Selam! Nasılsınız, umarım iyisinizdir.
Beni soracak olursanız çilem bitmek bilmiyor... Birkaç gün sonra atacağım dediğim bölümü anca bugün bitirebildim.Umarım beğenirsiniz. Benimle yorumlarınızı paylaşıp, yıldıza tıklarsanız sevinirim. İyi okumalar :)
Bölüm şarkısı:
Hirai Zerdüş-Ben Bilmezdim Renkleri"Arzular bir bir hayal oldu, baharımın gülleri soldu...
Gönlüm hicran, hasret, gamla doldu."Birkaç metre gerisinde şarkısını bitirene kadar sessizce bekledim. Fark ettiğim detay Erdem abiyi suç üstü yakalamışım gibi hissetmeme neden olmuştu.
"Erdem Abi?" diye seslendim şarkının son sözü dudaklarından dökülür dökülmez.
O ise ani bir hareketle benim olduğum tarafa döndü, yüzünde afallamış bir ifade vardı. Sevda'yı izlediğini gördüğümü ve söylediği şarkıyı duyduğumu biliyordu, ancak benim tepkimi ölçmek ister gibi görünüyordu. "Mercan," dedi adımın son hecesini uzatarak. "Ne zaman geldin? Hiç fark etmedim geldiğini."
"Yeni geldim." Ona birkaç adım daha yaklaşıp elimdeki çantayı gösterdim. "Çay getirmiştim. Ama işini böldüysem hemen geri dönebilirim."
Elini alnına yerleştirip şakaklarını ovuşturdu. "Y-yok yok, çok iyi düşünmüşsün. Teşekkür ederim."
Çantamdan çıkardığım bardağa termostan çay doldurup ona uzattığımda dürbününü kenara bıraktı ve bardağı aldı. "Kendine kadar çayın kalmıştır umarım. Tek başıma sıkılıyorum, biraz laflarız."
Başımı aşağı yukarı salladım. "Olur, zaten ben de sıkılmıştım." deyip oturduğu kayanın diğer ucuna oturdum.
Erdem abi, dakikalarca sessiz kaldı. Birkaç kez dudaklarını bir şey söylemek ister gibi araladı ama her seferinde cümlelerini yuttu. Kafasındaki düşünceleri toparlamaya çalıştığı her halinden belliydi. Ben de onu düşünceleriyle baş başa bırakmanın daha doğru olacağını düşünüp o konuşana kadar sessizce bekledim.
"Valla gördün, duydun." diyerek lafa başladı. Gözleri önce minareye sonra da bana yöneldi. "Ben de artık anlatmazsam çatlayacağım. Zaten nasıl oldu da şöyle orta yerimden çatlamadım bugüne kadar hiç bilmiyorum."
"Her ne anlatmak istiyorsan dinlerim. Her şey aramızda kalır, bana güvenebilirsin."
Destek olmak ister gibi omzuna dokunduğumda beni başıyla onayladı ve çayından büyük bir yudum alıp anlatmaya başladı.
"Ceylan'la, yani rahmetli eşimle, çok küçükken tanıştık. Görür görmez aşık oldum ona. Daha 17 yaşındayım, kanım da deli akıyor ya takıldım peşine. O nereye, ben oraya! Aylarca o kaçtı, ben kovaladım. Artık nasıl oldu bilmem zamanla o da sevdi beni. Lise biter bitmez de topladım annemi babamı, gittik istemeye. " Başını iki yana sallayarak güldü ve devam etti. "Vermedi tabii babası. 'İşi gücü geçtim, daha askerliğini yapmamışsın pezevenk!' diyerek bir güzel de dövdüler beni. Valla Mercan, yediğim en güzel dayaktı. Üç gün mabedimin üstüne oturamadım ama zihnim açıldı. Lan , dedim kendi kendime. Sen kimsin de herif, prenses gibi kızını sana versin...
Sonra bir mektup getirdi mahalledeki kopillerden biri. 'Babamı ikna ettim. Askerliğini yapsın, işini bulsun sonra gelsin elimi öpsün, dedi.' yazmış. Apar topar gittim askere. Şansım da yaver gitti, komutanlar sevdi beni. Onlar ön ayak olunca kaldım askeriyede. Babası da sözünün eri çıktı, verdi kızı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞPARE
RandomKaderi asırlar önce yazılmış çorak topraklarda vatanı için mücadele eden iki yüreğin hikayesi. Bu kitapta bahsi geçen her şey tamamen hayal ürünüdür. Asker&öğretmen kurgusu.