3

3.7K 363 379
                                    

Sunoo'dan

"Günaydın!"

Sesli bir şekilde konuşan Riki ile bize bakan biri olup olmadığını görmek için önce etrafa bakmıştım. Birkaç kişi dışında kimsenin umursamadığını görüp derin bir nefes almıştım. Fark edilmeyi pek sevmiyordum.

"Günaydın Riki."

"Nasılsın bugün?"

Sabahın sekiz buçuğunda benden tamamen farklı bir insanla konuşup aynı anda onu her şekilde kıskanırken ne kadar iyi olunabilirse o kadar.

"İyiyim, sen?"

"İyiyim ben de. Bugün bizle yesene yemeği. Hyunjin, Jungwon, ben, Heeseung hyung ve Sunghoon hyung. Bir de sen. Nasıl fikir?"

İnsanlarla birlikte yemek yemek veya birileriyle tanışmak gözümde büyüyordu gittikçe. Elini yine gözümün önüne getirip parmaklarımı şıklatan Riki daldığım yerden çıkarmıştı beni.

"İstemiyorsan seni zorlayamam. Ama arkadaşlarım kötü insanlar da değiller yani."

Kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım ve gülümsedim. Ya da gülümsemeye çalıştım.

"Tabii, bu öğle arası yeriz birlikte."

Hocanın içeriye girmesiyle beraber ayağa kalkan sınıfı fark edip bende kalkmıştım ayağa. Hoca "Oturabilirsiniz" dediğinde oturup camdan dışarıya bakmaya başlamıştım her zamanki gibi.

Tabii benimle konuşmaya çalışıp sürekli fısıldayan bir Riki olmasaydı.

Bazen dersle alakalı garip şeyler soruyor, bazen espri yapıyor, bazen de hocayla dalga geçiyordu. Hoca ilk uyardığında pek dinlememiş ve aynı hızda konuşmaya devam etmişti. İkinci uyarıda ise biraz daha sessiz olmuştu. Ben de uzun süre cevap vermemiştim dediklerine.

İkinci uyarımızdan yaklaşık üç dakika sonra ön sıramızda oturan Hyunjin arkasını dönüp bana bakmış ve Riki'ye bir şeyler fısıldamıştı. Sinirlenen Riki de Hyunjin arkasını döndüğü gibi ensesine bir tokat yapıştırmıştı.

Hyunjin de Hyunjinliğini yerine getirerek sıradan atmıştı kendini.

Şaka falan yapmıyorum yani, gerçekten atmıştı.

"Riki, Sunoo çıkın sınıftan hadi yavrularım."

"Ya hocam ama-"

"Riki şansını zorlama. Al arkadaşını da çıkın sınıftan."

Riki'nin dediklerine sadece kafa sallayan ya da dudak oynatan ben de ceza almıştım. Kapıyı açan Riki'yi takip edip hızlıca çıkmıştım arkasından.

Elimi alnıma yavaşça vurduğumda Riki de aynısını yapmıştı. Dalga mı geçiyordu yoksa denk mi gelmişti diye düşünüyordum.

"Dersten kaytardık en azından?"

"Sanırım..."

"Gel kaçalım fırsatımız varken. Ben söylerim Jungwon ve Hyunjin alır çantaları."

Bir süreliğine duraksamıştım. Okuldan daha önce kaçmamıştım ve biraz tırsmıştım açıkçası. Eğer hocalar babama haber verirse ne olabileceğini düşünmeye başlamıştım bile.

Gözlerimi daldığım yerden çekmek için birkaç kez gözlerimi kırpmıştım. Gözlerim tekrar Riki'yi bulduğunda benden onay almayı beklediğini fark etmiştim. Mahcup bir şekilde gülümsediğimde hemen itiraz etmeye başlamıştı bile.

"Hadi ama ya, eğleneceğiz sadece. Oyun salonuna da gideriz bak. Sever misin ki?"

Oyun salonlarına gerçekten bayılıyordum küçüklüğümden beri. Fakat hâlâ daha gitmek istediğimden emin değildim. Dersten çıkarılmam bile yeterine büyük bir sorunken okuldan kaçmayı hiç istemiyordum.

Önden ilerlemeye başlayan Riki'nin arkasında öylece kalakalmıştım. Beni öylece bırakıp gidiyor muydu yani?

"Geleceksen gel Sunoo. Tabii oyun salonunda eğlenmek varken dersi tercih ediyorsan kalabilirsin."

"Tamam geliyorum ya. Bekle beni. Riki beklesene!"

Gülerek koşmaya başlayan Riki'ye bağırmamla beraber nöbetçi hoca sesimi duymuştu ve büyük ihtimalle bize doğru geliyordu. Sonunda koşmayı bırakan Riki, telaşlandığımı farkedince sırıtarak elimden tutmuş ve deli gibi koşmaya başlamıştı. Uzun bacakları ve benden daha dinamik olması nedeniyle asla ona yetişemiyordum ve şimdiden nefes nefese kalmıştım bile.

Tabii arkamızdan bağıran Yoongi Hoca sayesinde hızlanmıştım bir şekilde.

Onlarca kez düşme tehlikesi geçirdikten sonra sonunda merdivenlerden ayrılıp bahçeye çıkmıştık. Şuan ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu ve pişman olup olmayacağımı da bilmiyordum. Tek düşünebildiğim karşımda gülerek soluklanmaya çalışan Riki'ydi.

Okul formasının kravatını tek eliyle gevşetip saçlarını geriye doğru taramıştı. Beyaz gömleğin içinde oldukça güzel duran esmer teninden terler damlıyordu. En son olarak boynunu geriye atıp derin nefes aldığında yutkunmuştum. Bu çocuk her zaman bu kadar çekici miydi?

Güvenlik görevlisinin düdüğünü duymamızla beraber sadece bakışarak iletişim kurmuştuk. Riki bisikletin koltuğuna, bende arkasındaki demir kısma sırtım ona dönük şekilde oturmuştum hızlıca. Riki pedalları çevirip açık olan arka kapıya yöneldiğinde bir yandan güvenlik görevlisini kontrol etmeye çalışıyordum. Zaten güvenlik görevlisi abi de büyük ihtimalle okuldakilerin sürekli kaçmasından bıkmış olacaktı ki peşimizden koşmamıştı bile.

"O kadar korkutucu değilmiş, değil mi?"

"Yani, evet. Eğlenceliydi."

Fakat evde alacağım tepki ne olur bilmiyorum.

"Telefonun yanındaysa müzik açsana. Yolumuz var birazcık."

"Neden bu sokaktan girdin ki? Yolu en az beş dakika uzattın şuan Riki."

"Daha fazla zaman geçiririz işte fena mı? Aç hadi bir şeyler."

Aptalı oynamayı seçerek dediklerini görmezden gelmeye çalışmıştım. Eve gidince istediğim gibi düşünebilirdim sonuçta.

Cebimden nasıl düşmediğine şaşırdığım telefonumu çıkarıp müzik uygulamasında gezinmeye başlamıştım. Kpop dinleyen bir insan olarak, Riki ne severdi bilmiyordum.

"Seventeen sever misin?"

"Biasim bile var. Vernon benimki. Senin?"

"Seungkwan."

Dedikten sonra "To You" şarkısını açıp telefonun ekranını kapatmıştım. Müzik başladığında bir şeyler mırıldanan Riki'yi merak edemeyecek kadar yorulmuştum. Başımı dik tutmak için direnirken Riki kafasını hafif geri yatırarak kafama vurmuştu.

"Kafanı sırtıma yaslayabilirsin. Dik tutmak için kendini zorlamasana aptal."

"Sussana ya."

Kafamı geri yatırıp sırtına yaslanmıştım. Formasının üstüne giydiği kolej ceketinden gelen parfüm kokusuyla beraber gülümsemiştim. Nane gibi kokuyordu. Gülümsememle birlikte şarkıyı da mırıldanmıştım bir süre.

"Sana, sana, bu hikayeyi anlatmak istiyorum.
Sana, sana, daha fazlasını söylemek istiyorum."

...

Seventeen dinleyin dinlettirinn


Let Me In | SunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin