Herkese merhaba! Bu ,neredeyse iki ay, gecikmeli kavuşma için hepinizden defalarca özür dilerim... Bu süreçte umulmadık şeyler yaşadım ve toplanmam biraz zaman aldı. Neyse ki arayı kapatmak için hâlâ geç değil.
Bölüm sonunda yeni bölümler ve sizi heyecanlandıracağını düşündüğüm bir konu hakkında birkaç soru sizi bekliyor olacak. Soruları yanıtlar ve beni içine düştüğüm ikilemlerden kurtarırsanız çok sevinirim, fikirleriniz benim için çok değerli.
İyi okumalar dilerim...
Bölüm şarkısı: Teoman- Mektup
Göz alabildiğince uzanan kurak arazide tek duyulabilen hançer timine ait ayak sesleriydi. Günlerdir maruz kaldıkları kurşun vızıltıları ve bağırış çağırış seslerinin ardından hepsinin biraz sessizlik ister gibi bir hali vardı, kimseden tık çıkmıyordu. Kemal hariç...
Kemal, önüne çıkan çakıl taşlarını postalının ucuyla yuvarlarken kendi kendine bir şarkı mırıldanıyordu. Aklı fikri bir hafta önce gördüğü o mavi gözlerdeydi. Her ne kadar sadece birkaç saniye gördüğü bir kızın aklında bu kadar yer edinmesini anlamasa da kurduğu hayallerde çocukları bile olmuştu.
"Azıcık sus be oğlum!" diye homurdandı Tunç, birkaç adım önündeki Kemal'in omzuna vurarak. "Şu yaralı halimle senin karga sesine tahammül etmek zorunda mıyım ben?"
Sevda omzunun üstünden ikisine baktı ve "Tunç haklı. Tamı tamına bir haftadır mavi kız,kara çocuk; gözleri boncuk boncuk, diye kafamızı siktin. Yalvarırım artık dur." diyerek isyanını dile getirdi.
Kemal, gözlerini kaçırırken yüzü utançla kızarmaya başladı. "Emredersiniz komutanım."
"Susma lan Kemal! Anlamaz bunlar aşktan."
Ani çıkışı üzerine gözler bir anda Erdem'e döndü. "Ayıp ediyorsun ama Erdem Abi." dedi Sevda. "Biz öyle duygusuz, halden anlamaz insanlar mıyız?"
Erdem cevap veremeden lafa atladı Tunç. "Valla ben öyleyim. Duygusuzum, halden de anlamam. Kemal'in aşkının ızdırabına da özellikle duyarsızım."
Akınalp ise gülümseyerek dinliyordu arkasındaki dört silah arkadaşının atışmasını. Kemal'in görev boyunca daldığı rüyaların o da farkındaydı ama bu konuda konuşmamayı tercih etmişti en başından beri. Ne ona umut vermeye ne de hevesini kırmaya niyeti vardı. Çünkü bu işi yaparken geride bekleyen bir kadın bırakmanın nasıl bir haksızlık olduğunu anlamayacak kadar toydu henüz Kemal. Akınalp ise kardeşi olarak gördüğü bu genç adamın hayallerine ket vurmanın doğuracağı sonuçları öngörebilecek kadar tecrübeliydi artık.
"Hadi, atışmayı bırakın da hızlanın." dedi birkaç metre ötede bekleyen askeri aracı işaret ederken. "Zaten günlerdir bir yudum kahveye hasret kaldım. Bir de siz yormayın beni, gözünüzü seveyim."
Kemal, Sevda, Tunç ve Erdem komutanlarını dinleyip didişmeyi aniden kestiler ve onun peşinden araca teker teker yerleştiler. Birkaç dakika sonra bir aylarını geçirecekleri askeri üs alanına varmışlardı.
Üs komutanı Hançer Timi'nin araçtan indiğini görür görmez yanları da almıştı soluğu. Gözleri kısa bir süre diğerlerinde gezinip Tunç'un yaralı bacağında oyalandıktan sonra gerçek hedefini bulmuş Akınalp'in gözlerine kilitlenmişti.
Akınalp ise karşısındaki heybetli adamı görünce günler sonra ilk kez içtenlikle gülümsedi. Çocukluğu, gençliği, meslekteki ilk yılları sel olup zihnine akarken sıkıca sarıldı eski dostuna.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞPARE
AcakKaderi asırlar önce yazılmış çorak topraklarda vatanı için mücadele eden iki yüreğin hikayesi. Bu kitapta bahsi geçen her şey tamamen hayal ürünüdür. Asker&öğretmen kurgusu.