1. Bölüm

272 19 110
                                    

~

Gecenin verdiği soğuklukla ellerini ceplerine daha çok sokmuştu genç. Hava, sanki insanları üşütmeye yemin etmiş gibi soğuk ve kasvetliydi. Halbuki daha sabahken günlük güneşlikti. Tabi Jeongin sabah evden çıkarken havanın sahte sıcaklığına aldanıp ince giyinmişti. Şimdi de donduğu için içerisi sıcak bir kafe arıyordu. Belki bir süre orada vakit geçirip ısınabilirdi, sonra da hızlıca evine giderdi. Kafenin sıcaklığını hayal etmesi bile mayışmasını sağlamıştı.

Gördüğü ilk kafeye adımlayarak yavaşça kapısını açmıştı. Soğuk yerden sıcak yere geçmesi ile içi sıcacık olmuş ve gülümseyerek bir masaya oturup etrafına bakınmıştı. Yanına gelen garsondan kahve isteyeceği sırada bugün içtiği kaçıncı kahvesi olacağını düşünüp vazgeçmişti. Yüzü asılmış bir şekilde menüye baktığında gözüne çarpan salep ile tekrardan gülümseyerek garsondan salep rica etmişti.

Çantasından yanında getirdiği romanı çıkararak kaldığı sayfayı açmıştı. Romanı günlerdir okumaya çalışıyordu ama bir türlü odaklanamıyordu, sanki dikkatini dağıtan bir şey vardı... Ve bugün de aynısı oldu. Yine odaklanamadı kitaba. Etrafına bakındı yok, bir daha bakındı ama yok... Dikkatini dağıtan hiçbir şey yoktu ama o okuyamıyordu...

Bu aralar stajı çok yoğun geçiyordu ve yorgunluktan kolunu kaldıracak hali olmuyordu bazen. Şimdi de o günlerden biriydi, yorgun ve halsiz... Romanda, kaldığı 3. pasajı işaretleyerek çantasına geri koymuştu. Anlaşıldı. Bugün de kitap okuma yok.

Önüne koyulan salep ile küçük bir çocuğun içindeki heyecanının aynısını yansıtarak garsona teşekkür edip küçük bir yudum almıştı. Onu bu tarz küçük şeyler ile mutlu edebilirsiniz. Çünkü Jeongin kolay mutlu olup, kolay da üzülen birisiydi...

Saleple baş başa yaşadığı tatlı anı bozan telefonun sesiyle göz devirerek arayan kişiye bakmıştı. Seungmin. 

Eve gittiğinde dırdırını 10 saat çekmemek adına hızlıca aramayı onaylayıp kulağına götürmüştü telefonu. "Jeongin nerde kaldın? Seni bekliyoruz ve hava berbat durumda. Çabuk eve gel." Tabii ki evin annesi Seungmin'den yine azar işitiyordu. Arkadan Felix ve Jisung'ın sesi de eklendiğinde telefonu yüzlerine kapatmıştı. Böyle daha iyi. 

Sakince salebini içmeye devam ederken kafeden içeriye giren devlerle gözleri sonuna kadar açılmıştı. Evet yanlış anlamadınız gerçekten içeriye dev gibi 4 adam girmişti. Kendi kendine 'maaşallah Allah sahibine bağışlasın' demeden duramamıştı. Gözüyle her birini incelediğinde gerçekten hepsinin çok yakışıklı olduğunu kabul etmişti. Tam içinden boy uzunluklarından dolayı asker olabileceklerini düşünürken; birisinin üstünde kamuflaj pantolonu, diğerinde ise siyah kamuflaj tişört ve hepsinin belinde silah olduğunu görmesiyle bu tahmininde başarılı çıktığı için 5 saniye kendini tebrik etmişti.

Askerlerin, tam önündeki masaya oturmasıyla kendini tam olarak güvende hissetmişti. Sonuçta 4 taş gibi heybetli askerler vardı ve başına bir şey gelme ihtimali %1 falandı.

Bir süre daha kafede takıldıktan sonra gitme kararı alan Jeongin kasaya ilerleyerek salebin ücretini ödemişti. Ve son kez orada oturan askerlere göz atarak kafenin kapısını açmıştı. Yüzüne çarpan soğuk hava titremesine sebep olurken tam dışarıya adımını atmıştı ki bir elin onu kendine çekmesiyle ne olduğunu anlayamadan silah sesleri duymuştu.

Hala neler olduğunu kavrayamayan Jeongin, etrafındaki insanların ona korku dolu gözlerle bakmasıyla bulunduğu konuma bakmıştı ve şuan bir adam onu rehin almış, etraftaki insanlara yaklaşmamaları için bağırıyordu. Jeongin az önce askerler olduğu için başına bir olay gelme ihtimali %1 falan demişti ya, şuan tam da o %1'lik kısmı yaşıyordu. Zaten bu sözünden sonra başına bir olay gelmeme ihtimali yoktu.

War Of Hearts / SKZ BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin