XIV

161 16 7
                                    

Güneş tüm güzelliğiyle parlarken etrafa yaydığı mutluluk artık herkesin hissedebildiği bir duygu değildi. Ufukta kaybolan bir gemiyi görmeye çalışmak , bir daha geri dönmeyecek yolcuyu beklemek ve hiç bir zaman gerçekleşmeyecek bir şeyi dilemek gibiydi. İmkansız değildi ama mümkün de değildi.

Gerginlik içinde sarayın bahçesinde bekleyenler ise bu iki kavramın arasında arafta kilitli kalmış gibiydi. Kurtulmak için olmadığını bile bile o çıkış kapısını aramak onların tercihiydi. Ama umut oldukça tehlikeli bir duyguydu. Kime veya neye tutunacağını dikkatli seçmeliydi yaşamak isteyen herkes. Çünkü dört elle sarıldıkları o umut tutunduğu dalı kaybederse eğer bu arafta olmaktan da beter hale gelirdi. Bunu orada bulunan herkes bilirdi. Ama yine de yıllar evvel yaptıkları bir seçim ile bu şanslarını çoktan kaybetmişlerdi. Çünkü yanlış olanı seçmişlerdi. Bunu herkes içten içe biliyordu. Dile getirmeseler bile hissettikleri tek şey buydu.

Sabahın erken saatlerinde kahvaltı hazırlıkları devam ederken , saray muhafızlarının şehrin girişinde bir hareketlilik olduğunu bildirmesi her şeyi alt üst etmiş , derinlerde gizli olan tüm duyguları gün yüzüne çıkarmıştı. Etrafı sessizlikle kaplayan korkunun tek sebebi buydu.

Kraliyet armasının özenle işlendiği üniformanın rengi; gelen davetsiz misafirin sınır bekçisi olduğunu açıkça belli ederken gelecek olan kötü habere kendisini hazırlamaya çalışıyordu herkes. Bugünlerde iyi haber almayı beklemekle her şeyin düzeleceğini beklemek arasında hiçbir fark yoktu. İkisi için de mucizeden fazlası lazımdı ama onlar bunu elde etmek için gereken kişiye sahip değildi. Bu yüzden umut etmek gereksiz bir eylemden farklı değildi.

Prens Eldon bulunduğu yerde bir ileri bir geri giderken gerginlikten tüm kasları kasılmıştı. Zihninde birbiri ardına gösterilen felaket senaryoları sırtından soğuk terler akmasına sebep oluyor , gerginliğini daha da artırıyordu sadece. Beklemek acıdan daha azap verici olabiliyordu. Beklemek acıdan daha beter cehennemler olduğunu öğretiyordu.

At nalından çıkan sesler her saniye daha da yaklaşırken ardında bıraktığı her sokakta ölüm sessizliği vardı. Perdeler sonuna kadar açılmış , herkes beklenmeyen misafirin kim olduğunu görmeye çalışırken bunun bir hata olduğunu anlamaları için artık çok geçti. Gelen kişi onlar için felaketin habercisi gibiydi.

Endişeden gittikçe acımsı bir hal alan feromonlar şehrin tepesinde birleşirken kraliyet ailesinin üzerindeki yük geçen her dakika daha da büyüyordu. Feromonlarına yansıyan en ufak bir duygunun diğerlerine etkisinin çok daha büyük olacağını çok iyi biliyorlardı ama korku içinde beklerken kendilerine hakim olmak sandıkları kadar kolay değildi. Bunu tecrübe edinerek öğrenmişlerdi.

Gerginlik ve endişe içinde geçen dakikalardan sonra sarayın kapısı aralanmış atlı asker dört nala içeri girerken acelesi olduğu belliydi , ki bunu gizlemek gibi bir çaba içinde de değildi. Bu yüzden hızla inmiş kralın önünde referans yaparken dilinin ucundakilari söylemek için can atıyordu.

" Kralım. Size söylemem gereken çok önemli bir gelişme var. "

Kralın elini kaldırması ise referansını bitirmiş , telaş içinde karşısındaki bedene bakarken yaptığı tüm mimik ve hareketler durumu daha kötü bir hale getirmiş , korku hızla kendisini göstermişti. Ama şuan için beklemek dışında bir seçenekleri yoktu.

Kral hızlı adımlarla saraya doğru ilerlemeye başlamış yapacakları konuşmayı tahmin ederken içindeki telaş hareketlerine de yansımıştı. Kraliçe ise hızla ilerleyen eşine bakmış derin bir nefes alırken dayanması gerektiğini biliyordu. Hatta en iyi bildiği şeylerden birisi bile olabilirdi bu. Yine de bazen buna lanetler ettiği oluyordu ama bir kraliçe her daim dik dururdu , yere çakılsa bile. Bu yüzden de oturduğu yerden kalkmış gerginlik içinde babasını izleyen oğlunun yanına gitmişti.

NigredoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin