Yavaşça araladım perdeyi, gözlerim hemen kararsızca yanıp sönen sokak lambasına gitti. Güçlü ışığı olmasına rağmen pili bitik saat gibi tükenmişti. Cadde sokak lambaları hariç karanlıktı, hiç insan ya da araba yoktu. Sokak, sessizliği bir karadelik gibi içine çekmişti.
Perdeyi kapatacakken yanıp sönen sokak lambasının altında bir karaltı görmemle perdedeki elim dondu. Tam lambanın arkasında uzun bir karaltı vardı ve doğrudan buraya, benim olduğum tarafa bakıyordu. Panikle geri çekildim, ellerim titriyordu. Nefes alışverişlerim hızlanmış, panik tüm vücuduma yayılmıştı.
İçimden bir ses hemen Bora'ya haber vermem gerektiğini söylüyordu ama bedenim kendini yere bıraktı. Pencerenin altına oturup dizlerimi kendime doğru çektim. Başımı dizlerime yaslayıp kollarımla destekledim. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Boğazım kupkuruydu, yutkunmak sadece canımı acıtıyordu.
Biri izliyor. Biri seni izliyor, biri sizi izliyor.
Kaç dakikadır öyle durmuştum bilmiyordum ama içimdeki bir dürtüyle ellerimi çözdüm ve ayağa kalktım. Elimi tekrar perdeye götürüp yavaşça araladım. Sokak lambasının orada gördüğüm uzun karaltı yoktu. Orada değildi. Kaşlarımı çattım ve olabildiğince sokağa baktım. Hiçbir şey yoktu, gitmişti. Sanki orada hiç olmamıştı.
Hiç orada olmamıştı. Orada bir şey yoktu.
Perdeyi kapattım, elimi başıma götürüp baskı uyguladım. Deliriyor muydum? Aklımı mı kaçırıyordum?
Tekrar yere çöktüm ve aynı pozisyonu aldım. Gözlerimi loş sönük ışıkta bir asker gibi duran eşyalara diktim. Ortamdaki sessizliği yemiş ve iri gözlerle bana bakan eşyalar sessizce beni izliyordu. Hiç ses veya bir hareketlilik yoktu. Sanki onlar bile zihnim gibi beni suçluyorlarmış gibi bakıyordu kalbimin derinliklerine. Ellerimle gözlerimi kapadım, otomatik olarak ileri geri sallanmaya başladım.
Her şey yoluna girecek. Her şey geçecek. Bu senin suçun değildi, haklı sebeplerin vardı.
Sesim benden değil başka bir ben'den çıkıyordu.
Hayır, hiçbir şey yoluna girmeyecek. Bu senin suçundu!
Yatağa doğru gittim hemen ama örtüyü açmadım. Direkt üstüne yattım, elimi kulaklarıma bastırdım. Sanki zihnimdeki sesleri susturabilecekmişim gibi. Kontrolsüzce titriyordum, en ufak sarsıntıda tamamen çökecek ve yok olacaktım.
Bir gün herkes başına gelmesinden korktuğu şeyle boğulup yok olacak. Tıpkı senin gibi.
Ellerimi etrafıma sarıp olabildiğince az yer kaplamak adına cenin pozisyonuna geçtim. Buz gibi ellerim tenime değdiği an da ürperdim, soğuğun keskin acısı canımı yaktı ama zihnimin izi kadar yakamadı. İnsanın canını asıl acıtan fiziksel uyaranlar değil, vicdan azabının peydah olduğu zihnin doğurduğu düşüncelerdi.
O gece ara ara daldığım anlar dışında hiç uyumamıştım. Uyuduğum o kısa zamanlarda bile kabusun pençesi boğazımdaydı. Huzursuz kafa huzursuz zihni, huzursuz zihin huzursuz düşünceleri, huzursuz düşünceler de huzursuz geceleri doğurur.
Gece kendini geriye çekip yerini keyifsiz bir güneşe bırakınca yataktan kalkmıştım. Bora benden daha erken kalkmıştı ve kahvaltı hazırlamıştı. Bir şey yememe isteğime rağmen zorla da olsa birkaç lokma yedirmişti. Fazla oyalanmadan evden çıkmıştık. Telefonum üç kez titremişti ama ne olduğuna hiç bakmamıştım.
"Dün gece sen yattıktan sonra biraz araştırma yapmaya karar verdim," dedi Bora arabaya binerken. Bu sözleri tüm dikkatimi ona vermeme fazlasıyla yetmişti. "Bir arkadaşımın sayesinde Poyraz'ın evinin yerini öğrendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sekiz Ay Önce Ne Yaptığını Biliyorum
Misteri / ThrillerDurdu, ılık nefesi tenimde iz bırakan toz taneleri gibi dağılıyordu. Sustum, yaklaştı. Eli sırtımdan belime doğru kaydığında ansızın ürktüm, tüylerim diken diken olmuştu. "Neden bu durumda olduğunu merak ediyor musun?" Sesi tehditkardı. Bilmeme ra...