"Cigarattes"

12 3 3
                                    

Çantasını hazırlaması kısa sürmüştü. Zaten çok az eşyası vardı. Bir de lisedeyken yeni yıl için yapılan kurada adının çıktığı kızın hediyesi olan çok sevdiği günlüğü ve ailesinden kalan birkaç küçük parçayı aldı yanına. Geriye sadece herkesin uyumasını beklemek kalıyordu. Herkes uyuduğunda sessizce arka bahçeye çıkıp boyunu oldukça aşan bir duvarın önündeki incir ağacına tırmanarak duvarı aşacak ve duvardan atlayacaktı. Ön bahçedeki kameralar çalışıyordu ve genelde kapının yanında güvenlik oluyordu.
Riske atamazdı.
Ranzanın alt tarafında yatıyor oluşu Amber 'in şansıydı çünkü üst taraf hareket ederken bile çok gıcırtı çıkarıyordu.
Ranzada ki huzursuz bekleyişi herkesin yatağına yatıp uyuduklarından iyice emin olunca sona ermişti. Şimdi gergindi. Yakalanma korkusuydu bu, tekrar azar yiyip belki daha ağır cezalara maruz kalma korkusuydu, tekrar bu ruhsuz yerde yaşayacak olma korkusuydu.
Ağır ve sessiz adımlarla eski dolaptan küçük çantasını aldı. Sekiz kişilik odadan aynı sessizlikte ayrıldı. Şimdi yetimlere huzur vermesi için maviye boyanan ama mavi renginin aslında hiçte huzur vermediği, aksine huzursuz hissettiren tonundaki koridora çıkmıştı. Şükür ki binanın içindeki kameralar bozuktu. Ve Akbaba kameraları yenilemeyecek kadar cimriydi. Bu yüzden sadece kimseyle karşılaşmamayı umdu.

Sessiz adımlarla koridoru da geçti. Arka bahçeye çıkan bir hafta önce keşfettiği küçük ve neredeyse üzerindeki saçma sapan kağıt parçaları yüzünden görünmeyen kapıdan zorlukla geçti. Kapı çok zor açılıyordu ve kapı gıcırtısı beklediğinden fazla ses yapınca nefes alışverişi hızlandı. Arka bahçede, duvarla neredeyse bitişik olan incir ağacına yöneldi ve tırmanmaya çalıştı. Ağaç beklediğinden daha düz ve uzundu. Küçük çıkıntılar ayağıyla destek alabilmesi için yeterli değildi. Genç kızın gözleri merdiven aradı. Gözleri, metal uzun merdivene kayınca parladı. Aceleyle çıkamadığı ağaçtan uzaklaşarak merdivenin yanına koştu. Merdiven oldukça ağırdı ama yinede zorlukla kaldırıp yere sürüye sürüye ağacın dibine götürdü. Merdiveni açıp tırmanmaya başladığında aniden bir ses yükseldi.
" Kim var orada?" Amber sesi duyar duymaz irkilmiști. Korktuğu oluyordu. Akbaba'nın sesiydi bu. Onu bulması an meselesiydi. Kapıdan geçerken kapatmayı unutmuştu. Ve Akbaba salak bile olsa birinin oradan geçtiğini ve bunun kedi falan olmayacağının farkındaydı. Çünkü kapı zor açılıyordu. Bunu küçükler yapamazdı ve sürekli olarak kaçmaya çalışan, sürekli sorun çıkaran Amber olması Akbaba için en makul tahmindi. Bunu Amber'de biliyordu.
Akbaba adımlarını hızlandırıp kapıdan geçtiğinde genç kızda hızlanmıștı. Merdiven duvarın tepesine kadar çıkmıyordu ama hemen yanındaki ağacın dallarına ulaşmıştı ve bu sefer ağacın dallarından yardım alarak duvarın tepesine ulaştı.
Elleriyle destek alarak duvarın üzerinden atlayacağı sırada Akbaba arka bahçeye çıkmış ve onu görmüştü. Şimdi peşinden merdivene çıkmaya başlamıştı. Amber aceleyle duvardan atladığında çığlık attı. Yere düşünce sol ayak bileği fena acımıştı. Ayrıca avuçları ve dizleri çakıl taşları yüzünden soyulmuştu ve kanıyordu. Sırtındaki ağır çantayla zorlukla ayağa kalktı. Şimdi daha çok topallıyordu. Her adımında içli inlemeler kaçıyordu ağzından. Gözlerinde yaş birikmişti.

" HEMEN GERİ DÖNÜYORSUN AMBER. YOKSA YAPACAKLARIMI TAHMİN DAHİ EDEMEZSİN !" Akbaba bağırarak Amber'in peşinden geliyordu. Duvarı yaşlı vücudu ve bok rengi, onu olduğundan da iğrenç gösteren eteği yüzünden atlayamayacağı için merdivenden inmişti ve ön bahçedeki kapıdan çıkıp Amber'e yetişmeye çalışacaktı.

Amber ayak bileğinin izin verdiği hızla koşarken Akbaba yanında güvenlikle çoktan beş metre gerisinde belirmişti.
Şehrin sınırına yakın olan yetimhaneden iyice uzaklaştıklarında yaşlı Akbaba ve güvenlik daha fazla dayanamamıș ve durmuştu. Zaten Amber'in kaçtığını gördükten kısa süre sonra polisi aramıștı. Nasıl olsa bulurlardı onu.
Amber serin havada üzerinde eski kapüșonlusu,bacaklarında yine eski olan siyah eşofman,ayaklarında ise birkaç ay önce Amber'i evlatlık almak isteyen ama sonra vazgeçen ailenin hediyesi olan ayakkabılarla tek tük insanın geçtiği şehir merkezine yakın olan sokaklardan birinde yürüyordu. Ayak bileğinin acısı hafiflemiști ama hala acıtıyordu. Elleri ve dizleri hafif sızlıyordu ama genç kız bunun farkında bile değildi. Yorgun düşmüştü, bu yüzden güvenli bir yer bulup orada biraz soluklanmak istiyordu. Gözü etrafında fır dönüyordu. Biri geliyor mu diye bakıyordu ama görünürde onu yakalamak için gelen kimse yoktu.
Sokağın köşesinde sevimli bir kafe görmüştü. Üstelik kafenin dışında geniş beyaz bir bank vardı. Temiz görünüyordu, bu yüzden bankın yanına gitti. Elleriyle üzerindeki tozları süpürüp banka oturdu.
Gülümsedi Amber . Genişçe gülümsedi. Çok mutluydu çünkü bitmişti işte. Dokuz yıllık yalnız hayatı bugün sona ermişti. Tamam o da biliyordu kalacak bir evi olmadığını, otelde ya da bir pansiyonda kalacak kadar parası olmadığını, sadece birkaç günlük yemek ihtiyacını karşılayacak kadar parası olduğunu biliyordu. Belki bundan sonra da yalnız olacaktı ama bu sefer farklı olacaktı. Okula bir yıl erken başladığı için bir ay önce lise hayatı bitmişti. Girdiği üniversite sınavı da iyi geçmişti. Psikiyatri okumak için yeterli puanı alacağını düşünüyordu.
Bu yüzden en yakın zamanda iş bulmalıydı. Birden kafasını kafeye çevirdi. Belki burada bir iş bulabilirdi. Çantasını bankın bir köşesine koyup kafasını üzerine koydu ve bedenini de bankın üzerine yasladı.
Gülümsemesi yüzünden bir an olsun silinmezken gözlerini kapadı. O kadar yorgundu ki oracıkta uyuyakaldı.
O gece ilk defa kabus görmedi Amber . O gece rüya dahi görmedi ve deliksiz uyudu. O sert bank, o an Amber için yumuşak bir yataktı.

Duyduğu çığlık sesine kadardı deliksiz uykusu. Birden gözlerine vuran çıplak ışık gözlerini kırpıştırmasına neden oldu. Bir elini gözlerinin üzerine bariyer gibi koyduktan sonra etrafına baktı.
Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Nemli hava Amber'in hoşuna gitti. Şafak vaktini severdi. Yoldan geçen tek bir insan yoktu. Sessiz sokakta tekrar çığlık sesi duyunca çantasını da alarak ayaklandı.
Çantasının parayı koyduğu kısmını kontrol edip ses doğru ilerledi hızlı ancak temkinli adımlarla.
Sokağın sonuna doğru eski bir dükkan vardı. Camı çerçevesi kırılmış harabe yığınından başka bir şey görünmüyordu. Etrafını kolaçan edip dükkana girdi. Ezdiği cam parçaları sinir bozucu bir ses çıkardığında bir küfür savurdu.
Çığlık sesini bir daha duymadığını fark etti. Şimdiden pişman olmuştu dükkana girdiğine. Kesin yine bir boka karışacaktı. Sanki dünya Amber'in üzerine kuruluymuș gibi her bok onu bulurdu. Biliyordu bela mıknatısının tam karşılığı olduğunu.
Çoktan depo için kullanılan bodrum katın merdivenlerini inmeye koyulmuştu.
Merdivenleri henüz inmişti ki bu toz yığını ve bir sürü düzensiz dolap arasından yerde ince bir çizgi halinde ilerleyen kırmızı sıvıyı gördü. Adım atacak hali yoktu. Bütün bedeni sarsılmıştı. Ailesinin ölümüne canlı canlı şahit olduğundan ondan travma olarak kalmıştı. Kan, ya da benzeri bir şey görmek bütün vücudunu kaskatı kesiyordu. Kırmızı sıvı gittikçe Amber'e yaklaşıyordu. Geri gitmek, çığlık atmak, yardım istemek istiyordu ancak, santim kıpırdamıyordu. O anda kafasına gelen ağır darbeyle yüz üstü düştü. Refleksle elleriyle kendine destek yapsada her bir tarafı acımıştı. Kafasını hafifçe kaldırdığında gördüğü bedenle birlikte başı mümkünmüş gibi daha da acıdı. Gözleri deli gibi yanıyor, buna rağmen göz kapakları kapanma yetisini kaybetmiș gibi asla emrine itaat etmiyordu.
O, yerde yarı çıplak bir şekilde uzanırken istemeden gözlerini üzerinde gezdirdi.
Yuvarlak lekeler gördü vücudunun her tarafında.
Sigara yanığı olduğunu anlamak zor değildi. Morlukları saymıyordu. Ve hafif uzun saçları arasından akan kanın kaynağını buldu gözleri. Acımasızca bıçak darbesi indirilen ensesiydi kaynağı. Bıçaklanmak bir yana dursun, bu adam vahşice deșilmiști. Boynunun yarısı kopmuş boyundan bağımsız kanın akış yönüne doğru hafif eğilmişti.
Kusmak istedi. Midesi bulanmıştı. Kan kokusu bile onda öğürme hissi uyandırıyorken bir ceset görüşü ölmek istemesine neden oldu. Gözlerinin kaydığının farkında değildi. Tek bildiği deli gibi ağrıyan başı ve kararan gözlerinin hala bir cesetin yanında olduğunu biliyor oluşuydu.

Im Wanna Die (Not Me) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin