12.Bölüm Geçmişe Dönüş

161 33 10
                                    

Bayan Campell hizmetçilerinin çığlığıyla yataktan fırladı.Daha güneş yüzünü yeni yeni gösterdiği vakitte aceleyle terliklerini giydi.Ses çatı katından geliyordu.Yukarıya çıktığında gördüğü manzara karşısında nefesi kesildi.
Ağır bir kokuyla birlikte bitmek üzere olan mumlarla bir daire yapılmıştı.Dairenin tam ortasında kazana benzeyen bir kap vardı.İçerisinde ise ne olduğunu tahmin edemediği bir tür karışım vardı.Satanist bir ayin miydi yoksa? Ancak tüm bunların kendi evinde olması şaşırtıcıydı.Odanın biraz daha ortasına doğru ilerleyince duvardaki yazıyı gördü.
"Ben öldüm teyze.Hoşçakal."
Bir an gözü karardı evet bu bardağı taşıran son damlaydı.Koşarak Elena'nın odasına ilerledi.
-Bayan Campell oda bomboş durun lütfen!
O an zaman durmuştu.Bütün sesler kulağına geliyordu ama algılayamıyordu.Boğazı düğümlendi.Sadece derinden bir inleme ile yere çöktü.Boş gözlerle Elena'nın odasına bakıyordu.Bütün hizmetçiler etrafında pervane olmuş onu kendine getirmeye çalışıyordu.Kimi esans koklatırken kimi yelpazeyle serinletmeye çalışıyordu.Ama hiçbirini fark etmiyordu.
-Bayan Campell? Efendim lütfen konuşun bizle.Hey! Derhal doktor çağırın size diyorum!
Bayan Campell'in aklına o utanç gecesi geldi.Elena'ya hamile kalışı,soylulardan olan ailesine leke sürdürtmemek için çocuğu olmayan kız kardeşine bebeği vermesi....Kısacası hepsi zihninde bir girdaba neden oluyordu.Elena yıllarca onu teyzesi bilmişti.Bir kez olsun anne diyemeden ortadan kaybolması kadar acı bir durum yoktu. Peki,Bayan Campell kim miydi?
Bayan Campell hayata şanslı başlayıp sonrasında çok derin yaralar almış güçlü ve ihtiraslı bir kadındı.Ailesinin varlıklı oluşu ve inanılmaz güzelliği karşısında ona hayır diyemeyen erkek yoktu.Açık ve duru teni,yakıcı gri gözleriyle tam bir İskandinav güzeliydi.Ressamlar onun resmini çizebilmek için kapışırlardı.Kız kardeşi Amelia ise ona göre daha sönük olmakla beraber daha duygusaldı.Bir keresinde halasının kendisi hakkında söylediklerini duymuştu. "Alexandra çok alımlı bir kız ancak kibiri ona yıkılmaz bir duvar örüyor." Kibirliydi.Hatta bu kibiri gün geçtikçe çığ gibi büyüyordu.Kendinden başkasını sevmeyecek kadar büyüyen bir kibir...
Bir gün eve bir ressam geldi.Soluk tenli bir gençti.Dalgalı bakır rengi saçları dağınıkı.Gözleri tıpkı Elena'nınkiler gibi çakırdı.Alexandra her zaman olduğu gibi tüm zerafetiyle yerini aldı.Ama bu sefer ressamın gözlerine bakamadığını fark etti.Kendinden başka kimseyi sevmeyen bu kadın için sıradan bir gencin gözlerine bakamamak ne kadar da utanç vericiydi! Resim bittikten sonra portreye göz ucuyla bakıverdi.Bu sefer tüm beğenisini saklamaya çalışırcasına gözlerini devirdi.
-Yanlış çizmişsin.Ben asla gülümsemem.
-Biliyorum Bayan Campell.Ancak sizi gülümserken hayal edince tüm ışığınız gözleri kamaştırıyordu.Gözleri kamaştıran bir portre çizmeyi hangi ressam istemez?
İşte tüm aşk hikayesi bu konuşma ile başladı.Alexandra; yıllarca kendinden başkasını sevmeyen kibirli kadın gitmiş,yerine sevgi dolu bir kadın gelmişti.Stephen ile ilişkilerini ailesi pek onaylamasa da Alexandra aşkından asla vazgeçmedi.Elena'ya hamile kaldığında da aynı fikirdeydi.Ailesi tarafından reddedilmeyi bile göze almıştı.Ta ki Stephen'nin aslında evli olduğunu öğrenene kadar.Hayatı altüst olmuştu.Bu nasıl mümkün olabilirdi? Stephen defalarca yalvardı ancak Alexandra ikinci kadın olmayı gururuna yediremedi.Doğuma çok az bir vakit kalmıştı.Ailesi onu bir şartla kabul ederdi.O da bebeği aldırmasıydı. Fakat bunun için çok geç kalmıştı.O dönem Amelia ise zengin bir Rus tüccar ile evlenmişti.Çocuğu olmuyordu ve bu cemiyet hayatı için itibarlarını zedeleyici bir durumdu.Durumu düzeltmek de annelerine kalmıştı.İki kızının da aşağılık damgası yememesi için Alexandra bebeğini doğurur doğurmaz Amelia'ya verdiler.Böylece iki kızı da temize çıkmıştı. Alexandra bu yaşananlardan sonra kendine bambaşka bir hayat kurmaya karar vermiş,kasabadan taşınarak ayrı bir konağa yerleşmişti.Aynaya baktığında duygusuz ve güçlü bir kadın vardı karşısında.Daima da böyle devam etti şu ana kadar...
Elena neredeydi?
Gerçekten de ölmüş müydü?
Öldüyse cesedi neredeydi?
Tüm bunlar kafasında bir paradoks oluşturuyordu.Zihni giderek bulandı ve bilincini kaybetti.
Uyandığında başında kır saçlı gamzeleri olan bir doktor duruyordu ve hizmetçilerinin meraklı bakışları.
-Küçük bir sinir krizi geçirdiniz Bayan Campell.Size sakinleştirici bir iğne yaptım.Şimdilik istiraat edin.
Yorgun bir ifadeyle "Teşekkürler." diyebildi sadece.Herkes odadan çıkarken kahya Robert'a seslendi.Kahya en güvendiği adamıydı.Bu konağa taşındığından beri onunlaydı.
-Sen kal.
-Buyrun hanımefendi.Ne arzu etmiştiniz?
-Elena kaçırılmış olabilir.Bu olayı sıkı bir takibe almanı istiyorum.
-Efendim, tahminimce Sevgili Elena'nın aklını birileri karıştırmış olabilir.Çünkü çatı katında medyumlukla ilgili kitaplar buldum.
-Ne diyorsun? Sence Elena bir medyumun himayesi altına mı girdi?
-Bu çok yüksek bir ihtimal.Ormanın içinde bir kulübede yaşlı bir kadınla kızı yaşıyormuş.Medyumlarmış sanırım.Birkaç ay önce Elena ve Alice'yi kütüphanede medyumun kızıyla konuşurken görmüşler.Alice bir hafta sonra intihar etti.Şimdi de Elena ortalıklarda yok.Sizce bunların hepsi tesadüf olamayacak kadar planlı değil mi?
-Seni aptal! Bana bundan neden bahsetmedin? Derhal adamlarımı yolla o kulübenin her yerini arayın.Elena'yı da güvenli bir şekilde konağa getirin anlaşıldı mı?
-Anlaşıldı efendim.Yalnız...
-Yalnız ne? Mazeret istemiyorum!
-Efendim ya Hanımefendi Elena'yı kulübede bulamazsak yani bunun için çok geç kalmışsak?
O an Alexandra nam-ı değer Bayan Campell'in gri gözleri koyulaşarak kocaman açıldı.Kaşlarını çatarak şeytani bir sesle sadece şunu söyledi :
-O kulübede sağ çıkan kimse olmasın.Gerekirse kasabayı ayaklandırın.O iki sürtüğün leşlerine tüküreceğim.

Beden HırsızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin