalarından etkilenmesin, üzülmesin diye son ses müzik açmıştı yatak odasına. Oysa Rıza durur muydu? Hanımına bağırmayı geçmiş, çocuğu nasıl üzerim dercesine dalmıştı yatak odasına. Erdem korkudan yatağın yanına eğilmiş başını tutuyordu. Zehra "Ufacık çocuğun ne suçu var Rıza? Bırak da yaşasın hayatını. Zehretme her şeyi. Lütfen be Rıza. Bütün hıncını al benden de çocuk yaşasın. Sonra ateşlenir. Nasıl kıyabiliyorsun ona?"

Rıza "Konuşma be? Eşek mi anırıyor burda? Kıyafetlerim kırış kırış. İş mi yapıyorsun ki sen? Ben seni niye aldım sanıyorsun?! Çekil lan önümden! Gidiyorum ben."

Çarpmıştı kapıyı ve gitmişti cehennemin dibine. Zehra rahatlamış ve kucağına almıştı minicik yavrusunu.

17.07.2001

Zehra Erdem'in babası Rıza ile yine kavgayla uyandı.

Zehra Rıza'ya yalvardı "Yalvarırım, sana yalvarırım Rıza. Yalvarıyorum ya!" Rıza "Bağırma lan bana!" Zehra başına gelecekleri artık umursamıyordu kabullenmişti buranın sonu olduğunu. Zehra "Lütfen bu çocuğu bırakalım gitsin yetimhaneye bırakalım bak yalvarıyorum.." Rıza Zehra'ya baktı güldü. Gülümsemesi soldu. Sonra kahkaha atmaya başladı. Rıza kabul etti. Hatta Erdem'in haberi üzerine kendine dolaptan bir rakı koydu. Zehra yine ona tiksinerek baktı. Yine ondan nefret etti...

Evin içi müzikle ve alkol kokusuyla dolduğunda Erdem annesinin yanına geldi.
Daha 4 yaşındaydı. Hiç bir şeye anlam veremiyordu. Annesi Erdem'e birşey demeden salondan çıktı ve odasına gidip eline gelen ilk çantaya birkaç eski püskü kıyafet doldurup Erdem'in yanına gitti ve elinden tutup kendini dışarıya attı. Erdem annesinin yüzüne bakıp güldü "Yoksa bana poğaça mı alacaksın sürpriz olarak? Ama eğer ben görürsem sürpriz olmaz ki?" Erdem umutsuzca yere baktı. Zehra ne kadar ağlamamak için kendini tutsa da gözyaşlarına yenik düşüyordu. Zehra "Sana hayatını veriyorum oğlum. Sana olmayan hayatını geri veriyorum. Sana hayatım boyunca yaptığım en iyi şeyi yapıyorum. Seni kurtarıyorum oğlum" Zehra kendini avutuyordu Erdem'e bunları söylerken. Erdem'nin anlamayacağını biliyordu oysaki.

Kendine acıyordu, Erdem'e acıyordu, hayatın acımasızlığıyla sınanıyordu.
Erdem annesine baktı "Anlamadım ben?" sonra tekrar gülümsedi ve koşmaya başladı. Zehra ona baktı. Erdem koşarken Zehra vicdan azabından yanıyordu. Kahroluyordu. Hayatı zordu lakin o yalnızca Erdem'in hayatını kurtarmak istemişti. Kendisi için zaten çok geçti. Zehra sesli bir şekilde ağlamaya başladığında yetimhaneye varmışlardı Erdem buranın neresi olduğunu anlamadı ve annesine soran gözlerle baktı Annesi ise "Burası senin yeni evin olacak oğlum" diye cevap verdi. Erdem sevinmişti. "Burası ne kadar da büyük anne baksana şatoya benziyor." Masal şatolarını andıran tarihi fakat eski olan yetimhanede gezindi Zehra'nın acılı gözleri. Heyecanlı bir şekilde içeri girdiğinde annesini de onun peşinden sürüklemişti. Onları bir kadın karşıladı Çalışana benziyordu. Zehra "Kayıt yaptırmak istiyorum" diye açıklama yaptı. Çalışan "Şu taraftan" deyip yol gösterdi.
Zehra ve Erdem ile çalışanı takip etti. Çalışan onları müdürün odasına bırakınca Zehra zorlukla kapıyı çaldı.

"Gel" diye yanıt gelince Zehra "Merhabalar" dedi. Sesi titriyordu. Yüzünde morluklar olmasına rağmen çok güzel bir kadındı. Çok güçlü bir kadındı eskiden Zehra. Rıza onu zincirleyene kadar...

Koltukta oturan adam ayağa kalktı ve kendini tanıttı "Merhaba ismim Ali buranın müdürüyüm. Kayıt mı yaptıracaksınız?" Zehra sustu konuşmadı. Konuşamadı...
Ardından Ali Bey çekmeceden kağıtla kalem çıkardı ve Erdem'e dönüp "İstersen bir şeyler çizebilirsin ben de o sırada annenle konuşayım olur mu küçük prens?" şefkatli çıkan sesi Zehra'yı bir an olsun rahatlatmıştı. Uzun süredir şefkatten uzaktı Zehra...

Erdem kağıt ve kalemi almayınca müdür sordu "Resim çizmeyi sevmiyor musun yoksa küçük prens?" Erdem kağıda ve kaleme baktıktan sonra annesine döndü. Fakat annesi başka yöne bakıyordu. "B-ben resim yapamam." Dedi müdüre dönerken daha sonra tekrardan annesine döndü minik prens "Anne, babam resim yaparsam kızar dimi. Sana bağırır dimi? Yine beni acıtır dimi?" Zehra bir süre önce tutmayı başardığı gözyaşlarını salmıştı yeryüzüne. Zor geliyordu yaşam. Nefes aldırmıyordu ona yaşam. Sadakatti ona bunu yaptıran. Sadakatin soğuk kollarına sarmıştı o cılız benliğini. O cılız benliği yakıyordu zincirlenmiş düşüncelerini. Belki de kurtarmalıydı canı pahasına olsa da kendini, çünkü gereklidi kendini de kurtarmak bu yaşam zincirinde.

Erdem'in sözleri sonucunda Ali Bey Zehra'ya baktı. İlk defa gerçekleri gördü. Makyajla kapatmaya çalıştığı morlukları, çizikleri, yaraları...
Dışındaki yaralardan farklı bir şey daha gördü. Zehra'nın bedeni gibi ruhu da yaralanmıştı.

Ali Bey durumun farkına vardığında Zehra ile yalnız konuşmak istedi. Zehra ise oğlu ile geçirdiği bu son zamanlarda oğlunu yalnız bırakmaya niyeti yoktu. Fakat bir ömür bırakacaktı onu. Sonunda kayıt işlemleri bitince Zehra ayağa kalktı. Erdem de annesiyle birlikte ayağa kalktı. Zehra oğlu ile aynı hizada kalmak için eğildi. Oğlunun saçlarından öptü kokusunu içine hapsetti. "Oğlum. B-ben özür dilerim ama ben gitmek zorundayım. Burada arkadaşların olacak. Belki kardeş gördüklerin olacak. Bak bağrışmalar olmayacak. Annenin bir daha canı yanmayacak senin canın yanmayacak. Burada sana çok iyi bakacaklar oğlum." Erdem anlamayan gözlerle annesine baktı. Ali Bey ayrılamayacaklarını anladığında Erdem'in elini tuttu. "Hadi seni oyuncaklara götüreyim tamam mı?" Ali Bey Zehra ile de konuşmak istiyordu. Erdem başka bir çaresi olmadığını anlayınca kafasını aşağı yukarı sallayarak kabul etti. Zehra elindeki çantayı göstererek "Bunu nereye bırakayım?" diye sordu, Ali Bey ise "Siz masaya bırakın çalışanlarımızdan biri odaya bırakır." diyerek yanıtladı. Zehra kafasını sallayarak kabul etti ve tam çıkacakken Ali Bey Zehra'nın telefon numarasını sordu Zehra ise masadaki kağıdı göstererek ona yazacağını belirtti. Ali Bey tamam diyerek Erdem'le birlikte odadan ayrıldı.

Geçmişin YabancılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin