0.8

255 27 27
                                    

"Hah, biliyordum! O planları sen çaldın, değil mi?" Kıkırdayan ak baba kılıklı kahramana aldırmadım. "Yani? Herhalde tüm Japonya'ya senin Dabi'yle yakın arkadaş olduğunuzu ve sana emrettiği çoğu şeyi duyurmamı falan mı istiyorsun?" Yanıma oturdu ve planları incelemeye devam etti, "Yerinde olsam böyle şeylere burnumu sokmazdım. Cidden, sırf bu planlar için o adamın altına yattın mı?"

Göz devirdim. İyice iğrençleşmeye başlamıştı bu KFC menüsü. Fakat ona küçük bir hediye vermekten zarar gelmezdi. "Neden? Kıskandın mı beni? Ah, çok yazık." Telefonumu çıkardığımda çektiğim fotoğrafları göstermeye başladım. "Bak, burada adamı altıma aldım. Kravatıyla boynunu nasıl sıktığımı görüyor musun? O buna bayıldı." Fotoğrafı kaydırdım. "Ama bana benim isteğim dışında dokunduğunda bak bu oldu."

Yutkunmasını izledim. Adem elması aşağı ve yukarı hareket etti. "Düşündüğümden fazla sadistsin." Fotoğrafı yakınlaştırdım. "Ona kendini yedirmek sadistlikse evet. Ama çok eğlendim. Benim için yalvarırken kendi sikinde boğularak can verdi. Zavallı pedofili adam." Güldüğümde kırmızı kalemle boru hatlarının üstünü çizdim. "Dabi'yle konuşmam gerekenler var. O yanık ekmeğiyle olan bir buluşmanın koordinatlarını ve saatini benim için feda etsen iyi edersin seni küçük serçe." Bana yaklaştı ve kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. İtiraf etmek gerekirse gerçekten güzel bir parfümü vardı. Kehribar kabanının beyaz tüyleri saçlarımı bozarken göz devirdim, "Pekala minik kelebeğim. Bunu senin için yapacağım fakat karşılığında ne alacağım?"

Bu beni gülümsetti, bu küçük kuşla oynamak zevkli olacaktı sanırım.

Ondan kurtulup kucağına oturdum, "Hayranlarından birinden ufak bir hediye -" Kulağına yaklaşıp fısıldadım. "Hawks." Elleri belimi bulduğunda hafifçe ona sürtündüm ve ellerimle saçlarını hafifçe çektim. Belki zekice bir şeyler düşünüyor olabilir, bunu asla kenara atamamam ama erkekler kadar basit ve okunması kolay varlıklar yok bu dünyada. Kulağıma fısıldadığı eski terkedilmiş psikiyatri binası ve saati fısıldadığında kulağından ona bıraktığım öpücüklerle beni kendine bastırdı. Ondan hafifçe uzaklaştığımdaysa kolları arasından kendimi geriye yani binalardaki boşluğa bıraktım. Kanca tabanca ile kendimi sarktığım binadan diğerine ilerlerken arkamdan beni izlediğine eminim.

Pf, bu fazla etik değildi tabii ama istediğimi elde ettikten sonra nasıl elde ettiğimin bir önemi yoktu.

Dabi ile buluşma sebebime gelirsek eğer... Bazılarınız beni ukala ve kendini bilmiş sanıyor olabilir. Sizi asla suçlayamam ama yüksek zeka ve araştırmalarımla Toya'nın ölmediğini öğrenmek zor olmadı. O altımda bana inleyen adamdan istediğim raporları aldıktan sonra onu tehdit etmek kolay olacaktı. Üstelik kapanmamış birkaç hesap daha vardı. Dabi kimliğine neden büründüğünü anlamak zor olmamıştı ama ondan onun hikayesini dinlemek istiyordum işte. Eksik parçaları tamamlayıp arkama bakmadan ilerlemek. Arkama bakmaya sebep bırakmamak önemliydi. En ufak bir zaaf veya zayıflık benim için ölüm demekti. Dabi'nin bunlardan biri olmasını önlemem için onunla olan son meseleleri kapatmam ve üstüne toprak atmam gerekiyordu.

Kolay olmayacaktı fakat şu saatten sonra geri dönüşüm olamazdı.

Buluşma yerine geldiğimde pencerenin kirişinde oturan adamı gözlerim inceledi. Bakmaya bile tenezzül etmeden konuştu, "Hayret, erkencisin." Adımlarım yankılandığında kapıyı kapattım. Pencereden sızan kirli ışık onun bedenini gölgede bırakıyordu.

Bu hale nasıl geldin Toya-nii?

"Sen? Senin ne işin var burada?" Bana doğru adımlarını attı, sol kolundan yükselen alevlerine karşılık kollarımı birbirine bağladım. "Hiç nazik bir karşılama değil bu Toya." Olduğu yere çivilendiğinde ona yaklaştım. "Beni hatırladığını biliyorum. Biz en yakın arkadaşlardık." Sıcak koluna elimi koyduğumda bana bakmaya devam etti, "Sana neler olduğunu öğrendim." Yüzümdeki acıma duygusundan hoşnut değildi. Tekrardan. Fakat engel olamıyordum, onu böyle görmek beni... Yıkıyordu.

"Akumu. Git burdan. O siktiğimin çenesini de kapalı tut."

Benden kurtulup camın kirişine tekrar oturdu. Ben olduğum yerden onu izledim. "Gitmezsem? Ya söylersem babana her şeyi? Ne yapacaksın?" Bana ses çıkarmadı bile. Pf, çıkarmamasını bekliyordum zaten. "Sahi, sen ne zaman bana cevap verdin ki? Yalan söyleyip gizlice bir şeyler yapmak uzmanlık alanın." Bana mavi gözlerini diktiğinde yukarı aşağı hareket eden göğsü bunu inkar etmek istedi. Bana döndü, "Nasıl öğrendin?" Derin bir nefesle ayağa kalktığında cebimden çıkardığım DNA testleri ve raporlarla anlamış olacak ki tısladı. "O aptal adama onları yakmasını söylemiştim." Gülümsedim. "Adam öldü. Tek bilen benim."

"Sen mi öldürdün?" Başımla onu onayladım. Tozlu koltuğun üstündeki ceketi gözüme çarptı. Ama dikkatimi ona topladım. "Beni oradan kurtaran her kimse ulaşmam gerekir diye düşündüm. Orada ceketinin söküklerinden aldığım iplikle, çarpıştığımız gün ki elime gelen ipliklerdeki DNA aynı kişiydi. Daha sonra seni kendi mezarının önünde görünce şüphelendim." Kaşları havalandı ve sırıttı.

"Anladım ama neden buradasın?"

İşte, bu sorunun cevabından artık emin değildim.

"Hiç. Görmek istedim seni sadece. Hawks'la olan buluşmanızda iyi sohbetler." Arkamı dönüp gidecektim ki sesi dibimde bitti. "Neden U.A'ye gitmedin de bu çukuru seçtin?" Gülümsedim ve elimi kaldırdım. Belki başka sefere anlatırım.

~•~

~•~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



悪夢 - Villain Y/N × BnhaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin