Herkese merhaba! Umarım çok iyisinizdir...
Yeni bölümü biraz geciktirdiğim için herkesten özür diliyorum. Biraz yoğun ve zor bir hafta geçirdim. Telafi etmek için bu hafta içinde bir bölüm daha yüklemeye çalışacağım.
Yıldıza tıklamayı ve yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın.
Herkese iyi okumalar...
Bölüm şarkısı
Zeki Müren-Gizli Aşk BuKendimi bildim bileli yaşam dediğimiz, başı ve sonu belli olan o büyülü yolun birbirini doğuran tesadüflerden ibaret olduğuna inanır, bir kuşun kanadından süzülerek önüme düşen tüyde bile bir mesaj arardım.
Bu aralar ise başımı nereye çevirsem karşımda bulduğum kişi Akınalp oluyordu. Ancak bu kadar tesadüf fazlaydı...
O, bana ufak bir tebessümle bakarken benim gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılmıştı. Üstelik aynadaki yansımamı hatırladıkça utanıyor, yüzümün alev alev yanmasına engel olamıyordum.
"S-siz, burada mı yaşıyorsunuz?" diye kekeledim gözlerimi gözlerine değdirmeden. Henüz sorumun saçma olduğunun farkında değildim.
"Evet. Yoksa kapımı rastgele mi çaldınız?"
"Hayır. Sevda üst daireden süt istememi rica etmişti sadece."
"Süt mü?" Gülümsemesi daha da genişlerken kapıyı tamamen açıp beni içeri almak için bir adım geri çekildi. "İçeri geçin. Fazla sütüm olacaktı."
Gözlerim yerdeki fayanslar üzerinde gezerken başımı iki yana salladım. "Burada beklerim, rahatsız olmayın."
Akınalp, birkaç saniye duraksadıktan sonra büyük bir adımda aramızdaki mesafeyi azaltıp kulağıma doğru eğildi. "Karşı komşum biraz geçimsiz biridir, Mercan Hanım. Bu saatte apartmanda dolaşan bir yabancıyı pek iyi karşılamaz. Zannediyorum ki siz de pijamalı ayakkabı hırsızı olarak anılmayı pek tercih etmezsiniz."
Gözlerim istemsizce boynundan çıplak göğsüne doğru süzülen ter damlasını takip ederken irkildim. Yakınlığından mı yoksa utancımdan mı bilinmez oldukça sıcaklamıştım. "Tamam, geleyim o halde." diye mırıldandım, üstümdeki pijamayı gizleyebilecekmişim gibi kollarımı göğsüme sararken.
Yüzüne yerleşen hoşnut ifade ile geri çekilip içeri girdiğinde onu takip ettim. İçeri girer girmez karşılaştığım şey oldukça dağınık bir salondu. Geniş bir koltuk, orta sehpa ve köşede duran bir piyano dışında pek bir eşya yoktu içeride. Ancak rastgele atılmış kıyafetler, her tarafa yayılmış bardaklar ve orta yere bırakılmış spor matı ve birkaç dambıl burayı oldukça dağınık gösteriyordu.
Akınalp beni arkasında bırakıp koltuğun üstündeki kıyafet yığınından bir tişört alıp üzerine geçirdi. Yerdeki dambılları rastgele kenara yuvarlarken bana baktı. "Kusura bakmayın biraz dağınık."
"Sorun değil. Zaten gece yarısı birden kapınıza da..."
Bacağıma dolanan tüylü kuyruk sayesinde cümlem bıçakla kesilir gibi aniden kesilmişti. Israrla gövdesini bana sürten kediden keyifli bir mırıltı yükselirken yerime mıhlanıp kalmıştım. Kalbim hızlanırken zihnim bana unutmak istediğim o anı hatırlatmıştı.
Ebeveynlerim boşandıktan birkaç gün sonraydı, henüz 6 yaşındaydım. Annem doğup büyüdüğü Bursa'da eski ve soğuk bir ev tutmuştu ikimiz için. Hiç sevmemiştim o evi, korkunçtu, kötü kokuyordu ve içinde abilerim yoktu... Bir kadın için ailesini dağıtan babam, bir tek oğullarını gözden çıkaramamıştı. Annem ise canlı cenaze gibiydi. Yemiyor, konuşmuyor ya da hayatta kalmak için gerekli olan hiçbir şeyi yapmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞPARE
AcakKaderi asırlar önce yazılmış çorak topraklarda vatanı için mücadele eden iki yüreğin hikayesi. Bu kitapta bahsi geçen her şey tamamen hayal ürünüdür. Asker&öğretmen kurgusu.