14. Bölüm

22 6 25
                                    


~

Tüm askerler heyecan ve panikle karışık bir şekilde ayaklanırken, komutanlar önde olmak üzere hızla sağlık binasının önündeki kalabalığın arasına girmişlerdi.

O sırada Felix ve Jeongin'in korumalarla konuştuklarını görmeleriyle komutan Chan ve Namjoon hemen yanlarına geçip bir koruma edasıyla dikilmişlerdi yanlarında.

"Efendim, biliyorum zor bir şey fakat o ölmek üzere. Bizi tehdit ederek bir yere varamazsınız, kurtarabiliriz fakat ölürse de bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok." diyen Felix'e, sert bir şekilde bakıp arkasındaki diğer takım elbiseli korumalara bir bakış attığında hepsi birden silahlarını doğrultmuştu onlara. Tabii bunun üzerine güçlü bir refleksle aynı an da askerler de silahlarını çıkarttığında ortamda bir mafya çatışması havası oluşmuştu.

"Onu ya kurtaracaksınız ya kurtaracaksınız. Burada başka sağlık kurumu yok ve eğer onun ölümüne sebep olursanız, suçlu - masum demeden kimseyi yaşatmayız." diyerek silahına daha güçlü sarılan baş korumaya bakarak ellerini cebine sokmuş ve adamın tam önüne geçip rahat bir tavırla konuşmaya başlamıştı Jisung. "Burada millete ahkâm kesip tehdit savurmak yerine, o kadar kişi bir olup, bir adamı koruma görevinizi düzgün yapsaydınız." dediği anda silahın alnına dayanması bir olmuş fakat o, umursamadan sırıtarak konuşmaya devam etmişti. "Ne o? Zorunuza mı gitti yoksa?"

Bu dediğiyle adam, daha çok silahı alnına bastırdığında Jisung sadece onun duyabileceği bir tonda fısıldayarak konuşmuştu. "Sık sıkabiliyorsan. Ama hiç önermem yoksa şu sağ tarafındaki Yunan tanrısı asker seni sike sike gebertir." deyip göz kırpmış ve anında değişen duygu değişimiyle ciddi bir ifadeye bürünerek gür sesiyle konuşmuştu. "Şimdi bırakın da doktorlar işlerini yapsın. Yoksa bu siktiri boktan tehditlerinizi savurmaya devam ederseniz korumalığını yapacağınız bir başkan kalmayacak." demiş ve ardından sertçe eklemişti, "Ölüyor adam amına koyayım, siz hala şov derdindesiniz! Bırakın doktorları işlerini yapsınlar."

Bu dediğiyle, baş koruma diğer adamlara silahlarını indirmelerine dair bir bakış atmış ardından kendisi de Jisung'ın alnına dayalı olan silahı indirip sert sesiyle konuşmuştu.

"Tamam. Ama eğer ki başkanın başına bir şey gelsin sadece seni geberteceğim. Başkasını değil." deyip Jisung'a karşı başını sertçe aşağı yukarı sallayarak konuşmuştu. Jisung ise bu dediğini müstehcen bir yerlerine bile takmazken sağ elini umursamazca sallayarak konuşmuştu.

"He he tamam tamam öldürürsün. Bir durda şurda başkanının yaşaması için iki rekat namaz kıl, bir dua et. Bunu da ben mi söyleyeyim?" demiş ve cebinden çıkardığı sigarasının ucunu ateşe vermişti.

Doktorlar çoktan, askerlerin korumasıyla içeriye girmişken baş koruma Jisung'a takmış bir şekilde büyük kayaya oturtmuş başından ayrılmıyor, bir yandan da tehdit edip duruyordu, "Hele bir başkan kurtulamasın o zaman siktim ebe-"

"Lan sen de taktın bana. Bak eğer beni öldürmek için içinden, başkanın ölmesi için dua falan ediyorsan yazıktır günahtır o adamın ne suçu var?" diyerek oturduğu yerden sigarasını içerken bir yandan da kafasının üstünde asla silah yokmuş gibi rahat bir tavırla bacak bacak üstüne atmıştı. Tabii yanlarında bir sürü asker daha varken, binanın bahçesinde öylece bekliyorlardı. Minho ise onların en dibinde, pür dikkat adamın elindeki silahı izlerken bir yandan da İngilizce konuşan Jisung'ın karizmasını düşünüyordu.

Jisung'ın bu rahat tavırlarına fazlasıyla şaşırmış ve dayanamayarak sitem edercesine bir tonda Türkçe bir şekilde konuşmuştu ona doğru. "Doğruyu söyle, buraya gelmeden önce yürek falan mı yedin? Adam kafana silahı dayamış hala taşşak geçme derdindesin, hiç mi korkmuyorsun?"

Onun bu gergin haliyle konuşmasıyla, Jisung'ın yüzü anında düşerken bitirdiği sigarasını yere atıp konuşmuştu. "Kaybedecek bir şeyim yok ki." dediğinde Minho'nun ona olan 'ciddi misin' der gibi bakışlarına itafen devam etmişti konuşmasına. "İnan bana, birazdan gelip başkan öldü deseler umrumda olmaz. Sadece adamın kafama sıkmasını beklerim. Panik yapmam, 'beni öldürme' diye yalvarmam. Benim kişiliğim bu, umursamıyorum hiçbir şeyi." derken tekrardan bir sigara çıkarıp dalı ağzına yerleştirmiş ve konuşmaya devam etmişti. "Ama şunu fark ettim ki umursamayan ve kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar hep yaşıyor fakat canını çok seven ve kaybedecek birçok şeyi olanlar ölüyor. Ben ne kadar umursamamaya devam etsem de bir türlü ölemiyorum. Keşke bir kere de şansım yaver gitmese."

"Neden ölmeyi bu kadar istiyorsun? Arkadaşlarını düşünmüyor musun? Senin kaçırıldığın zaman bile ne kadar perişan oldular." diyerek naif sesine tezat sert bakışlarını pür dikkat yüzünde gezdirmişti Jisung'ın.

"Bu umursamaz halim ilk başta onlara mutlu gözükmek amacıyla başlamıştı. Yani çok küçükken. Mutlu gözükmek için deli taklitleri falan yapıyordum. Sürekli ölümle ilgili kara mizahlar yapıyordum ama sonra bir gün fark ettim ki gerçekten rol yaptığım karaktere bürünmüşüm. Gerçekten umursamaz ve hayatı gram takmayan bir insana dönüşmüşüm. Bu da beraberinde empati yoksunluğu, kalpsizlik ve çevreme karşı çok kırıcı olmayı getirdi. Belki de kişiliğimde tek sevmediğim şey bu." demiş ve zehirli dumanı içine çekerken gökyüzünde parlayan dolunaya bakmıştı.

"Seni seven, içinden geçenleri de bilir Jisung." derken kendisi de bakışlarını dolunaya çevirmiş, ardından devam etmişti. "İnsan, birini sevdikçe kötü özelliklerinden arınırmış derler."

"Arkadaşlarımı sevmediğimi mi ima ediyorsun, anlamadım?" Jisung yüzündeki safça bir ifadeyle konuştuğunda Minho kısık sesli bir kahkaha atmış ve cevaplamıştı. "Öyle bir sevgiden bahsetmiyorum aptal. Aşık olmaktan bahsediyorum. Kim bilir, belki bir gün aşık olduğun biri için bir an da arınırsın kötü olduğunu düşündüğün huylarından."

"Demek ki ben arınamamışım asker." derken derin bakan gözlerini Minho'ya dikmiş ve yüzüne kenetlemişti. Bu dediğini Minho ilk başta anlayamasa da, Jisung'ın ona karşı olan bakışlarını fark etmesiyle sertçe yutkunmuş ve jetonun düşmesiyle hızla önüne dönmüştü Minho.

Jisung, gerçekten onu mu kastetmişti?..

Minho, panikle karışık içindeki garip hisle kafasını yere eğerken Jisung, onun bu haline gülümsemiş ve o da önüne dönerek tekrardan bitmiş sigarasını yere atmıştı. Tam o sırada içeriden hızla gelen, alt mertebede bir askerle herkesin gözü ona dönmüş ve vereceği haberi beklemişti.

"Başkan yaşıyor, kurtarıldı!"

~

Abi bu kitaptaki minsungı çok seviyom ben yaa

Bu arada argodan rahatsız olanlar için özür dilerim çünkü ji'nin ağzı birazcık 🤏🏿 bozuk eheheh kendisi küfür ederek sınırını çıkarıyor ve kafasını rahat tutuyor da

Görüşürüz Chan enayileri

  Çin Chan Çon ile kalın...

Buraya da depresif bi ji bırakmadan bitirmeyelim bölümü eheheh

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Buraya da depresif bi ji bırakmadan bitirmeyelim bölümü eheheh

War Of Hearts / SKZ BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin