0.3

398 42 17
                                    

"Vay be.." Bana gösterdiği bıçakları kınına yerleştirdi, "Annene bunları çıtlatma küçük hanım." Yüzündeki maskeyi düzeltti, "Hmhm!" Saçlarımı karıştırdığı sırada bana gülümsedi, "Derslerin nasıl?"

"Eh, olması gerektiği gibi." Bana gülümsedi. Üstümdeki siyah boğazlı kazağı ve siyah bereyi güzelce düzelttim ve kot pantolonumun ceplerini kontrol ettim. "Benliğinle ilgili bir sıkıntı var mı?"

Başımı iki yana salladım, elime onun katanasını alıp elimi çöp konteynerine koydum. "İşte," dediğimdeyse elim bileğimden ayrılmıştı. Fakat akan kanla üstüm kirlense de yüzümde tek bir mimik kıpırdamamış, bileğimin üstünde yerini başka bir ele bırakmıştı bile. "Hala hiçbir şey hissetmiyorum baba." Yanağımı okşayıp bana sarıldığında derin bir nefes verdim. "Pekala... Bu gece canımızı sıkmak yok." Başımı göğsünden kaldırdım, "Nasıl yani?" Bana gülümsedi, "Bu gece seninle beraber avcılık yapacağız." Gözlerimin parladığına ben bile yemin edebilirdim. "Gerçekten mi!" Başını salladığında daha da heyecanlandım.

Yaşadığı gereksiz hayata son vereceğimiz kişiye harika ve eski bir taktik uygulamaya karar vermişti babam. Ayağını çöp konteynerine vurup saklandı. Ben de onu dikkatlice beni yerleştirdiği yerde izliyordum. Kahramanı duvara katanası ile yapıştırdığında benliğini kullandı ve tüm hayatına son vereceği anı beklemeye başladı.

Saklandığım yerden çıktığımda ayağımdaki siyah boylarla adamın yüzündeki maskeye bir tekme salladım, "İşte benim kızım!" Bana sadistçe gülümsediğinde kendimi güvende hissettim. O benim babamdı, ben ise onun kızıydım. Onun fikir ve düşünceleri altında filiz veren bir meyveydim. Kimin ne dediğini umursamazdık, biz doğru düşündüğümüz şeyin peşinden koşardık.

Ve bunda yanlış bir şey görmüyordum bile.

Haketmeyen kimse bu şöhret ve para altında kendini bir şey sanmamalıydı.

"Dikkat et!"

Babam beni arkasına aldığında Ingenium'un kostümüne aşırı derecede benzeyen bir kostümle başka bir kahraman gelmişti bile. Babam katanasını ve bel bıçaklarını kontrol ederken bana da saklanmam gerektiğini fısıldıyordu, "Şaka mı yapıyorsun? Elime böyle bir fırsat geçmişken hem de!" Yüzündeki maskeye fırlattığım bıçakla hızlıca eğilen adam bana doğru hızla ilerledi.

Fazla hızlıydı.

Babam beni korumaya çalışsa da hızlıca karnına yerleştirdiğim tekmeyle onu duvara savurdum, yere düşen bedeni babamın önündeydi. Omzuna giren kataana ile kafasındaki başlığı tekmeleyerek çıkardım. "Bu o çocuk lan!" Babam beni umursamadı, çocuğun yakın zamanda sakat kalan ağabeyi ile ilgili suçlu bulduğu babama bağırmakla meşgul olan ağzından çıkan kelimelere kulak verdi sadece.

Bize doğru koşan çocukla işler daha da sarpa sarmaya başlamıştı sanırım. Yeşilimsi ışıklarla babamı geriye savurduğunda -sanırım arkadaşlardı- Ingenium'un önüne geçti. "İyi misin?"

Ayağa kalkıp yanıma gelen babam omzumdan tutup beni geriye aldı. Elindeki tırtıklı katanaları çıkarttı.

Oh kahretsin, işte tekrar başlıyoruz.

Brokoli çocuğu tanımıştım. Babama doğru ilerlemiş ve onun saldırısını savuşturmuş olsa da babama karşı bir şansı olamazdı. Yere sabitlenen bedeniyle gülümsedim, "İkilerdi, şimdi üç oldular!" Üzerimize gelen ateşin üzerine sadisçe atlayıp babamı o ateşten kurtardığımda hissetmediğim acıyla üstümün yanması haricinde tüm uzuv ve vücudum kendini yeniliyordu, "Midoriya... Bir dahaki sefere neden bu kadar acil olduğunu da söyleyen bir mesaj at."

Beni henüz tanımamış olması iyiydi, babamın bana fırlatmış olduğu hırkayı üstüme giydim ve yerde kalan bıçağı aldım. "Todoroki-kun! Hareket edemiyoruz!"

"Akumu? Bu sen misin?" Gözlerimi devirdim ve baş ucumdaki maydanoza doğru eğildim, "Seni izlemiştim, sahi neden bu kadar sadistçe bir şekilde ellerini kırdığını merak ediyorum Midoriya-kun."

*
*
*

Bütün herşeye rağmen nasıl yakalandığımıza anlam veremiyordum, "Oi, cevap ver bana! Neden bu adamla beraberdin!" Gözlerimi ona dikme zahmetine bile katlanmadan bizi ana caddeye sürüklemelerini izledim. Endeavor ve diğer kahramanların gelmesini izledim.

Tabii şu LOV.'a ait nomulardan bir tanesi maydanozu cepleyip götürene kadar. Herkesin dikkati ona yönelmişti, hızlıca çaldığım anahtarlarla kelepçelerimizi çözdüm, "Baba, hızlıca gidelim buradan!"

Beni dinlemedi bile, o maydanozu o kanatlı yaratıktan kurtardığı sırada beni yakalayan ellerle gözlerim kapandı, bağırmak istesem de ağzımı kapatan geniş ellerle sadece elinin altından boğuk bir ses çıkıyordu. "Sakin ol," dediğinde derin sesi ile beni sürüklediği sokakta yutkundum. Beni sırtımdan tekmelediği gibi yere düştüm, gözlerim yerde derin bir nefesle arkama döndüğümdeyse karanlığa karışan siyah, uzun ceketini görebilmiştim.

Polis sirenleri ve yaklaşan koşturma sesleriyle saklanmam gerektiği için büyük bir balkona tırmandım. Oradan ise çatıya ulaştım. Çatıdan dolunayla bakıştığımızdaysa anneme hızlı bir mesaj attım.

Akumu
eve polisler gelecek ne olursa olsun beni savunma sakın
hiçbir şeyden haberinin olmadığını söyle

Annem
bu da ne demek oluyor?

Akumu
seni seviyorum :)

Engellediğim numara ile telefonumu kırıp parçaladım. Ardından üstümdeki siyah ceketin şapkasını başıma çektim ve güvenli bir yere ilerlemeye başladım.

~•~

Tütütütü maşallah, kitap nasıl? Akışı güzel mi :'D

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Tütütütü maşallah, kitap nasıl? Akışı güzel mi :'D

悪夢 - Villain Y/N × BnhaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin