Bölüm 3:Bizi sevmeyen insanları bile bile nasıl sevebiliyoruz?

160 9 1
                                    

"Annem çok sıkmıyor umarım seni." Dedi. Cevap vermeden önce ellerime baktım. Annesinin adı geçince huzursuzluğum arttı. Tırnaklarımı yediğim için takma tırnak kullanmaya başladım. Tırnaklarım tıpkı cilaladığım suratımın ufak bir prototipi. Takma yüz olsaydı alır onu da takardım. Takma tırnakların altında kanamış, yaraları olan eciş bücüş tırnaklarım var. Ruhumda aynen öyle. Bu takma tırnakları yapıştırıp şekil veriyorum, çantamda da bir yapıştırıcı taşıyorum. Hayatımda tıpkı bu takmak tırnaklar gibi güçlü olmayan yapıştırıcılar ile yapıştırılmış durumda, her şey yıkılmaya ve dağılmaya müsait.

"Yo hayır" Dedim ve çok geçmeden bir restorana geldik. Yolda daha fazla konuşmadık. Daha fazla bir şey sormadı, ben de ona sormadım. Bana yol verdi restorana girerken arabayı Vale 'ye bıraktı. Ben önde o hemen yanımda bir adım gerimde birlikte yürüdük. Uzun boyunun avantajı ile daha az adım atıyordu. Nazik ve şık hareketleri vardı. Beden diline yansıyor bu. Görevli hanımefendiye rezervasyonumuz olduğunu ve ismini söyledi. Hanımefendi bize masamıza kadar eşlik etti. Cam kenarında bir masa. Restoran oldukça şık ve beyaz tonların hâkim olduğu bir yerdi. Sandalyemi çekti ve teşekkür ederek oturdum. İyi ki tulumu çıkarmışım da bu eteği bulmuşum. İlk buluşmamamız gibi saçma olacaktı yoksa. Neyse ki topuklu ayakkabım vardı. 

"Ne yemek istersin?" Diye sordu. Hiç yemek havamda değilim. Karnıma bir yumru oturdu. Bana ne diyeceğini aşağı yukarı biliyorum ama yine de merak etmeden edemiyordum. Hülya ile bitti gel deneyelim demeyeceği çok açık. Bu aptal parfümü de eminin o Hülya seçmiştir. Gözlerinde kendimi göremiyordum. Ne kadar dikkatli bakarsam bakayım kendimi göremiyordum. Mavi gözlerinin parıltısı yerinde, keyfi de yerinde belli. Biri bana sarılsa ve nasılsın dese günlerce ağlayacak durumdayken onun keyfinin yerinde olması sinirlerimi bozuyor.  

"Salata" Dedim. Başka bir şey yiyecek durumda değildim. Muhtemelen bunu da yiyemeyecektim ve bu mevsim yeşilliklerine bir sürü hesap ödeyecekti ama onun için bir önemi yoktu. Yemekler gelene kadar sıradan şeylerden söz ettik. Ben de aynı şekilde karşılık veriyordum. Yüzüne gülümsüyordum ama en ufak bir şey ağlamama sebep olabilirdi. Kalbim param parça oluyor, beni sevmeyen bu adama böylesine âşık olmak canımı yakıyor. Bizi sevmeyen insanları bile bile nasıl sevebiliyoruz? Bu nasıl olabiliyor? Buna engel olmanın bir yolu yok mu? Biliyorum beni sevmediğini ama ben onu sevmeyi neden kesemiyorum? Neden? Neden?

Biraz farkındaydı iyi olmadığımın, sanırım içten içe hissediyordu ama yine de bir şey söylemiyordu. Arada duraksayıp gözlerime bakışından bunu anlayabiliyordum. Yan bir bakışı var. Nasıl tarif etsem başı hafif eğik dururken yandan bana bakıyor. Bu bakış sanki bir şey var sende der gibi bir bakış ama dillendirmiyor. Böylesi ikimizin de işine geliyor o yüzden sıradan konulardan bahsediyorduk. İşlerimin nasıl gittiğini sordu, bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu bir ara. Kısa bir an duraksadım acı bir gülümseme belirdi yüzümde.

"Bir şeye ihtiyacım yok, istediğim her şeye sahibim." Dedim. Nasıl bir yalan! Oysa o an ayağa fırlayıp içimden sen lazımsın, bana sen lazımsın diye haykırıp kahrolası restorandan çıkıp gitmek istiyordum ama onun yerine bardağımdaki sudan bir yudum aldım.

"Senin işlerin nasıl? Oyun bitti mi?" Diye sordum. Lafı neden uzatıyoruz, ne bekliyor diye merak ediyordum. Birini mi bekliyorduk?

"Henüz bitmedi ama baya yol aldık. Hala daha geliştirmemiz gereken yönler var. Oyuna yeni bölümler de eklemeye karar verdik. Bir yabancı yatırımcıyla da görüşüyoruz. Öyle işte." Dedi.

"Bu çok güzel bir haber." Dedim, çünkü öyle. Yabancı bir yatırımcı onun kariyeri için, işini bir ileriki aşamaya taşıması için çok güzel bir haberdi.

"Çok sevindim." Dedim, ciddiyim de. Onun için, işi için iyi olabilecek her şeyi isterim de sevinirim de. 

"Teşekkür ederim." Dedi ve o esnada da yemeklerimiz geldi. Ben özenle doğranmış salatama bakıyordum. Restoran lüks olunca o da özenle hazırlanmış, eğreti durmuyordu. Bir salata gibi durmuyordu yani diğer yemeklerden biri gibiydi. Nasıl anlatsam canımı sıkacak şekilde güzel görünüyordu. Sosu, tadı her şeyi yerli yerindeydi. Karıştırdım, biçimini bozuyordum.

"Neden geldik buraya?" Diye sordum, ağzıma bir marul götürürken. Nazikçe çiğniyordum düzgünce kesilmiş marulumu.

"Yemek yiyoruz, neden olmasın?" Diye sordu. Sonra benim konuşmama izin vermeden devam etti.

"İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?" Diye sordu. Yüzüme bir gülümseme yayıldı o an. Nasıl hatırlamam. 

"Araban vanilya kokuyordu." Dedim ama bugün o kötü ama eminim çok para verdiği parfümü kokuyordu. Hatta Hülya Hanım'ın kokusunu bile duyduğumu söyleyebilirim. Kısacık bir an yüzümü ekşittim.

"Öyle mi?" Dedi. Bu detayı hatırlamama şaşırmış gibi.

"Korkunç görünüyordum o gün. Postallarım, deri ceketim, sırt çantam ve gözaltı morluklarımla." Dedim. Sıcacık gülümsüyor inci gibi beyaz dişlerini göstererek.

"Ah hayır çok tatlıydın. Saçlarını tepende topuz yapmıştın. Sana çok hoş bir hava vermişti. Ben samimi bulmuştum o halini." Dedi.

"Ah hadi ama. O gün götürdüğün restoranda sırıtıyordum. Gayet salaştım. Gerçi bugün de çok şık sayılmam." Dedim.

"Hayır,hayır. O zaman da bugün de seni götürdüğüm, bulunduğun her ortama kendi enerjini taşıdın. Seninle ilgili en sevdiğim şey bu. Her yerde kendinden bir parça ile orada olabiliyorsun ve ne kadar farklı ya da aynı olursa olsun o sensin görebiliyorum bunu. "Dedi.

Gözlerim parlayarak hayran hayran dinliyordum. Bugüne kadar duyduğum en güzel şey bu olabilir ve en güzel sözcükleri ondan duymanın benim için ne kadar değerli olduğunu tahmin dahi edemez. O an ne kadar mutlu olduğumu kelimelerle ifade edemem.

"Teşekkür ederim." Diyebildim.

"Ve tabi sonra bana su püskürtmen." Diye devam etti ve güldü.

"Ah hatırlatma onu. Çok utanıyorum." Dedim ve ellerime yüzümü kapattım birkaç saniyeliğine. Kollarıma uzanıp yüzümü açtı.

"Burnuma bile su kaçtı." Dedi.

"Yok, artık abartma."

"Bana çok acayip bir gün yaşatmıştın." Dedi.

"Bana evlenme teklif etmiştin." Dedim. E ne varmış der gibi baktı.

"Çünkü ilk defa tanıştığın birine evlilik teklif etmen çok doğaldı değil mi? Bunu herkes her gün yapar." Dedim.

"Haklısın." Dedi ve yemeğinden bir çatal daha aldı. 

Bir Boşanma HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin