2. Bölüm

86.5K 3.9K 297
                                    

Keyifli okumalar 🌸

Özel hastanenin şık girişi önünde aracımızdan adım attığımızda, Abdullah Bey, adeta bir rehberin yönlendirmesine ihtiyaç duymadan, kararlı adımlarla asansöre yöneldi. Onun izinden giderek asansöre ulaştık. Asansör, beşinci kata çıktığında, koridor boyunca birkaç adım atıp başhekimin odasının kapısının önünde durduk. Abdullah Bey, zarif bir şekilde kapıyı çalarak içeri adım attı. Odada, başhekim özenle düzenlenmiş masasında oturuyordu. Daha önce karşılaşmış ve tanışmış olsak da beni hatırlayıp hatırlamayacağı belirsizdi. Abdullah Bey ve ailesini gördüğünde, ayağa kalkıp Sare Hanıma içten bir sarılışla selam verdi. Gözleri, bende ve annemde durunca, hafif bir tebessümle konuşmaya başladı.

"Merhaba. Hoş geldiniz. Ben Vildan Atasoy, hastanenin başhekimiyim. Bir şeyler içmek ister misiniz?" dedi, ses tonu içinde içten bir sıcaklık barındırarak. Bu kadınla geçen sene hastanede gerçekleşen olaylar vesilesiyle tanışmıştım. Terör örgütü bağlantılı kişilerin saldırısına uğrayan hastanede, timim görevlendirilmişti. Hastanenin sahibi, Mardin'de oldukça itibarlı ve askeriyeye yakın bir aileydi. Vildan Hanım, gösterdiği çalışkanlık ve başarıyla başhekim olmuştu. O dönemdeki olaylar nedeniyle, tüm doktorları detaylı bir şekilde araştırmıştık.

"Gökçen Toprak, annem Özgü Yılmaz," dedim ve devam ettim. "Hayır, bir şey içmeyeceğiz teşekkürler. Bir an önce testi yapalım" dedim bekleyişimizi vurgulayan bir tonda.

"Peki o zaman, buyurun kan alma odasına gidelim," diyerek ayaklandı başhekim. Biz de hep birlikte odadan çıkıp, başhekimin önderliğinde ilerledik. Yürüyüşümüzde, koridorların sessizliği ve hastane atmosferi içinde adımlarımızın yankısıyla birlikte, bekleyişin gerilimiyle dolu bir hava vardı. Bir odaya vardığımızda, biz de peşinden içeri girdik ve sırayla kan verme işlemine başlandı.

Başhekim, bu aileyle özel bir bağa sahip gibi görünüyordu. Abdullah Bey ve Sare Hanım ile diyaloglarından, aralarındaki samimiyeti anlamıştım. Doğduğum hastane devlet hastanesiydi ve Abdullah Bey, hastane ile ilgili yaşanan bir sorun nedeniyle şikayette bulunmuştu; mahkemeyi bekliyorlardı. Kan alınma sürecinde, yanımıza yaklaşan bir adam Gül'e sevgi dolu bir şekilde yaklaştı. Muhtemelen bahsettikleri nişanlısıydı.

Kan verme işlemi sona erdiğinde, içimde bir huzursuzluk vardı. Abdullah Bey'e dönerek,"Abdullah Bey, izninizle. Sonuçlar açıklandığında haber verirsiniz," dedim.

"Tabii ki kızım, isterseniz biraz bekleyin. Şoförüm gelecek, sizi evinize bırakır."

"Teşekkür ederiz, Abdullah Bey, ancak gerek yok. Biz kendi başımıza gideriz. Hoşça kalın," dedim ve annemle birlikte hastaneden çıkışa doğru yürümeye başladık. Zemin kata indiğimizde, karşıdan bize doğru yaklaşan Mert'i gördüm. Mert'in burada doktor olduğunu bile unutmuştum.

"Gökçen, merhaba," dedi, karşı karşıya geldiğimizde. Yüzündeki endişeli ifadeyle, "Burada ne işin var, umarım kötü bir durum yoktur?" diye sordu.

"Ufak bir işimiz vardı annemle, o yüzden buradaydık ve gitmemiz gerekiyor. Size kolay gelsin," dedim, sebebimizi anlatırken.

"Annem mi? Ablan sanmıştım. Gökçen'in annesi misiniz? Çok memnun oldum efendim. Şu an moladayım, bir şeyler içmek ister misiniz?" diye sordu, karşılaşmanın seyrini değiştirerek.

Annem, içinde bulunduğu ruh haline rağmen, bir kıkırdama sesi çıkardı. Gözlerinde, çöpçatan damarları belirginleşmişti, adeta bana doğru yapılmış gizli bir jestle, "olur de" anlamında bir işaret gönderiyordu.

1 yıl önce bu hastanede, hasta yakınlarının doktorları esir alması olayındaki doktorlardan biri de Mert'ti.  Öncelikli işimiz doktorları kurtarmak olmuştu. Sonrasında ise işimizi sağlama almak adına, savcı kontrolünde, hastanedeki tüm doktorları başhekim de dahil araştırmıştık. Hiçbir doktorun terörle bağlantısı çıkmayınca hastane üzerindeki soruşturma da kalkmıştı. Kısacası adamları yakalamıştık ve Mert ile ozaman tanışmıştık. Ancak beni birkaç kere yemeğe ve bir şeyler içmeye davet etmiş, her defasında reddetmiştim.

 TOPRAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin