VI

175 8 0
                                    

Güneş yavaş yavaş yükselmeye başlarken zeminin siyahla kaplı olduğu bahçede kraliyet ailesi sessizlik içinde kahvaltısını yapıyor , çalışanlar da dahil kimse konuşmuyordu. Yıllar önce neşenin , kahkahanın hiç eskimediği bu masa şimdi korkunç bir sükunete sahipti.

Orada yaşayan herkes biliyordu ki o günler bir daha geri gelmeyecekti ancak umut denen şey oldukça karmaşık bir duyguydu. Olmayacağını bile bile yine de olmasını beklediği şeyleri olurdu herkesin.

Onlar için de durum böyleydi. Erken kalkmaları için hiçbir sebep yoktu ortada. Ne kraliyet ailesi için ne de çalışanlar için. Eskisi gibi uğraşmaları gereken işler artık yoktu ya da saraya aniden kimse gelmezdi ki beklenmedik bir misafir için hazır olunsun. Ölü bir krallığın döküntüleriydi ellerinde kalanlar. Birkaç yıkık dökük parçadan başka ne kalmıştı ki geriye bir şey yapacaklardı?

Ama yine de umut ediyorlardı. Belki bir gün yine o günlere döneriz diyerek erkenden kalkıyor hiç gelmeyecek misafirleri bekliyorlardı. Oysa umudun fazlası da zarardı. Bir müddet sonra çürütmeye başlardı tutunduğu kişiyi.

Kahkaha atmaktan kahvaltı edemedikleri o günleri özlemişlerdi. Şimdileri böylesine kara bulutlarla kaplıyken geçmişin ışıltılı günlerini elbette özleyeceklerdi ama özlem aynı zamanda da acının bir simgesiydi. Kraliçe de bunu çok iyi bildiği için ailesinin hüzün dolu gözlerine küçük bir tebessüm göndermişti.

Kimse bilmiyordu ancak onun umudu çoktan tükenmeye başlamıştı. Belli etmemek için elinden geleni yapıyordu ama gerçeği de biliyordu. Bu kadar kişi kendisine bakarken elinden bir şey gelmiyordu. Gelmeyecekti. Sessiz bir hüzünle önce karşısında oturan eşine bakmış , eskisine göre çökmüş omuzlarında gezdirmişti gözlerini. Sonra ise göz bebekleri titrerken hemen çaprazına , masanın başındaki boş sandalyeye bakmıştı. Asla tamamlanamayacak bir boşluk açılmıştı orada. Şimdiyse o bedenin yokluğu her birini günden güne öldürüyordu.

Oğlunu özlüyordu , oğlunu özlüyordu ama bu dahi canını yakıyordu. Ölüm almıştı onu ellerinden. Artık acıdan başka bir şey kalmamıştı. Kim kaderi yönlendirecek kadar güçlü olabilirdi ki? Bu son isteseler de istemeseler de onlarındı.

Masadaki her bir beden kendi zihinlerinde aynı konu için farklı şekillerde üzülürken her sabah olduğu gibi gözleri en baştaki sandalyeye gitmiş gördükleri boşluğu kabullenmeye çalışmışlardı. Yıllardır olduğu gibi...

Bu sırada ise sarayın içinde bütün gece boyunca gözlerini dahi kırpmamış bir beden üçüncü kattaki odasının içinde bir sağa bir sola doğru gidiyor , ne yapacağını düşünüyordu. Gece yaşadıkları hala daha zihninde dönüp duruyordu ve ne yapacağı konusunda da hiçbir fikri yoktu.

Gece yaptıkları yüzünden saraydan kovulma düşüncesi ise kalbinin korkuyla atmasına yetiyordu. Git dedikleri an yapacak bir şeyi olmayacaktı ama gidecek bir yeri de yoktu. Dün gece gördüğü bedenin birisine bir şey söylemesinden korkuyordu. Kapıyı açarken ki cesareti odanın içindeki tozların arasına karışmıştı şimdilerde.

Gözleri bütün gece uyumadığı için kızarmış , göz altları hafiften morarırken öylece etrafına bakmıştı. Yine de onun gibi bilgisiz bir zihin için bile umut var olan bir duyguydu. Zihnine girmiş ' belki ' diyerek umut etmesini sağlamıştı. ' belki haberleri olmaz ' , ' belki kızmazlar  sonuçta yukarı çıkmakla ilgili bir şey dememişlerdi ona ' , ' belki onlara söylemez ' ve korkusunu telkin edecek bir çok cümle daha.

O da bu belkilere tutunmuş bugününü de diğer günlerini nasıl geçirdiyse öyle geçirmeye karar vermişti. Her zamanki gibi güneş tepeye çıktığında kahvaltıya inmiş , Fiona ile olan yazma derslerinde başarısız olarak her gün olduğu gibi azar işitmişti. Bahçede dolaşmış , yüksek surlardan sarayın bulunduğu tepenin yamacındaki evlere bakmıştı. Her şey aynıydı. Gözlerindeki kızarıklıklar yüzünden birkaç kişi endişelense dahi bir şekilde onları da idare edebilmişti. Günün sonunda kendisini yatağına bırakmış derin bir nefes verirken tutunduğu tüm o belkiler kesinleşmişti ve umudu işe yaramıştı. O gün ve sonraki iki hafta boyunca da ne kadar tedirginlik içinde yaşasada buna gerek olmadığını anlamıştı en sonunda. Çünkü kimsenin bir şeyden haberi yoktu ve belli ki gördüğü o beden de kimseye bir şey söylemeyecekti.

Her gün gözlerini kapatmasıyla ela gözler zihninde belirmiş , kendisini hatırlatmaktan çekinmeyerek korkusunun içinde yersiz bir merak filizlendirmişti. Bedenindeki kırıklar hala daha zihninde geziniyordu ancak cevabın kendisinde olmadığı da kesindi. Yine de ne birisine sorabiliyor ne de öğrenmek için başka bir yol biliyordu. O oda , o beden artık sadece içinde yaşayacaktı ama yine de ' ya- ' demekten alıkoyamıyordu kendisini.

Umut şu anda hissetmesi gereken bir duygu muydu bilmiyordu ama günler önce olduğu gibi kendisini yine karanlığın içine atmış merdivenlerden çıkarken başka bir açıklama bulamıyordu kendisine.

Bilmediği çok şey vardı bunu zaten biliyordu ama ilk defa kendisini ilgilendirmeyen bir konu hakkında bu kadar merak doluydu. İçindeki aptal cesaretinin tek açıklaması olarak zihni ona bunu söylüyordu. Farklılık. Yeter miydi bazı sorularını cevaplamaya?

Bilmiyordu , her şeyden de önemlisi düşünmek istemiyordu. Kalbi deli gibi atarken ve damarlarındaki kan hızla yer değiştirirken odaklandığı tek bir şey vardı. Ve ilk defa bilgisizliğine sığınmak onun için bir yük değil de kurtuluş olacaktı.

Birisi sorarsa eğer bilmiyordu. Bilmeyecekti. Tüm sorulara vereceği cevap buydu.

İki hafta önce olduğu gibi yine sonrasını düşünmeden hareket etmiş , bu sefer öncekinin aksine katlara bakmadan hızla en yukarıya doğru ilerlemeye devam etmişti. Sağ ayak ileri , sol ayak ileri , sağ ayak ileri , sol ayak ileri. Sırasıyla , önce sağ sonra sol.

İlkinden çok daha kısa sürede merdivenleri aşmış , geniş kapı yeniden karşısına çıkarken göğsü hızla inip kalkıyor derin nefesler alıyordu. Saçları terden yüzüne yapışmış , yanakları kızarmıştı. Aklın ne olduğunu bilmeyen birisine deli denir miydi?

Kapıdaki işlemeleri boşvermiş bütün gücüyle ileriye atılarak kendisini yeniden içeriye sokmuş , günlerdir aklından çıkmayan yere gelmişti. Gözlerini kapattığı her anda hayalinin canlandığı beden burada olmalıydı.

Ay ışığı , perdelerin el verdiğince içeriye giriyorken , attığı her adımda havaya kalkan tozlar eşliğinde odanın sonuna doğru ilerlemişti. Bu sefer odağında ne bilmediği eşyalar , ne de başka bir şey vardı. Sadece o sona ulaşmak istiyordu.

En sonunda yatak yeniden görüş açısına girmiş , üzerindeki bedenin gözleri yine kapalıyken yeniden yaklaşmıştı oraya doğru. Hiçbir şey değişmemişti. Her şey hala daha aynı haliyleydi. Çığlık attıktan hemen sonra odadan koşarak çıkarken geride bıraktığı şamdan bile hala daha zeminde aynı şekilde duruyordu. Korku ve stresle geçirdiği iki haftanın aksine burada zaman sanki durmuş gibiydi.

Yatağın yanına yaklaşmış yeniden uyuyan bedene doğru eğilirken gözleri tüm bedeninde dolaşıyor , her bir detayı yakalamak istiyordu. Bu odada bu bedende onu çeken bir şey vardı. Ne olduğunu bilmiyordu ama karşı da koyamıyordu.

Kalbinin hızı gittikçe katlanmış göğüs kafesini zorlarken , heyecan ve gerginlik damarlarında birbirine karışmış , nefesini tutmuştu. Ellerini kullanmak o an için büyük bir güç istese bile umursamamış , büyük bir dikkatle yataktaki bedene doğru uzatırken birazdan ne olacağını bilememek dahi içindeki heyecanı yenememişti.

Kırıklarla dolu sol ele bakmış , parmakları tüy hafifliğinde merak ettiği bedene değerken az önce uyuyan o değilmiş gibi saliseler içinde göz kapakları aralanmış , hızla kendisine bakmıştı.

Kalbi hala daha korkuyla atsa bile çekim her şeyden daha fazlaydı. Bu yüzden de ne önceki gibi çığlık atmış ne de elini çekmişti. Yeşil gözleri ela gözlere kilitlenmiş gibiydi. Başka bir yere bakacak gücü bulmak imkansızın da ötesindeydi o an için.

Hızla atan kalpleriyle birlikte dakikalarca o şekilde durmuşlardı. Omeganın parmakları alfanın kırıklarında dinlenmiş , gözleri birbirinde durmaya devam etmişti. Genç kız bilgisiz olabilirdi ama hisleri konusunda emindi. Bu odada daha da doğrusu bu bedende onu çeken bir şey vardı ve gözlerini çekmeyen tek kişi olmadığına göre de bu çekimi hisseden  sadece kendisi olamazdı.

Bunun bilinciyle daha da dikkatli bir şekilde yataktaki bedene bakarken dakikalar süren bu bakışmayı ela gözler bozmuş , büyük bir yavaşlıkla ellerine doğru bakmıştı. Gördükleri ise yıkımdan çok daha büyük bir şeyin habercisiydi. Mucizenin bile ötesindeydi. Bunun bilinciyle gözleri dolmuş , kırıklarına dokunan elin sahibine bakmıştı yeniden.

" Kim-sin sen? "

From stars ✨

NigredoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin