Yusuf Hülya'yı çıkardıktan sonra bir süre de Hülya'nın kapının önünde tartışmaya devam etmelerinin sesini duydum. Hülya ciddi anlamda öfkelenmişti. Neden kendi evinde kalmadın? Diye sorup durdu. Tartışmadan anladığım kadarıyla dün gece bir araya gelmeyeceklermiş ya da görüşecekleri bir gün değilmiş işte. Yusuf telefonunu kapatınca Hülya sabahtan onu kontrole gitmiş ve bingo. Yusuf evde yok. E nerede olabilir? Süreyya'nın yanında olabilir diyerek soluğu bizde aldı. Yusuf'un geceyi benimle geçirmesinden memnunum ve Hülya'nın ne düşündüğünü zerre umursamıyorum.
Hülya ile Yusuf gittikten sonra ben de hızlıca hazırlanıp evden çıkıp işime gittim. Beni bekleyen bir sürü iş vardı. Okulun tuvaletlerinde bozulan armatürler tamir edilecekti, geçen yağan yağmurlarda da çatı akmıştı. Görüşmem gereken veliler vardı ve daha bir sürü yığınla iş. Yanıma bir de yardımcı almak istiyordum. Öğrenci sayım artmıştı ve artık işleri takip etmek zorlaşıyordu. Gün içerisinde birkaç aday ile de görüşme ayarlamalıydım ama yapamadım tabi.
Okula varır varmaz ilk işim usta ayarlamaya çalışmak oldu. Birkaç kişiyle görüştüm ve onlar gelene kadar da boşta beklememek için derslerden birine girdim. Çocuklarla olmak iyi geliyordu. Boya kokusu içinde neşeli sesleri ile küçük elleriyle gösterdiğim şeyleri yapmaya çalışmalarını keyifle izliyordum. Zaman zaman yanlarına gidip tek tek ilgilendiğim de oluyordu. Anne olmayı özellikle hiç düşünmemiştim ya da istememiştim ama artık düşünüyorum sanırım. Neden bilmiyorum ama aklıma geliyor, sanırım yaşla ilgili bir şey. Biyolojik saat dedikleri gerçek mi yoksa? Bence değil ama neyse. Aslına bakarsanız anneliğin hiç benim için uygun bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Anne olmak yavaş yavaş tükenmek demek, en iyi genlerini bir sonraki nesle aktarmak, yaşlanmak ve kısacası her türlü fedakârlığı yapmak demek anne olmak hem de tüm gücünüzle, tüm gönüllülüğünüzle.
Annem beni tek başına büyütmüştü hiç kolay bir iş olmasa gerek ama başardı. Ben tek başıma bir çocuğu büyütebilir miyim? Ben onu tek başına büyütebilecek olsam da bir çocuk tek başına yani babası ya da annesi olmadan büyümemeli. Babam erken gitmeseydi onunla büyümeyi çok istedim zira eksikliğini her zaman hissettim, hissetmediğimi iddia etsem bile. Sanırım ömrüm boyunca herkeste babamı aradım, sevdiğim tüm adamlarda.
Her neyse...
Gün içinde bir kere Yusuf aradı.
"Efendim" Dedim ve sessizlik. Ekrana tekrar baktım arayanı yanlış mı gördüm diye ama değildi isminin yanında :) gülen bir surat olan rehberimde başka kimse yoktu.
"Yusuf?" dediğimde cevap verdi.
"Şey.. a özür dilerim sabahki hadise için." Dedi. Şaşırdım.
"Senin kabahatin değildi." Dedim. Hülya'nın kabahati idi. Onu hayatıma sokan Yusuf'tu ama ben bilerek girmiştim bu işe. Bu yüzden kusuru Hülya'ya yıkmak kolayıma geldi.
"Neyse, görüşürüz." Dedi ve kapattı. Belli ki canı sıkılmıştı. Onu hiç böyle görmemiştim, konuşmakta zorlanır gibi bir hali vardı. Beni arayıp özür dilemesini de hiç beklememiştim. Tuhaf telefon görüşmemizden sonra ustalar gelmeye başladı ve ben de kalan günümü onlarla geçirdim adeta. Akşama doğru ise bir sürpriz beni bekliyordu. Ben ustalarla akan çatı peşinde koşarken Muazzez Teyze tüm zarafeti ile topuklularının azizliğine uğramamaya çalışarak yanıma kadar gelmişti.
"Kolay gelsin."
Üzerimde boyalı tulumum, saçlarımı boya fırçalarımdan biri ile tutturmuşum ve usta ile çatının neresi akıyordur diye tepeye bakıyorken Muazzez Teyze'nin sesi ile irkildim. Usta da benim kadar şaşırdı.
"A merhaba" Dedikten sonra toparlanıp Muazzez Teyze'yi de alıp odama geçtim. Usta araştırmasına devam ediyordu.
"Hoş geldiniz. Ne ikram edeyim size" Dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Boşanma Hikayesi
RomanceYusuf ve Süreyya'nın sahte evliliğinin devam hikayesi. Bir evlilik Hikayesi'nin devamı. Bakalım nasıl bir yön çizebileceğiz. Keyifli okumalar.