Merhaba, bu benim ilk yayınladığım kurgum olan Siyah Serisi. Siyah Serisi tahminlerime göre 3 kitaptan oluşacak bir seri. Şu an ise ilk kitabı olan "SİYAH ODA" 'yı okumaktasınız. Hepinize keyifli okumalar diliyorum. Aydınlık odalarla kalın...
Kimilerinin hayatı tek bir günde belirlenir. O gün onların ya yakasını bırakmayacak bir lanet olarak kalır, ya da pencerelerine konan bir umut kuşu olur hayatlarında. Önemli olan, umudun kıymetini bilmek, önemli olan lanetle mücadele edebilmektir.YAŞAMAKTIR önemli olan, SAĞ ÇIKMAK.
AYNI BEDEN YENİ RUH
Beynimizde kurduklarımız ne kadarda masum ve zararsızdır. Hayaller ne kadarda güzeldir değil mi? Uyumadan önce, ya da sıkıldığımız her an beynimizde kurduğumuz oyunlar ne de eğlencelidir. Yaşamayı istediğimiz şeyleri düşlemek. Bazen ise yalnızca doğa üstü şeyleri hayal etmek. Sınırı yok.
Peki hiç olmak istemediğin bir yerde hayal ettin mi kendini? Veya korkularınla iç içe. En tenha sokakta veya bir dağın başında tek başına, fark etmez. Ben ise hiç hayal etmeyi dahi istemediğim bir yerdeyim beynimin içinde. Hiç ait olmayı istemediğim bir yerde. Korkularımla baş başa, yüz yüze. Tek başıma. Yalnızca geçmişim ve ben. Hep aynı yerdeyiz.
Unutmak için çırpındığım o geçmişimle her an aynı yerdeyiz. Hayaller, hepimizin kurduğu en mucizevi şeylerdir. Beynimiz içinde en olmayacak şeyleri bile yaşatabiliriz. Beynimizle hayaller aracılıyla bir oyun oynarız. Oynar eğlenir ve rafa bırakırız. Bazen tekrar alırız raftan, hayallerimizi. Bazen yenilerini eklemekten çekinmeyiz rafa. Durmadan ekler, arada geziniriz raflar arasında. Peki ya hiç rafa bırakmasak bu seferde? Hiç kapatamasak bu beynimizdeki oyunu. Rafa kaldıramasak. Hatta istemsizce açıp bırakamasak hiç rafa. Mola dahi veremesek beynimizdekilere. Yorulmaz mıyız? Pes etmeyi istemez miyiz? Bırakmayı düşlerimizi veya beynimizin içindeki kabusları? Peki ya işe yaramazsa...
Simsiyah bir oda hayal et, tek bir ışık dahi yok. Çıkış yolu yok. Başka bir renk yok. İşte ben tam olarak oradayım yıllardır. Beynimde kurduğum sonsuz bir kabusta. Bu andan sonra, bu andan önce ,o geceden sonraki her geçmişimde, tam o noktadayım. Bu oda o kadar karanlık ki. Bazen ürküyorum.
İnsan buranın içine düşünce aydınlık kavramını unutuyor, umudu, gülmeyi, yaşamayı. Yaksan aleve versen kendini, yok kimsen, seni gösterecek ışığın, sesin, umudun. Yok! Mutluluğunun ışığını dahi yok edecek kadar karanlık bir oda. Mutluluk şu yeryüzündeki en güzel ışıktır. İnsanlar fark etmez mutluyken etraflarına saçtıkları ışıkları. Gülerken, koşarken, sohbet ederken, sarılırken, yaşamayı severken bir emare bırakır etrafa, mutluluğa dair bir emare veya umuda dair parlak bir ışık bırakır etrafa.
Artık siyahtan ötesi yoktu benim için, siyah odadan. Çünkü benim başlangıcımda sonumda bu odaydı. O geceden beri benim başka bir yerim yok. Bu oda hem benim tek sığınağım, hep de kaçamayacağımı bile bile kurtulmaya çalıştığım bir tuzak beynimin içinde, canımı yakan.
Güvenmiştim hayata 15 yaşıma dek. İnanmıştım her an gülebileceğime. Pes etmeyip direneceğime. Doya doya sevdiklerimle yaşayacağıma. Ama hayat seni pişman edebiliyormuş. Güvenmeyip acı dolu bir yer olduğunu kabullenseydim hayatın, muhtemelen bu kadar canım yanmazdı. Ama ben güvenmeyi seçmiştim. Çünkü herkesin dilinde dolanan "yalan dünyayı" daha görmemiştim. Ve o günden sonra "pes" dedim hayata karşı, "pes".
O gece kimilerinin atlata bileceğimi bir gece olabilirdi. Ya da yalnızca üzüldükleri. Ama benim ruhumda öyle büyük bir emare bırakmıştı ki o gece. Ne yapsam silememiştim hafızamdan. O gece yaşadıklarım öyle bir büyüdü ki içimde. İçinden çıkamadığım bir odaya dönüştü beynimde. Öyle yorulmuştum ki, geçmişimden. Fakat bilmediğim bir şey vardı daha hayatın bana verdiği sancılar son bulmamış, yeni başlıyordu.
Kapkaraydı içimde dışımda. En çokta içim. Ucu bucağı olmayan gökyüzü gibi derin ve karanlık, çok karanlık.
Kendimi hayata verdim, hayat ise bir gecede aldı beni, benim tüm hayatımı her şeyimi. Bir önemi de var mıydı emin değildim gerçi? Sanırsam fazla önemli değildi, öylesine yaşayan biri için. Nefes almak için alan, yemek yemek için yiyen, yürümek için yürüyen biri için. Ölü müydüm? Hayır. Neden yaşıyordum peki bu ölü ruhla. Yaşamak için yaşıyordum, koca bir saçmalıktı, kabul. Siyah oda zaten başlı başına saçmalık değil miydi? Yoksa bu saçmalık benim tek gerçeğim miydi?
Benim hayatım artık bu siyah oda. Hayalini bile kurmayı istemeyeceğim bu yer benim tek yerim. Tek evrenim tek dünyam burası, geçmişim. Benim başka durağım yok hep aynı durakta kalıyorum. Hayat ilerlememe izin vermiyor, hep son durağımda geçmişimdeyim. Sanki yolun hem en başında hep sonundayım.
Bu odanın içinde kaybolmuş hayatımla kalan ömrümü geçirmeye mahkumum, o karanlığın içinde bende kaybolmaya. Her zaman bir çıkış yolu yoktur. Belki de hapis olduğun odanın bir çıkış kapısı yoktur. Duvarları kıracak bir güce sahip değilsen, kapıları sonsuza dek mühürlü olan, belki de sadece duvardan ibaret olan bu odadan çıkmayı ümit etme, daha çok canın yanar. Bu yüzden ümit etmeyi bıraktım.
Bu oda beter bir çıkmaz. Adı üstünde çıkmaz, ümit ise bom boş bir kelime... Ama ben her şeye rağmen artık buyum. Kendimim, ait olduğum yerdeyim. Evet ben Derin, DERİN KARA.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH SERİSİ
أدب نسائيÖlümü üreten yalnızca kader midir? Yoksa bir katil midir kaderinizi ölüm yapan? Tesadüf müdür bütün ölümler, kader denilip geçilmeli mi bütün toprağın altındakiler? Gerçekleri bilmek her zaman bize gurur mu verir? Pişman olmaz mıyız bazen öğrend...