13. bölüm

66.1K 3.8K 631
                                    

Salonda büyük bir sessizlik vardı. Kuzey'le gözlerimiz kitlenmişti, tüm dünya etrafımızda durdu sanki. Aylardır tanıdığım bir yüzün ardındaki karanlığı görüyordum. O pislik çukurunda birlikte yaşamıştık. Kirli sırların, sessiz kavgaların ve içten içe tükenen umutların ortasında kelimelere dökemediğimiz bir bağ kurmuştuk.

İkimiz de birbirimize rol yaparak 7 ay geçirmiştik. Her gün başka bir maske, her gün başka bir yalan. Ama bu anda, bu sessizlikte maskelerimizi indirdiğimizi hissettim. Soyutlanmıştık; geriye sadece biz kalmıştık, çıplak ve gerçek.

"Gökçen Toprak, evimde ne aradığını sorabilir miyim?" Diye sordu genizden gelen boğuk bir sesle. Tam bir şey söylemeye hazırlanırken, Vildan Hanım'ın tiz sesi odada yankılandı.

"Oğlum siz tanışıyor musunuz?" Diyerek yanımıza geldi Vildan hanım yüzünde şaşkınlıkla karışık bir merakla. Gözlerim bir Kuzey’e bir Vildan Hanım’a kayarken içimde bir şeylerin çözülmeye başladığını hissettim.

"Oğlum mu?" diye düşündüm, gözlerimi Kuzey'den zorla çekip Vildan Hanım'a çevirdim. Sonra etrafa göz gezdirdim ve herkesin bize baktığını fark edince rahatsızca yerimde kıpırdandım. Ortamdaki hava bir anda ağırlaşmıştı, üzerimdeki bakışlar gitgide daha da baskı yapıyordu.

Vildan hanım "oğlum görevden döndü onun için kutlama yemeği" demişti. Kuzey onun oğlu muydu yani? Dünya gerçekten çok küçüktü...

Kuzey de ben de "tanışıyor musunuz?" sorusuna cevap vermemiştik. Sessizlik uzadıkça, bizden bir cevap gelmeyeceğini anlayan Vildan Hanım, elini sırtıma koyarak beni nazikçe koltuklara yönlendirdi. Birkaç adım attım ve annemin yanına oturdum. Annemin bakışları üzerimdeydi. Öylesine sert öylesine anlam yüklü bakıyordu ki sanki sessizce “sonra bunun hesabını sorarım” diyordu. Bu bakışı çok iyi tanıyordum; genelde terliği fırlatmadan önceki uyarı bakışıydı bu.

Yutkundum, içimde büyüyen huzursuzluğu bastırmaya çalışırken Kuzey’in de yoğun bakışlarını üzerimde hissediyordum. Yüzü, son gördüğüm zamankinden çok farklıydı. Sanki aradan yıllar geçmişti. Onu tanımakta güçlük çekmiştim.

"Gökçen, Özgü Hanım, hoş geldiniz. Burada olmanıza çok sevindim," diyen Abdullah Bey'e göz devirdim. Cevap vermek içimden gelmedi, zaten verecek bir şey de yoktu. Annem ise nazik bir şekilde "Hoş bulduk," diyerek cevap verdi.

Abdullah Bey pes etmedi. Sanki hiç fark etmemiş gibi, rahatça koltukta yanıma oturdu. Huzursuzluğum daha da arttı. İçimde bir yerlerde, bu gece boyunca sabrımın sınandığını hissediyordum. Etrafımdaki herkesin söyledikleri, yaptıkları sanki aramızdaki gerilimi daha da yükseltiyordu. Kuzey'in bakışları hâlâ üzerimdeydi, fakat artık buna odaklanacak halim kalmamıştı.

Onun şu an burada olduğuna inanamıyordum.

"Gökçen, bak seni tanıştırayım," diyem Abdullah Bey, yaşlı çifti eliyle işaret etti. İstemeyerek de olsa bakışlarımı onlara çevirdim. Adamın duruşu ve bakışları adeta otoriteyi temsil ediyordu; odaya girdiği an herkesin dikkatini çeken, sessiz ama güçlü bir havası vardı. Gözlerindeki sertlik, yılların tecrübesini ve ağırlığını hissettiriyordu.

Yanındaki kadın ise tamamen farklı bir hava yayıyordu. Yüzündeki çizgiler, bir ömür boyu süren şefkatin ve iyi niyetin izlerini taşıyordu. Bana yumuşak, içten bir bakışla gülümsedi; o an içimdeki gerginliği biraz olsun hafifletmişti.

"Kızım, eşim Sare'nin anne ve babası. Kemal babam ve Akkız annem. Yani senin de anneannen ve deden oluyorlar," dedi Abdullah Bey, büyük bir ciddiyetle.

Sözleri zihnimde yankılandı. Anneannem ve dedem mi? Yaşlı çifte sert bir şekilde baktığımı fark edince hemen bakışlarımı yumuşatmaya çalıştım. Ama Kemal Bey, gözlerini bana dikmiş sanki düşüncelerimi okuyormuş gibi bakıyordu. O bakışlar altında olduğum yerden kalkıp kaçmak istedim. Aşırı derecede otoriter bir adamdı bu çok belliydi. Akkız Hanım ise yüzündeki o sıcak gülümsemeyle bana bakmaya devam etti.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin