★ istediğim tek şey

38 4 0
                                    

02022023

Juyeon günlerdir ortalıkta yoktu. Yurtta olup olmadığını dahi bilmiyordu. Okulu asan bir tip olmamıştı hiçbir zaman. Sırasından gözlerini çekerken kıravatını genişleterek boşalmış sınıfını terk eden son kişi olmuştu. Okulun kapatan kişi olmuştu bir nevi.

Telefonundaki cevapsız aramaları umursamadan aldığı notları çantasına atıp yurda doğru ilerlemeye başlamıştı.

Hava kararmış ve uyku vakti, uyuyabilen insanlar için çoktan gelmişti. Sonbahar etkisini uçuşup duran yapraklarla arttırırken Chanhee uzun süredir yaklaşan sınavlar için not çıkarmakla meşguldü. Hayatı saçma sapan olsa bile öğrencilik hayatından memnundu.

Kollarındaki morluklar neredeyse gitmişti. Yüzüde iyileşmişti. Bir süre sakince yaşamak istesede bunun mümkün olmadığını yolunun kesilmesiyle anlamıştı.

"Özlettin kendini."

Korumuştu sessizliğini. Yürümeye devam etmek istesede boynundaki kolyenin çekilmesiyle duran adımlarıyla söylenmişti.

"Aynen kapanır onunla tüm borçlar."

Gözleri adamın parmaklarında kalakalmıştı öylece. Boynunu çizen ip umrunda bile olmamıştı.

"Ne elde etsek kardır değil mi? Bizimle çalışırsan daha hızlı kapanacağını biliyorsun."

"Evet. Bildiğim çok şey var."

Gözlerinin içine bakan adamın üzerine doğru yürürken soğuk parmakları korkusuzca kolyesini tutan bileğini kavramıştı.

"Ve çenemi kapalı tutmamı istiyorsanız ya öldürün ya da uzak durun benden."

Öyle ruhsuz çıkmıştıki sesi karşısındaki adam ilk defa korktuğunuz hissetmişti Chanhee'den. Pembe saçlı olan Juyeon'u hatırlamıştı sonra.

"Ve çevremden."

"Çevrenden mi? Kimin var ki?"

Bileğindeki parmakların soğukluğu tenini dondurmuştu adamın. Gülmüştü istemsizce.

"Ah şu görgü tanığından mı bahsediyorsun? Arkadaşın olmadığını söylemişti oysaki. Yakın olduğunuzu bilseydim canını daha çok yakardım."

Cümlesinin ardından gözlerinin içine bakan gözlerde en ufak bir duygu zerresi arasada yalanına kanmadığı belli olan bedeni itmiş ve avuç içindeki kolyeyi yere fırlatıp gününde olmayan Chanhee'nin elinden kurtulmuştu.

"Birgün pembelerini ellerimle kırmızıya boyayacağım. Kendi kanının rengiyle. Anlıyorsun değil mi?"

"O gün gelene kadar karşıma çıkma o halde."

Kahkaha atmıştı adam. Daha fazla oyalanmak istemiyormuşçasına omuz atarak ilerlemişti yoluna.
Pembe saçlı olan ise yerdeki kolyesiyle bakışmıştı bir süre. Parmağındaki halkayı çıkarmıştı sonra. Eğilerek soğuk parmakları arasına almıştı kolyeyi ve cebine atmıştı öylece.

En ufak bir halka dahi yanında güvende değildi.

"Bunları al ve sakla. Sana bırakabileceğim tek şey bu. Üzgünüm."

Haline gülerek yurduna çıkan sokağı es geçmiş ve Juyeon'un herzaman sabahladığı şehri gören bankın olduğu sokağa adımlamıştı.

İkisininde uğrak mekanı olmuştu orası. Sakindi çünkü. Chanhee yüzünden ara sıra bozulsada sessizliği, sakindi işte.

"Sakın hiçbir şey için pişmanlık hissetme. Özgürlüğün için elinden geleni yap."

Uyumak zor geliyordu zihninin içinde dönüp dolaşan sesleri duymaya devam ederken. Omuzlarında dünyanın yükü varken...
Deli gibi uykusu olsa bile direniyordu tüm gücüyle.

İlk defa yalnız olmaktan nefret etmişti üstelik.

Juyeon'un yalnızca iki gündür ortalıkta olmamasına takılmaktanda nefret etmişti. Hiçkimseye alışmayı sevmiyordu çünkü. Kendisinden başka kimseyi sevmezdi bile.

Yinede içindeki endişe susmak bilmiyordu. Numarasını bile bilmezken öylece merak ediyordu.
Saatini yoklamıştı önce. Sonrada gözleri karanlığın içindeki bankta öylece oturan Juyeon'u aramıştı.

Yıldızlar kadar parlak olan gözlerini gördüğünde ise tuttuğu nefesi soğuk havayla buluştararak adımlamıştı gencin yanına.
Gülümseyerek karşılamıştı onu Juyeon.

"Yine mi uyuyamadın? ya da uyutmadılar?"

Chanhee rüzgarda uçuşan pembelerini geriye doğru tararken kıstığı gözleriyle yoklamıştı Juyeon'u. Darp edilip edilmediğini merak etmişti. İyi görünüyordu fakar iyi görünmek zor değildi.

Gencin sorusuna cevap vermek yerine bileklerine uzandığında Juyeon sakinliğini koruyarak hissettiği soğuk parmakları bileğinden uzaklaştırmıştı.

"Sen iyi misin?"

"İyi insanlara benzediklerini düşündüğün tiplerle takılıp takılmadığını kontrol ediyorum."

Chanhee'nin tavrını anlayamasa bile ceketinin kollarını sıyırarak göstermişti iyi olduğunu kanıtlamaya çalıştığına inanamazken.

"Özellikle kollara çalışıyorlar sanırım."

Sesindeki tınıdam dahi belliydi Chanhee'nin dünyasına duyduğu merak ve öfke.

Ki haklıydı söylediğinde. Öyle yapıyorlardı. Kollar ve bacaklar günlük hayatta en sık kullanılan uzuvlardı ve Chanhee'nin yakasından ayrılmayan bu insanların yöntemi netti.

Bir tür tefeci ve uyuşturucu satan saçma sapan topluluktu söz konusu olan. Chanhee artık aşinası olduğu yüzlerle oldukça gençken tanışmıştı. Her şeylerini bilirdi. Şu an nefes alıyor oluşunun aynı zamanda ölümünün dört gözle beklenmesinin nedenide buydu.

"Neredeydin?"

"Cevap vermek zorunda mıyım?"

Kafasını olumsuz anlamda sallamıştı Chanhee. Juyeon'un gözleri parmağında ve artık yerinde olmayan kolyesindeyken Yorgunca adımladığı banka oturarak omzuna astığı çantasından çıkardığı notları uzatmıştı ona.

"Gelmediğin günlerin notları."

Chanhee kimseyle paylaşmazdı notlarını. Juyeon anlayamasada notları öyle kolayca alamayacağından emindi. Kendisine uzatılan defteri iterek Chanhee'nin yanına oturmuştu.

"Neredeyse bana aşık olacağını düşüneceğim. Karşılığında ne istiyorsun?"

Pembe saçlı olan gülmüştü bedenini gence çevirirken. Kendisini bu kadar iyi tanıyan birinden korkması gerekirken Juyeon'a güvenmesi tuhaftı. Cebinden çıkardığı kolye ve yüzüğü gösterdi sakince.

Juyeon gözleirne ilişen kolye ve yüzükle istemsizce çatmıştı kaşlarını. Chanhee'yi görmediği süre zarfınca yaşayıp yaşamadığından dahi şüphe ederken karşısındaki bedenin belkide onu gördüğü andan itibaren hiç çıkmayan kolyesi ve yüzüğünü görmek ruhunun sıkışmasına neden olmuştu.

Onları neden çıkarmıştı ki?
Pembe saçları uçuşan gencin her zaman soğuk olan ince uzun parmakları eline uzandığında nefesinin bir kez daha kesildiğini hissetmişti. Ölü bir beden kadar soğuktu teni.

Chanhee'nin soğuğu tüm bedenini hakimiyeti altına almışken avcunun içine bırakılan bir çift yüzük ve kopmuş iple donakalmıştı öylece. Tek kelime edememişti.

Chanhee'nin duygusuz keskin gözlerini ilk defa saf bir şekilde görmüştü. Okumaya çalıştığı gözler dalgası asla dinmeyen bir okyanusu andırıyordu.

"Senden geri alacağım güne kadar sakla. İstediğim tek şey bu."

Net çıkmıştı sesi. Canından bir parçayı Juyeon'un ellerine bırakmıştı sanki.

Şafak sökene dek oturmuşlardı o bankta. Tek kelime etmemişti her ikiside. Uyku denen şey kapılarını bile çalma gereği duymadan doğmuştu güneş.

Yeni gün başladığında Chanhee ruhunun bir kısmı eksik bir şekilde ayrılmıştı oradan.

03022023

Two Sleepy People / junewHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin