1. Bölüm

1.3K 79 25
                                    

Mart 1958

On dakikalık bekleyişin ardından sonunda sıra bize gelmişti. Elimdeki üç içeceği kasaya bıraktım. Bucky de aynı şekilde artık avuçlarına sığmayıp, kollarında kucaklayarak taşıdığı atıştırmalıkları kasaya bıraktı.

Kasada çalışan yaşlı adam aldıklarımıza baktı. Büyük ihtimalle günün yorgunluğundan aklından yaptığı hesap olması gerektiğinden uzun sürmüştü. Aldıklarımızı hesaplaması bitince, "Borcunuz 34 dolar." dedi. Yanımdaki genç adamın eli cüzdanına yeltendi ama onu durdurdum.

"Bugün bendensiniz Bucky. Bırak o cüzdanı." dedim. Israr edeceğini bildiğimden ses tonumu hiç tatlı denecek şekilde kullanmamıştım. Bucky bu ses tonumu gayet iyi bildiğinden iç çekmek ile yetindi ve cüzdanını geri cebine koydu.

Bucky ile üniversitede tanışmıştık. O zamandan beri çok yakın arkadaştık ve yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi.  Şimdi ise iş arkadaşı ve komşuyduk.

İçeceklerin parasını ödedikten sonra yanımdaki genç adama döndüm ve içecekleri ona uzattım. Elleri zaten atıştırmalıklar ile dolu olan Bucky, "Elora, her şeyi bana taşıtmayı planlamıyorsun herhalde." diye şikayet etti. Aslında planlıyordum ama ısrar etmek için zamanım yoktu.

Film çoktan başlamıştı ve abim Steve bizi bekliyordu. Ona, içecek ve atıştırmalık alacağımızı; onun da sinema salonunda fırsatçılar gelip yerimize yerleşmeden yerimize oturması gerektiğini söylemiştik.

Salona girdiğimizde, siyah-beyaz film perdede oynamaya çoktan başlamıştı. Fakat bir eksik vardı. Abim Steve Rogers. Oturması gereken ve biletin üstünde hangi koltuklar olduğu yazan yerimizde yeller esiyordu.

Bucky de bu durumu fark edince bana dönüp, "Belki yanlış koltuklara oturmuştur." dedi. İçecekleri ve atıştırmalıkları kendi koltuklarımıza bıraktık. Haklı olabilirdi, bu yüzden salon karanlık olmasına rağmen ikiye ayrılıp koltuklardaki insanlara teker teker baktık. Abim salonda değildi.

Bucky tuvaletlere de bakmıştı. Aynı şekilde ben de sinema binasının içinde Steve'i aradım. Belki yanlış salondadır diye diğer üç salonu da aradım.

Onu ikimiz de bulamayınca stres seviyemiz gittikçe artmaya başlamıştı. Bucky, "Sinema binasının çevresine de bakalım. Nerede bu adam?" dedi.
"Tamam bakalım." dedim panikle ve hızlı adımlarla dışarı çıktık.

Hava kararmış olmasına rağmen sıcaktı. Fakat buradaki önemli olan detay, havanın sıcak olması değil kararmış olmasıydı. Steve'i bulmak bu karanlıkta daha zordu. Sokak lambaları yanıyordu ancak aralarındaki mesafe uzun olduğu için etraf yine de karanlıktı.

Bucky önden yürüyüp beni korumaya çalışıyordu. Pek ihtiyacım olmasa da önden gitmesine izin verdim.

Sinema binasından biraz ilerleyince bir ara sokaktan sesler gelmeye başladı. Önümdeki Bucky bir anda durup beni de durdurdu. Ani duruşuna şaşırdım ve ara sokağa bakmak için kafamı uzattım.

Steve oradaydı ve iri yarı iki adamdan dayak yiyordu.  Dayak yemek zavallı abimin haftalık rutini olmuştu. Başına bela açmak konusunda üstüne yoktu. Bunu kötü biri olduğundan yapmıyordu. Aksine fazla iyi birisiydi. Saygısızlık yapan veya kötü işler yapan insanlar görünce bulaşmadan edemezdi. Sonu ise genelde, hatta çoğunlukla morluklar ve kanamalar olurdu.

Steve ile çok zıt bir kişiliğimiz vardı. O küfürden hoşlanmaz iken, benim ağzım bozuktu. O kısa ve cılız iken, ben ona göre uzun ve güçlüydüm. O sessizken ben konuşkandım. Her şeye rağmen birbirimi gerçekten çok severdik.

Steve'i orada öyle görünce Bucky ile herhangi bir iletişim kurmamıza bile gerek kalmadan dar sokağa koşarak girdik ve Steve'in yanına gittik. Burnu kanıyordu ve yanağında kızarıklıklar vardı.

Demir Aşk 🎞️ Tony StarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin