𖣔Önemli bir bölümdü. Umarım beğenirsiniz. Yorum yaparak düşüncelerinizi bölüşmeyi unutmayın. Bölümü oylarsanız sevinirim. Hoş okumalar! 𖣔
☯︎︎ ☯︎︎ ☯︎︎ ☯︎︎ ☯︎
Yıldızlar kaydığında dilek tutmam gerektiğini annem öğretmişti. Yıldızlar ne zaman kaysa, dilek tutar ve dileğimi anneme söylerdim. Bunu yaparken yıldızların duymaması için çok sessiz bir şekilde fısıldardım. Ve o dilekler, hep gerçekleşirdi. Çünkü yıldızlar dileklerimi anneme söylediğimi bilmiyorlardı. Annemleri kaybettiğim günden sonra hiçbir dileğim gerçekleşmedi. Küçükken bunun sebebini, yıldızların dileklerimi anneme söylediğimi anladıkları için sanardım. Gerçeği anlayabilecek kadar büyüdüğüm zaman, tek yapabildiğim iç çekmekti. Ağlayamazdım. Çünkü ağlarsa durdurmam gereken bir kardeşim vardı.
Vardı değil hâlâ öyle... Şimdi de ağlayamam.
Havada bulutlar olsa da güneş gözüküyor. Ne dilek dilemek için bir yıldız var, ne de dileğimi gerçekleştirecek bir annem. Ama ritmi hızlanan kalbim içten içe o kimliğin, Cihan'a ait olmamasını diliyordu. Aniden bir arabanın sertçe kapatılan kapısının gür sesi doldu kulağıma. Gözlerimi yavaşça aralarken, uyuşuk gözükmeye çalışıyordum. Tenimle temas eden iğneyi görünce yüzümü buruşturdum. "Dikişinizi yeniliyoruz, haraket etmeyin lütfen..." Adım sesleri her taraftaydı. Her yerde birileri konuşuyor, bir şeyler bulmayı umut ediyorlardı.
"Noluyor?!" Defne ve Yamaç'a ait olan sesler birbirine karıştı. "Kimlik bulduk, başkomiserim!" Kime ait? Herkesin aklındaki ve artık dilindeki soru. "Burak Yücel," Ne? Kaşlarım çatıldı."Burak kim ya!!" İdil'in sinirli sesinden sonra adım seslerinin olduğum ambulansa doğru geldiğini duyabiliyordum. Ben ise duyduğum isimle şaşkınlıkla yerimde öylece kalmıştım. Dikişi bitiren doktor üzerini kapattı. "Pansuman yapmayı ihmal etmeyin. Mide bulantısı, baş dönmesi veya baş ağrınız var mı? Düşerken başınıza sert darbe aldıysanız bu belirtiler olabilir... Eğer öyleyse hastaneye gitmeniz gerekir." Dikkatle uzandığım yerden kalkarken kafamı iki yana salladım.
"Alev?" Kaşlarını çatmış beni izliyordu. "İyi olduğuna gerçekten emin misin? Bu kadar çabuk kalkma istersen..." Ayağa kalktığımda ambulanstan inmek için adım atıcakken Yamaç, beni durdurdu. "Dikişlerinin yine patlamasını mı istiyorsun?" Sesi azarlar gibi olsa da sert değildi. Elini öne doğru uzattığında bir şey demeden tuttum ve oldukça yavaş haraketlerle ambulanstan indim. Etrafa baktığımda her yerde polis ekipleri vardı. Koşuşturup etrafı inceliyorlardı.
"Kendine çabuk geldin," dedi Ufuk. "İyi misin?" Elinde kimlik vardı. "Evet, şu an iyi gibiyim." Sessizce onaylarken merakla elindeki kimliğe baktım. "Bakabilir miyim?" derken elimi öne uzatmıştım. Avcuma bırakılan kimliği kaldırarak incelemeye başladım. Resimdeki kişi elbette Burak'tı. Gerçek kimliğiydi. Fakat Burak, kimliğini hatta özellikle gerçek kimliğini bir yerde düşürmeyecek kadar zeki birisiydi. Üzerinde bile taşımıyordu çoğu zaman.
"Tanıdık geldi mi?" Kaşlarımı kaldırarak Ufuk'a baktım. "Yani içeri girenler veya giren, her kimse bu muydu?" Dudaklarımı büzerek kimliğe yeniden baktım. İlk kez görmüş gibi. "Aslında birisini göremedim. Seyit gittikten sonra dinlenmek için odaya çıktım. Uyuyordum... Sonra kırılma sesleri falan geldi. Ben de merak edip alt kata indim. Salonda çoğu şey kırılmıştı ama kolidor taraftan ses duyunca direkt oraya yöneldim..." Biraz duraksadım. Hatırlamaya çalışıyormuş gibi gözüküyordum. Aynı zamanda göz temaslarını kesmemeye çalışıyordum. "Sonra sese doğru gidiyordum ama arkadan birisi ağzıma bir şey tıkadı." Kafamı iki yana salladım. "Sonrası yok..." Ne kadar da yalancı bir kadınsın, Alev.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Payzen
Novela Juvenil"Bu işi başarabileceğinden emin misin? Onları tanımıyorsun..." Kafamı yanımda oturmuş soğuktan ellerini birbirine sürterek ovuşturan adama çevirdim. Benden zekiydi belki de ama benden bir o kadar da korkaktı. Bakışlarımı ondan çekip, cinayet mahalle...