KUZEY
Gözlerimi açtığımda, bir süre nerede olduğumu kavrayamadım. Görüşüm bulanıktı, her yer ışıklarla dolmuştu; gözlerimi kısarak etrafı görmeye çalıştım. Yavaşça başımı soluma çevirdim ve orada oturan babamı gördüm. O an, nerede olduğumu fark ettim – bir hastanedeydim. Ama bu idrakle birlikte, zihnimdeki görüntüler de çığ gibi akmaya başladı.
Gökçen… Vurulmuştu.
Kalbimde bir yumru oluştu, boğazımdan yükselen acı bir öfkeye dönüştü. İçimde bir telaşla, hızlıca doğrulmaya çalıştım ama vücudumun her köşesi sızlıyordu. Kolum, göğsüm, başım; her biri kat kat sargılara sarılmıştı. Yine de bu acılar içimdeki paniği dindirmeye yetmedi. Ellerimle yatağın kenarına tutunarak doğrulmaya çabaladım.
Babam, gözlerinde endişe ve uykusuzluk izleriyle bana baktı. “Yavaş ol,” dedi, sesi titrek ve yumuşak. Ancak ben onu duymazdan geldim, ellerimi yatağın kenarından ayırmadan kendimi kalkmaya zorladım. Göğsümdeki sancıyı hissetsem de, sanki sadece o an bir başka dünyadaydım – tek düşündüğüm Gökçen’in ne durumda olduğuydu.
“Gökçen nerede?” diye sordum, sesim zayıf ama kararlıydı.
Babam bir an gözlerini kaçırdı, derin bir nefes aldı. "İyi değilsin oğlum," dedi sonunda ama gözlerinde gizlemeye çalıştığı bir şey vardı. Bu cevaptan tatmin olamayacağımı gözlerinden anlayabiliyordum. İçimde büyüyen korku daha da katmerlenirken, derin bir nefes alarak tekrar sordum:
"Baba bana cevap ver! Gökçen yaşıyor mu?"
Vereceği cevaptan korkarak babama bakmaya başladım. Allah'ım ne olur ona bir şey olmamış olsun.
Babamın endişeli ama rahatlatmaya çalışan sözlerini duymak beni bir nebze olsun sakinleştirmeye yetmedi. "Merak etme oğlum, hayatta… ancak hayati tehlikesi sürüyor. Ameliyatta şu an," dedi.
Bu sözler kafamda yankılanırken içimde yükselen panik ve çaresizlikle artık daha fazla burada duramazdım. "Oraya gideceğim, görmem lazım," diyerek hızlıca yataktan doğruldum. Babam beni hiçbir şeyin durduramayacağını biliyordu. Topallayarak odayı terk edip koridora çıktım. Babam tam arkamdan gelip yürümeme destek olmuştu.
Her adımda bedenimin acısını daha fazla hissediyordum ama umurumda değildi. Ayağım tökezlese de ilerlemeye devam ettim. Asansöre yöneldim, butonlardan ameliyathane katını seçtim ve kapıların kapanmasını bekledim.
Asansör sessizce dördüncü kata yükselirken, zihnimde sürekli Gökçen'in yüzü belirdi; onun güçlü, cesur ama şimdi yaralı hali… Kalbimdeki o korkunç sıkışmayı dindiremiyordum. Asansör sonunda dördüncü kata ulaştığında kapılar açılır açılmaz koridora doğru adım attım. İleride, bir grup askerin oluşturduğu kalabalığı gördüm.
Kalabalığa yaklaştıkça, karnımdaki düğüm daha da sıkılaştı. Her adımımda, Gökçen'in ameliyatının bitmesini bekleyen yüzleri görüyordum; hepsi aynı çaresiz ifade ile oradaydılar.
Kalabalığın arasından hızla geçerek, gözlerimi bir an bile başka bir yere çevirmeden doğrudan ameliyathanenin kapısına yöneldim. Beni engellemeye çalışan bakışları, fısıldaşmaları umursamadan, sadece kapıya odaklandım. Parmaklarım kapı koluna uzandı, ama kilitliydi. İçimde biriken öfke ve çaresizlikle, kapıyı açmaya çalıştım, yetmeyince yumruklamaya başladım. Her darbem, içimdeki çaresizliğin dışa vuran çığlığıydı.
O an, biri gelip beni durdurmaya çalıştı. Kolumdan tutan bir el hissettim ama kim olduğunu bile görmek istemiyordum. Direndim, kapıya daha sert yumruklar atarak içeri girmeye çalıştım. Beni durdurmaya çalışan sesler, uğultular kulağımda giderek boğuklaşırken bir ses, hepsinin arasından sıyrıldı.
![](https://img.wattpad.com/cover/335435772-288-k727781.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK
ActionÜsteğmen GÖKÇEN TOPRAK, Çok zor şartlara karşı vermiş olduğu mücadelede hayatı yenmiş bir kadın... Bu buruk kadının aile sıcaklığını bulma yolunda karşısına çıkan; ihanet, yalanlar, bedeller ve sırlar ile mutluluk, eğlence ve aşk'ı bulma hikayesine...