Bölüm 8: Bu ıstıraba bir son vermeli artık ruhsuz bu beden.

150 12 1
                                    

Orada öyle ne kadar kaldım bilmiyorum. Yusuf yanıma kadar gelmiş, öylesine duyduğum acının içine dalmışım ki yanıma bu kadar yaklaştığını fark edemedim. Dizlerini kırmış karşımda duruyordu.

"Süreyya" deyip saçıma dokununca başımı kaldırdım ve geri düştüm. Korktum birden dokununca. Uzanıp beni kaldırmak istedi ama ben geri kaçtım. Ne kadar zamandır karşımdaydı ki? Hıçkırıklarımı duydu mu? Kim bilir ne kadar korkunç görünüyordum. Ağladığımı nasıl saklayabilirim ki? Bunu saklamam mümkün değil. Hava karardı ama yine de o mesafeden anlayabilirdi, burnumu çekişimden acemice ellerimle gözlerimi silişimden, akan rimelimden zaten anlamıştır. Ceplerimde peçete aradım, akan burnumu ve yanaklarımı silmem gerekiyordu. Sokakta oynarken düşen çocuklara benziyordum. Üstüm başım da battı mı ki? Elimle önüme düşen saçları acemice çektim. Köpekler neredeydi? Etrafta görünmüyorlardı.

"Süreyya?" Dedi, bu defa sesi kaygılı çıkmıştı. Adeta ince bir çığlık gibi. Daha da yaklaştı. Bu defa kaçmadım ama ne diyeceğimi de bilmeden yüzüne bakıyordum.

"Ağladın mı sen?" Diye sordu. Eliyle çenemden tutup başımı kaldırdı. Başımı kaldırınca gözlerimi kapattım birkaç saniyeliğine. Göz yaşlarımın artık durması gerek. Neden iki yana süzülmeye devam ediyorlar ki? Bu ıstıraba bir son vermeli artık ruhsuz bu beden.

"Yapma" Dedim yüzümü ellerinden kurtarırken. Karşıma oturdu. Bense gitmesini istiyordum.

"Git lütfen" Dedim. Başını iki yana salladı.

"Seni yalnız bırakmayacağım." Dedi. Elleri ile gözlerimden akan yaşları silerken. Önce baş parmaklarını kullandı, sonra elinin üstü yanaklarımda gezindi. Ben hep yalnızım ki. Yusuf'un varlığı ve aşkı bende kocaman bir boşluğa sebep oluyor. Hiçbir zaman dolduramayacağım bir boşluk. Bir gün beni bırakıp gidecek ve ben o boşluğu hep içimde taşıyacağım.

"Kalktılar mı?" Diye sordum. Eğer kalkıp eve girdilerse böyle içeri giremezdim.

"Hayır, oturuyorlar bahçede." Dedi. Başımı sallayarak anladığımı ifade ettim.

"Belli etmeyeceğim kimseye, endişelenme." Dedim. Evdekilerin farkında olmasından ve soru sormasından endişelenmiş olmalıydı. Haklıydı, hiç sırası değildi. Bunu açıklayamazdık, bir sürü soruya sebep olurdu. Muazzez Teyze deşerdi de deşerdi.

"Endişelendiğim bu değil, sesin." Dedi. Bunu söylemesini beklemiyordum. Bana daha da yaklaştı. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum.

"Üzülmeni hiç istemiyorum." Dedi ama üzülmek benim payıma düşen tek şeydi. Bana acımasını istemiyordum. Bana acısın istemiyorum onun merhametine ihtiyacım yok. Ne kadar zavallıyım? Aşık olduğunuz insan size acısın istemezsiniz, size şefkat göstersin isterseniz, sizi sevsin istersiniz, okşasın, öpsün ama acımasın. Kendimi yeterince küçük düşürmüştüm. Ayağa kalktım, bir şekilde odama yani odamıza dönmem en iyisi olacaktı. Herkes odasına dönmemişken hala bahçedeyken odama geçersem ödül kazanmış gibi sevinecektim.

"Bana acımanı istemiyorum." Dedim ayağa kalkarken. Yusuf da bir hamle yaptı ve benimle ayağa kalktı. Kalkmama yardım etmeye de çalıştı ama ben elimle kendimden uzaklaştırıp arkamı dönmüş gidiyordum ki Yusuf gitmeme izin vermedi. Kolumdan sıkıca tuttu.

"Ne istiyorsun? Kimse görmeyecek odama geçeceğim." Dedim ama ağlamaya devam ediyordum. Lanet olsun neden durduramıyorum ki akan bu yaşları. Kolumu çekmeme rağmen bırakmadı, tutmaya devam ediyordu ve bana bakıyordu. Aklından ne geçiyordu ki? Ne istiyordu? Farklı bakıyordu sanki. Her zamanki Yusuf değil gibiydi. Kendine doğru çekti ve kollarının arasına alıp sarıldı bana.

Bir Boşanma HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin