Bölüm 10 :Ne bulmayı umuyordum bilmiyorum

117 8 0
                                    

Aklımda döndüğümde çizmek istediğim birkaç görüntü vardı. Onları kara kalem ile aktarmak istedim, unutmadan, zihnimden silinmeden. Evime döndüğümde yağlı boya tablolar haline dönüştürebilirdim. Çekmecelerde kağıt kalem aradım. Biliyorum benim gibi birinin çantasında en azında küçük bir defteri olur ya da ne bileyim bir şeyi olur değil mi çantasında taşıdığı? Ama almamışım yanıma. Yoksa bir defterim vardı kalemi de hep içinde olan. Hatta kalem küçücük kalmıştı açmaktan. Almamışım yanıma nasıl olduysa yoktu işte. Kafam çok yerinde olmadığından diğer çantalarımdan birinde unutmuş olma ihtimalim yüksek. Neyse çizgili filan bir şey bulayım da çizeyim demiştim ama kendi odamızda bir şey bulamadım. Yusuf'un eskiden odası olan odada kalıyorduk biz. Eskiden çiftliğe geldiklerinde bu odada kalırmış Yusuf, o yüzden eski eşyalarından bir şeyler kalmıştır diye bakındım ama ne yazık ki her şeyi düşünen Muazzez Teyze bana bir kağıt kalem koymamış ve Yusuf'un da pek bir şeyi o odada kalmamış.

Odadan çıkınca tam merdivene yönelmiştim ki tavan arasının girişi gözüme ilişti. Niyetim personelden kağıt istemekti ama neden dedim şuraya bakıp kendim halletmiyorum. Kimseye fazladan bir şey dememek için elimden geleni yaparım. Biri halimi derdimi anlayıp da bana bir şey sorar diye ödüm kopuyor. Eminim eski kitap defter bir şeyler vardır burada diye düşünüp girişin kulpunu çektim ve katlanmış bir merdiven yere doğru açıldı. Merdiven yere iyice oturunca tırmanıp tavan arasına çıktım. Kafamı uzattım toz yoktu, tertemiz ve düzenliydi. Bir sürü ıvır zıvır eşya vardı. Neden bunları saklıyor ki diye düşündüm Muazzez Teyze. Raflar yapılmış, raflara tertemiz fazla eşyalar dizilmişti. Eski bir bisiklet vardı küçücük. Kesin Yusuf'un bebekliğinden kalma bir şeydi. Torunlarına saklıyor herhalde ama ortada bir torun da yok ki. Sonra da yine bir sürü irili ufaklı oyuncaklar,  plaklar, çantalar, kitaplar ve defterler vardı. Doğru tahmin etmiştim, Yusuf'un okuduğu dönemlerden bir sürü kitap vardı üst üste. Bir ara elime Fransızca kitaplar geldi. Yusuf bir ara Fransızca 'ya merak sarmış olacak demek ki. Raflardaki defter yığınından birini çektim ki içinden bir fotoğraf düştü. Yusuf, biz kızın boynuna sarılmış, ikisi de gülümsüyordu. Deftere Fransızca bir şeyler karalanmıştı. Şansıma bak, çektiğim defterin içinde resim düşmesi, defterleri tek tek karıştırsam bulamazdım. Kareli bir defterdi en azından çizgili değil dedim kendi kendime ama asıl kafama takılan bu fotoğraf ve içindeki gülen kadındı? Kimdi bu kadın? En az bir 6 sene öncesinin fotoğrafı olmalıydı. Yusuf'un yüzündeki çizgilerin yerini çok iyi biliyordum. Fotoğrafta çizgilerin bir kısmı yoktu. Gözleri hala aynı mavi gözler ama Yusuf'un yaşlandığını görmek mümkündü bu fotoğrafta. Bu kadının aslında kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Bu kadın Derin'den başkası olamazdı. Derin ile tanışıklık oldukça eskiye dayanıyormuş belli. Fotoğrafı ve defteri alıp aynı şekilde aşağı indim, merdiveni yerine ittirip fotoğrafı çekmeceye koydum. Ardından da bir kalem aramaya koyuldum. Kalemi de annemden buldum. Canım anam çantasında varmış. Ondan da kalemi aldıktan sonra bahçede çardakta oturdum. Dizlerimi karnıma çektim. Etrafta kimse yoktu, Yusuf babasını alıp dışarı çıkmıştı birkaç işleri varmış. Ne olduğunu sormadım, merak da etmiyorum. Annem de Muazzez Teyze iledir belki havuza giriyorlardır. Belki de yürüyüşe çıkmışlardır. Bilmiyorum ilgilenmedim. Hele ki Öykü ve şeytan annesinin burada bizimle olmalarını düşünmüyorum bile.

Önce kendimi çizmeye başladım. Karşıdan görüyorum kendimi bu resimde. Yemek masasındayım önüm çeşit çeşit yemek ve pahalı yiyeceklerle dolu ama benim tabağımda kalbim var. Tüm kanı ile tabağımda, önümde duruyor. Bu görüntü için mavi, mor, kırmızı tonlarını kullanacağım. Kalbimden tabağa kanlar damlayacak ve ben göğsümde büyük bir oyuk ile karşıya bakıyorum. Ellerim kan içinde ve iki yanımda masaya koymuşum. İlk olarak bunu çizdim. Kadın pek bana benzemedi aslında resimde ama bunun bir önemi yok. İlk resmi çizdikten sonra defteri karıştırmak aklıma geldi. Her sayfasına baktım. Defterdi, sadece bir defter başka bir şey değil. Fransızca çalışılmış bir defter o kadar. Arasında unutulmuş bir fotoğrafa ev sahipliği yapan eski bir defter. 

Ne bulmayı umuyordum bilmiyorum. Bakındım sadece. Bir ara çatı katına çıkıp karıştırsam mı diğer eşyaları diye de düşündüm. Aslında hiç fena fikir değildi. Sanırım bunu yapacağım. Herkes uyuduktan sonra bunu yapabilirim. Annemin anahtarlık şeklinde bir el feneri vardı küçücük taşlı tuşlu bir şey. Onu da alırsam gece yarısı çıkar bakarım. Çizimime devam ettim. İkinci çizimim ise Yusuf'un bana yatakta baktığı şekilde resmetmekti. Kendimi de hatta kattım resme arkam dönük bir şekilde. Bu pek istediğim gibi olmadı ama daha önce çizdiğim resimlerde kopya çekerek yapardım bir şeyler nasılsa diye çok üstünde durmadım. Aklım o tavan arasındaydı. Bu yaptığım daha doğrusu yapacağım şey hiç hoş olmayacaktı ama kimseye görünmezsem sorun olmazdı ki. Yani umarım. 

Akşama kadar kendimizi tüm ev ahali bir şekilde oyaladıktan sonra akşam yemeğinde bir araya geldik. Evin içine değil de dışına kurdurdu Muazzez Teyze sofrayı. Mangal yapıldı. Türk aile klasiği. Ne olursa olsun, hangi sosyal statüden olursan ol nasıl ki halaya bağlanıyorsa düğünler, mangal ve piknikte bir anda hayatına giriveriyor işte. Et güzeldi diyerek kendimi teselli edebilirim. Et gerçekten güzel pişmişti bu sebeple de mangal geçer not aldı. Yemek masasında sohbet sakin geçti. Kayda değer ya da endişe verici bir şey konuşulmadı, imalarda bulunulmadı. Öykü ve hala bir bomba patlatır mı diye endişeliydim ama Öykü'nün yemek sofrasında tek yaptığı Yusuf'un yanına oturmama engel olmak oldu. Önemsemedim. Otursun, zararı yok ziyanı yok. Ben de sadece bana bir şey söylendiğinde cevap vererek etin ne kadar güzel olduğunu, nasıl güzel piştiğini vesaire överek yemek boyunca kazasız ve krizsiz bir yemek yemenin keyfini çıkardım. 

Bir Boşanma HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin