Oyun boyunca yenildikçe mızmızlanmaya başlamıştı Yusuf. Ne zaman kaybetmeye başlasa hile yapmaya başlıyordu. Hemen bir hile, bir hurda bulmaya çalışıyordu. Kaybetmeyi kabullenmek diye bir şey bilmiyordu, ne olursa olsun kazanacaktı. Erkek egosu işte, zengin bebesi seni.
Oyunda başarılı oldukça daha da keyiflendim, zaman zaman ona karşı öfke duyduğumu hissediyorum. Canım o kadar yanıyor ki onun da yansın istiyorum sanırım. Bu an öyle anlardan biriydi, sanırım aşkım yerini biraz da öfkeye bırakıyor. Onu elde edemediğim için ona karşı öfke duymaya başlıyorum ve hırçınlaşıyorum, saldırganlaşıyorum. Başka bir açıklama bulamıyorum bu duruma. Aşk ve nefret bir arada bulunuyor, birini ne kadar çok severseniz o kadar çok da nefret ediyorsunuz. İkisi de çok güçlü ve çok derin duygular ve pençesine düştüğünüzde hayat sizi rüzgârda savrulan bir yaprak gibi sürükleyip yerden yere çalıyor.
Oyunu kazandıkça arada oturduğum yerden kalkıp odanın ortasında dönüyor bir de şarkı mırıldanıyordum. O ise küçük bir çocuk edasıyla suratını asıyor ve bahaneler sıralıyordu. Yok şöyle yaptın, yok tuş basmadı, tutukluk yaptı vesaire vesaire. Bir yandan da pizzalarımızı yiyorduk. Tıpkı eski günlerdeki gibi. Gece boyunca her an kalkıp gidebileceği fikrine odaklandım bir yandan da. Birden kalkıp gidecek mi diye de bekledim durdum. Açıkçası bunu yapmasını bekledim, karnını doyurup, oyununu oynayıp hadi bana eyvallah diyecek diye bekledim.
Ama o gitmedi.
Bir ara mutfağa gidip içecek bir şeyler aldığı sırada telefonunun ekranına dokumdum pıt pıt diye. Açılmadı. Sehpanın üzerinde duruyordu. Merakıma yenik düştüm ve parmağımda yanındaki ufak tuşa bastım ama açılmadı. Kapalıydı, şaşırdım. Ne zaman kapattı ki? Telefonunu kapattığını ilk defa görüyordum. İşleri yoğun değil miydi? Aklından ne geçiyordu ki? Hülya aramaz mı? Merak etmez mi?
Mutfaktan döndüğünde keyfi yerindeydi. Sormayı düşündüm aslında ama nasıl sorabilirdim ki? Hülya nasıl, nasıl gidiyor diye mi soracaktım? O kadını düşündüğüm zaman merak ediyorum elimde değil. Diyorum ki tanrım! Bu kadın Yusuf'u hak edecek ne yaptı da ben yapmadım? Biliyorum, çok sağlıklı bir düşünce değil ama sormadan edemiyorum. Ne yaptı da Yusuf'u hak etti? Ben nerede yanlış yaptım ya da yapıyorum ki ben hak etmiyorum?
Ama sonra da diyorum ki belki de Yusuf beni hak etmiyordur. Belki de sevgimizi hak etmeyen insanlara veriyoruz,. Yusuf belki de benim ona duyduğum aşkı, şefkati hak etmiyordur. Belki de hatayı burada yapıyorumdur. Bilmiyorum ama ne yazık ki bunun bir cevabı yok, en azından bende yok.
O gece yanımdan gitsin istemiyordum, yalandan da olsa onunla vakit geçiriyor olmamızdan mutluydum. Bu yüzden onu rahatsız edecek bir şey sormadım ya da ima etmedim. İşte böyle bir çaresizlik. Kesip atamıyorsun.
"Uykun geldi mi?" Diye sordu.
"Hayır" Dedim.
"O zaman film izleyelim mi? Yarın hafta sonu zaten." Dedi ve bir film açmak üzere listeye bakmaya başladı. Şaşırdım, davranışlarına anlam veremiyordum. Biz önceden de böyleydik evet ama boşanmayı konuşmamızın ardından böyle davranmasını beklememiştim. Gelmesini de hiç beklemedim. Bu bir garip hissettiriyordu. Filmlerin bir tanesinde durdu.
"Bunu izleyelim mi?" Dedi, dönüp bana baktığında ben kafamda sorularla mücadele ediyordum. Hülya burada olduğunu biliyor muydu? Hülya belki de kocasıyla bir davettedir şu an. Eski şarkıcı Hülya, Muazzez Teyze'nin arkadaşı Hülya. Tiksiniyorum ondan düşündüğüm zaman.
Bunları düşünürken bir yandan "Olur" Dedim ve ayaklarımızı sehpaya uzatıp ışıkları kapattık. Yarım saat kırk beş dakika sonra Yusuf'un başı omzuma düştü. Uyumuştu. Kıpırdamadım. Bir süre onun başını omuzumda hissederek filme bakmaya devam ettim ama aslında filmi takip edemiyordum artık. Gözlerimden yaşlar süzüldü sessizce. Varlığına öylesine alıştım ki yokken ne yapacağım ben? Arada da olsa onu görmek beni hayatta tutuyordu. Nefes alışverişlerini dinlerken ben de uyumuşum. Sabah uyandığımda televizyon açıktı. Başım koltuğa düşmüş ve boynum tutulmuştu. Yusuf ise dizlerimde yatıyordu. Uzun bacaklarına koltuk yetmemişti. Dizlerini kendine doğru çekmiş, başı ise dizlerimde idi. Bacaklarım uyuşmuştu ve sehpanın üzerinde boylu boyunca uzanıyorlardı. Dizlerime dağılmış saçlarına baktım. İçlerindeki beyazlar artmış, benim de öyle gittikçe daha fazla beyaz saçım olmaya başladı. Göz altılarımda da ince çizgiler oluştu. Yaşlanıyorum. Bazen şunu düşünmekten alamıyorum kendimi. Kalan ömrümü bana hiç gelmeyecek birini bekleyecek mi geçireceğim? Bu, bile bile lades demek olmaz mı? Günün birinde bundan pişman olmaz mıyım? Ne olursa olsun yalnız yaşamaya programlanmamışız gibi duruyor. Belki de bir an önce Yusuf'tan boşanıp hayatıma devam etmeliyim. Yeni birileri ile tanışmalı, onlara şans vermeliyim.
Başının altına yastık koyup kalktım koltuktan. Yusuf uyumaya devam ediyordu. Oldukça derin uyuyordu. Yorgun olmalı. Mutfağa gidip kahvaltı hazırlamaya karar verdim ama önce bir kahveye ihtiyacım vardı. Yusuf'a da bir tane hazırlamak üzere makineyi çalıştırıp duşa girdim. Çıkıp giyinirken bir yandan da kahveleri hazırladım. Kahveleri hazırlayıp salona geçtiğimde Yusuf telefonuna bakıyordu, yüzü asılmıştı, elleri saçlarında gezindi.
"Günaydın" Dedim. Sesimle kendine gelip ayağa kalktı ve telefonunu cebine soktu. Kahveyi aldı ben de kendiminkini yudumlarken kapı çaldı. Önce bir kere çaldı. Birbirimize baktık. Ben birini beklemiyordum o da buraya kimseyi beklemezdi. Sabahın o saatinde. Acaba Muazzez Teyze mi gelmişti? Ama o da bayadır gelmiyordu. Aslında bayadır gelmemesi şu aralar gelebileceği anlamına geliyordu. Annelerimizden biridir diye düşündüm ama kapı daha sık ve sertçe çalınmaya devam etti. Kapıyı çalan sabırsızlanıyordu. Kapıya doğru yöneldim ve kapıyı açtığımda karşımdakini görünce şaşırdım. Hem de oldukça şaşırtıcı bir durumdu. Muazzez Teyze değil ama arkadaşı gelmişti.
Hülya tam karşımda duruyordu. Önce anın şoku olsa gerek birbirimize sadece baktık bir süre. Ben ıslak saçlarımla ve rahat pijamalarım ile evimde dolaşırken Hülya Hanım sabahın köründe kapımı çalmasını beklemiyordum. Hışımla beni kenara iterek içeri girdi. O salona doğru ilerlerken ben de arkasından kapıyı çarpıp peşine düştüm. Kolundan tutup çektim.
"Nereye gittiğini sanıyorsun?" Dedim. Burası ne de olsa benim evimdi. Öyle dingonun ahırına girer gibi girmesine izin vermeyecektim.
"Bırak be" diyerek kolunu benden kurtardıktan sonra salona doğru "Yusuf" diyerek seslenmeye devam etti. Yusuf da ortaya çıkmıştı. Hülya'yı görünce şaşırdı hem de çok şaşırdı. Belli ki o da onu görmeyi ya da gelmesini beklemiyordu.
"Ne işin var burada?" Dedi Hülya'ya.
"Asıl senin ne işin var burada?" Diye sordu karşılık olarak da Hülya Hanım. Öfkeliydi. Sonra da devam etti.
"Telefonun neden kapalı? Kaç defa aradım seni." Dedi.
"Hadi çıkalım buradan, burası yeri değil." Dedi Yusuf. Hakikaten yeri değildi.
"Hayır tam da yeri. E anlatsanıza nasıldı?" Dedi Hülya. Çirkinleşiyordu. Saçlarımın ıslak oluşundan Yusuf ile seviştiğimizi düşündü demek ki. Açıkçası çok da umurumda değildi ne düşündüğü. Sadece evimde böyle çiğ davranışları görmek zorunda değildim.
"Hülya! Kendine gel." Dedi Yusuf tekrar kolundan tutup götürmeye yeltendi Hülya'yı ama Hülya az önce bana yaptığı gibi kolundan kurtuldu. Aramızda kaç yaş fark vardır acaba Hülya ile? On beşten fazla sanırım.
"Özlemiş misiniz birbirinizi?" Dedi. Kolunu kurtardıktan sonra bana yönelmişti. Sinirle güldüm. Benim gülmem Hülya'yı daha da sinirlendirdi. Bir şey ima etme niyetinde değildim. Yusuf ile hiç birlikte olmadık, keşke olsaydık. Belki bir bağ kurardık aramızda.
"Pişkinliğine bak şunun. Hala boşanmak için neyi bekliyorsun ki? Ne yüzsüz bir kadınsın sen. Seni istemeyen bir adam ile neden hala evli kalmak istiyorsun ki?" Dedi. Gittikçe bana daha da yaklaşıyordu.
"Güzel soru" Dedim. "Sana sormak lazım." Deyince Hülya bana doğru bir hamle yaptı ama bu defa Yusuf aramıza girmişti bile. Bu defa beni korumaya çalışıyordu Yusuf. Sırtını bana dönmüştü. Oysa Hülya ile onu ilk gördüğümde korumaya çalıştığı ben değildim. Kendini bana siper etmesine şaşırdım. Hülya'yı kucakladığı gibi kapıdan çıkardı. Yusuf belli ki Hülya'ya haber vermeden ya da belki yalan söyleyerek yanıma gelmişti. Benimle boşanması için baskı mı yapıyordu? Hülya'nın arsızlığına ne demeli? Sanki o değil kendisini sevmeyen sevmediği bir adamla evli olan, bana had bildirecek aklı sıra. Ondan gerçekten tiksiniyorum, Yusuf böyle birinde ne buldu ki? Anlayamıyorum işte.
Gönül gerçekten de aka da boka da konuyor. Durduramıyor insan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Boşanma Hikayesi
RomanceYusuf ve Süreyya'nın sahte evliliğinin devam hikayesi. Bir evlilik Hikayesi'nin devamı. Bakalım nasıl bir yön çizebileceğiz. Keyifli okumalar.