Hyunjinden...
Soğuktan akan burnum, dağılmış üstüm, sarhoş olduğumdan hareket etmekte zorlanan vücudum tam anlamıyla berbat haldeydim ve zerre umrumda değildi.
Masadan kaldırmayı başardığım kafam kısık gözlerle Minho'yu aradı. Birinin bana doğru geldiğini fark etsem de her şey bulanıktı. Daha fazla dayanamadan kendimi olduğum yere bıraktım.
Elleri kafamın düştüğü yöne kalkan oldu. Ağır hareketlerle sertçe masaya çakılan beni, engelleyen minik patileri tuttum.
Ne kadar ona bakmak istesem de yapamıyordum. Günlerdir uyumuyor olmamın yanı sıra deli gibi sarhoştum. Sesimin gür çıkmasına engel değildi.
Tüm mekanın bizi izlediğini hissediyordum. Yüzüme damlayan sıcak yaşları hissettim.
"Seni böyle bırakmak zorunda kalacağım diye çok korktum."
Söylediği söz neden şimdi için geçerli gibi geldi bilmiyorum. Yine gidecek sandım. Gözyaşlarıma engel olamadım. Kalkıp sarılacak takatim yoktu ama gitme diye bağırabilirdim kalsın diye yalvarabilirdim.
"GİTME!"
"Gitmeyeceğim."
Rastgele tutunmaya çalıştığım kabanını çekiştirdim. Başımı hassasiyetle tutan eller yavaşça beni kaldırıyordu. Oturduğum yerden yüzüne doğru bakarken netleşmeyen yüzü özlemimi harmanlıyordu. Tutunduğum bedenden güç alarak kalktım. Ellerim göğsüne yakın çırpınışlar sergilerken yüzüne bakmak için hafif geri attığım başım aniden düştü. Yüzlerimiz çarpışınca, dudağının yakınlarında olan boşlukta konuşmaya başladım. dudaklarım konuşurken öpücükler kondurmakla meşgul olsa da sesimi duyurmak için bağırmama engel değildi. Manifestim o gelene kadar burada durmaktı ve olmuştu şimdi herkes bizi ayıramayacağını duyana kadar susmayacaktım.
"SEVGİLİM GELDİ."
"Hyunjin, şişt sessiz ol."
"Haykırmak istiyorum tüm evren duyana kadar, canlı cansız hiç bir şey seni benden almasın diye haykırmak istiyorum. İşe yarar mı?"
"İşe yaradı. Seni asla bırakmayacağım."
Minhodan...
Burnum ve yanağımın yakınlarında nefes almaya çalışması beni delirtirken daha fazla dayanamadım. Belini tuttuğum ellerim aramızda olmayan boşluğu içime sokmak istercesine kendine çekti. Dudaklarına hiç olmadığım kadar hassas bir o kadar doyumsuz öperken karşılık vermeden yalnızca ağlaması kalbimi ağrıtıyordu. Alkış seslerine aldırış etmeden öpmeye devam ettim.
Kendini tamamen kollarımın arasına bırakınca, kucağıma aldım. Sanırım uyuya kalmıştı sevişirken uyumasından alışkın olduğum bir şeydi. Sarhoşken hemen uyurdu.
Etrafta bize bakan onlarca yüzün mutluluğu beni gülümsetti.
"Kim bilir daha neler çekti buradakiler senden."
Bir şeyler mırıldansa da anlamıyordum. Memnun bir bakışla bizi alkışlayanlara dönüp kocaman gülümsedim. Genç bir kızın yanındaki çoçuğun koluna vurarak "ne kadar tatlı" dediğini duyduğumda ona bakıp daha şirin gülümsedim ve oradan çıktım.
Arabanın ön koltuğuna dikkatli bir şekilde yerleştirdim. Elleri kazağımı daha sıkı tuttu.
"Gitme."
Yüzünün her yerine öpücükler kondururken, arabayı kullanmam gerektiğine dair şeyler sayıkladım. Daha sıkı tuttu. Ellerini kendimden koparmaya çalışınca tekrar ağlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
starboy, hyunho
FanfictionKaderinde boğulmak varsa, ölmeden daha derine bakıp balıkları keşfetmelisin.