"Komutanım"
Can'ın kolundan çıkıp arkamı döndüm. Anında tekmil veren çavuş, albayın postasıydı.
"Söyle çavuşum"
"Komutanım, Albay sizi harekat merkezinde bekliyor."
Şaşkınlıkla kaşlarım kalktı. Albay böyle bir durumda beni harekat merkezine çağırmışsa sahiden çok önemli bir şey olmalıydı.
Gözüm Can'a takıldı. Hem yaralıydı hem de evin yolunu bilmiyordu. Ne yapacağımı düşünmeme kalmadan albayın postası araya girdi.
"Komutanım, kardeşiniz Can Beye, albayın talimatıyla iki er eşlik edecek."
Başımla onu onaylarken Can'a dudağımı ufaktan büzerek bakıp omuz silktim. Gülümseyerek kolumu sıvazladı.
"Merak etme ben hallederim. Sağolsun arkadaşlar yardımcı olacakmış."
Aynı gülümsemeyle ona sarıldım.
"Dikkat et ve çok hareket etme, görev olur mu bilmiyorum ama ben gelene kadar idare et. Alt katta ev sahibi var, iyi insanlar." dedim aceleyle. Başını sallayıp gitmemi işaret ettiğinde çavuşu daha fazla bekletmeden birlikte yürüdük."Nur!" Koridoru dönmeden hemen önce Can'ın seslenmesiyle arkamı döndüm.
"Dikkatli ol."
Gülümseyerek el salladıktan sonra hızla giyinmek için biraz önce çıktığım tim odasına girdim. Çavuş selam verip uzaklaşırken üniformamın olduğu dolabı açtım. Üniformayı hızla giyip postallarımın bağcıklarını sıktıktan sonra bordo bereyi özenle başıma taktım, göz ucuyla aynaya bakıp odadan çıktım. Hızla harekat merkezine girdiğimde timin, yüzbaşı haricinde odada olduğunu gördüm. Zeynep teğmenin dikkat çağrısıyla ayağa kalktılar. Elimle oturmalarını işaret edip bana ayrılan sandalyeye oturdum.
"Komutanım Albay neden çağırmış biliyor musunuz?"
Sinan astsubayın sorusuyla hepsinde göz gezdirdim. Kimse bir şey bilmiyordu belliki.
"Ben de bilmiyorum astsubayım. Albay gelince öğreniriz."Bilgisayar başında bulunan iki astsubayın elleri klavyede gezinirken odadaki tek ses tuşların ve irtibat cihazlarınındı.
"Kemal abi"
Çenemdeki elimi indirip göz ucuyla Zeynep teğmene baktım. Gözü Kemal başçavuştaydı.
"Kerim komutanım nerede? Hastanede bir çıktı hala ortalarda yok."
Başçavuş tıraşlı çenesini ovuşturdu.
"Bilmiyorum, ama görünen o ki albayın bizi çağırma nedeni arasında o da var."Kafamda bir şeyleri oturtmaya çalıştım bir süre. Yüzbaşı sabah gün doğumunun hemen sonrasında hastane odasına tüm timle gelmişti. Aradan bir saat geçmeden bir şey söylemeden sessizce çıkmış ve dönmemişti.
Harekat merkezine tedirgin bir sessizlik girmeye başladığında arkamdan birkaç tuş sesi hemen ardından da kapının açılma sesi geldi. İkaz verip ayağa kalktığımda tim de eşlik etti.
"Oturun çocuklar, oturun."
Oturmamızı işaret ettiği elini indirmeden arkasındaki astsubaya ekranı gösterdi.
Astsubay ekranı açar açmaz karşımıza oldukça yıpranmış bir belgenin görüntüsü çıktı. Albay eline aldığı su bardağını masaya tok ses çıkaracak şekilde bırakıp arkasına yaslandı. Ekran görüntüsü değişip yerini başka bir belgeye bıraktı. Bu belgenin yarısı yandığı için yazılar kesik kesik görünüyordu. Ekran değişirken bu sefer uzaktan, en az yüz metre mesafeden çekilmiş bir fotoğraf vardı.
Büyük bir kayalığın gölgesinde, kıytırık bir masanın etrafında oturmuş birkaç kişi vardı.
"Uluslararası arenada, sorsanız" derken işaret parmağıyla diğer duvarda yer alan büyük haritaya döndü. Parmağı Münbiç, Cerablus ve Aynularab üstündeki kırmızı raptiyeler arasında gezindi.
"Buralarda sözde müttefiklerimizle ortak devriye alanı oluşturup güvenliği sağlıyoruz. Alanın ötesindeki güçlerle ortak bir mücadele içerisindeyiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜKUNET
Dla nastolatkówİki askeri bir araya getiren şey vatandı. Nur ile Kerim'i bir araya getiren ise sükunetti. Alacalı bir sükunet... Yerlebir olmuş ruhların yerlebir ediş hikayesi. Nur Demirkaya & Kerim Kırcalı