Her perşembe ve pazar yeni bölüm atılacaktır. Kitabın 12 bölümü bitti ve kalanını da yazıyorum o yüzden gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz, devamı gelecek. Benimle yorumlarda buluşmayı unutmayın, iyi okumalar dilerim canlarım:)
Karanlık...
Hatırladığım ilk şey buydu. Karanlık ve soğuktu. Ve korkuyordum. Gözlerimi açmaya çalıştığımda göz kapaklarım bana direndi. Ne kadar uğraşsam da onların ağırlığı altında açamadım gözlerimi. Kafamdaki ağrıyı hissettim önce. Sonra da karnımdakini. Üzerinde yattığım soğuk betonu. Yanağımı acıtıyordu. Toz kokusunu her içime çektiğimde ciğerlerim daralıyordu... Göz kapaklarımla verdiğim küçük savaşın ardından sonunda aralayabildim gözlerimi. Başta her şey bulanıktı. Ama sonra netleşmeye başladı... Hemen yüzümün önünde, yerde bir el gördüm önce. Onu gördüğümde parmak uçlarımda bir uyuşukluk hissettim. Bu benim elimdi. Onu hareket ettirmeye çalıştığımda başta bana itaat etmedi. Ancak sonra parmaklarım hareket etmeye başladığında eklemlerimde bir sızlama hissettim. Soğuktu. Çok soğuktu... Kaskatı kesilmiş olan bedenimi hareket ettirmek düşündüğümden de zordu. Her yerim uyuşmuştu ve yanıyordu. Yerdeki tozlar ciğerlerimi tıkadığında öksürmeye başladım. Ki bu bedenimin her bir hücresinin daha da acımasına sebep oldu. Sonunda tekrar nefes alabildiğimde uzaklardan gelen siren seslerini duydum. Kalkmalıydım. Kaçmalıydım! Ama neden... Ellerimden destek alarak doğruldum ve etrafıma bakındım. İçerisi karanlıktı ama neyin ne olduğunu görebileceğim kadar aydınlıktı da. Yavaşça ayaklarımın üzerinde durdum ve yalpalayarak da olsa ayağa kalktım. Başım dönüyordu. Tutunacak bir yer ararken yerdeki gölgemi ve etrafımı bir dikdörtgen şeklinde çeviren ışık huzmesini gördüm. Yukarı baktığımda tavandaki küçük camlardan içeriye sızan ay ışığı gözlerimi aldı. Sanki ben sahnedeydim ve o da spot ışığıydı... Yalpalayarak ilerideki eski metal merdivenlere doğru yürüdüm ve korkuluklarına tutundum. Siren sesleri yaklaştıkça içimdeki kaçma isteği de git gide artıyordu. Ancak ayakta bile zor duruyordum. Çıkışın nerede olduğunu bulmak için etrafıma bakındığımda metrelerce ileriye uzanan duvarların sonundaki sürgülü kapıyı gördüm. Hemen tutunduğum korkulukları bırakıp o kapıya doğru yürümeye başladım. Ancak sağ ayağımın bileği çok acıdığı için topallayarak ilerliyordum. Yolumun üzerindeki iki kolondan ilkine ulaştığımda düşmemek için ona yaslandım. Ve işte o anda fark ettim siren seslerinin kesildiğini... Normalde bunun beni rahatlatması gerekirken dışarıdan gelen araba sesleri yüzünden daha da tedirgin oldum. Telaşla tekrar demir kapıya döndüğümdeyse olduğum yerde kalakalmıştım...Yanıp sönen, kırmızı-mavi ışıklar; büyük sürgülü kapının altından sızıyordu içeriye. Saklanabileceğim bir yer var mı diye etrafıma baktığımda koca bir boşlukla karşılaştım. Ve de duvarın üzerindeki koca grafitiyle... Bir eli bileğinden yakalamış başka bir el ve onları çevreleyen bir çember... Arkamda kalan merdivenlere doğru koşmaya başlamadan hemen önce grafitinin üzerindeki yazıyı okuyacak bir saniyem olmuştu.
KAYBEDECEKSİNİZ!
Sürgülü kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve ardındaki insanların gölgeleri ayak uçlarıma kadar uzandı. "Kıpırdama!" diye bağırdı tok sesli bir adam merdivenlere ulaştığım sırada. Bir saniyeliğine arkama dönüp bana doğrultulmuş olan silahları gördüğümde, yapmam gereken şeyin durmak olduğunu bildiğim halde merdivenleri çıkmaya devam ettim. İkinci kata ulaştığım sırada silahlardan birisi kulaklarımı çınlatacak bir gürültüyle ateşlendi.
"Olduğun yerde kal!" O an peşimden geldiklerini duyabiliyordum. Telaşla etrafıma bakındığımda duvardaki pencereyi gördüm. "Onu canlı istiyorum!" diye bağırdı kadının birisi aşağıdan. Pencereyi açıp aşağı baktığımda düşeceğim yerin çalılık olduğunu bilmek beni rahatlatmadı. Ama merdivenlere dönüp adamlardan birisinin yukarı çıkan kaskını görmek bana yeterli motivasyonu sağlamıştı. Pencereye çıkıp hiç düşünmeden kendimi aşağıya bıraktığımda yere düşmem bir saniyeyi bile bulmamıştı. İçerisine düştüğüm çalılar yüzümün her yerini çizmiş, ellerime batmışlardı. Ancak asıl endişelenmem gereken şey bacaklarımın kırılıp kırılmadığıydı.
"Kız gitmiş!" Yukardan gelen seslerle ayaklandım ve topallayarak da olsa koşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATTA KALANLAR
Science FictionO günden sonra hiçkimse eskisi gibi olmadı. Bedenlerini değiştiren hastalık, akıllarını değiştiren bizlerdik. Kim kimden daha çok nefret etti, kim kime daha çok zulmetti bilinmez ama biz birbirimizi bitirdik...