Sunoo'dan
Pazartesi günü okula geldiğimde Riki'nin benimle daha fazla ilgilendiğini hissedebiliyordum. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi karar veremiyordum yine de.
Benimle konuşması, ilgilenmesi hoşuma gidiyordu tabii ki. Hoşuma gitmeyen şey bunları bana acıdığı için yaptığını düşünmemdi.
Okula geldiğimde beni uzunca sorguya çeken arkadaşlarıma olanları olduğu gibi anlatmıştım. Bu benim için oldukça büyük bir başarıydı ayrıca. En son ne zaman kendimi ağlamadan açıklayabilmiştim bilmiyordum bile. Ama bugün, ikinci teneffüste olanları diğerlerine anlatırken ağlamamıştım. Belki de güç vermek için sıranın altından gizlice elimi tutan Riki sayesindeydi, bilmiyordum.
Şuan ise spor salonundaydık hep birlikte. Öğretmenlerin toplantısı olduğu için son iki ders iptal olmuştu. Okulun çoğunluğu evlerine dönmüştü. Evlerine gitmeyen kesim ise spor salonundaydı.
Hanlim'de on birinci sınıflar her zaman özel olmuşlardır. Ne en büyük ne de çok küçük olduğunuz bu sınıfa geldiğinizde okuldaki alt sınıflar size ilgi duyar, üst sınıflar size her konuda tavsiye verirdi. Ve en önemlisi de, eğer yakışıklı veya güzelseniz on birinci sınıfta popülerliğiniz zirve yapıyordu. Tıpkı şuan tribünlerden izlediğim, kızları çılgına çeviren Riki gibi.
Henüz hiçbir şey yapmamasına rağmen çoğu kişi onu izleyip hakkında fısıldaşıyorlardı. Sadece sahaya çıkıp kendi takımı ve diğer takımdakilerle konuşması yetmişti odak noktası olması için.
Basit ve eğlencesine oynanan bir basketbol maçı için gereksiz heyecan vardı ortada. Tabii takımlardaki kişilere tekrar bir göz atınca anlıyordum kalabalığın nedenini. Basketbolu değil, oyuncuları seyretmeye gelmişti herkes.
Riki, Hyunjin, Jungwon, Jo ve Nicholas bir takımdaydı. Bizim sınıftan oluşan takım aslında oldukça iyiydi. Jungwon'un bu dörtlü arasında ne yaptığını düşünecek olursakta, aralarında zeka seviyesi en yüksek Jungwon'du. Büyük ihtimalle oyun kurucuları oydu.
Diğer takım ise sınıf bakımından karışıktı. On ikinci sınıflardan katılanları görebiliyordum özellikle. On birlerden Shotaro, Jisung ve Hanbin vardı. On ikilerden ise Jungwoo hyung ve Juyeon hyung vardı. Bu beşlinin arasında kısa kalan da Hanbin olmuştu. Oradan oraya koşturması oldukça tatlı gözüküyordu aralarında.
Maç başladıktan sonra ne kadar ciddi oldukları hakkında herkes şaşırmıştı. Bizim bildiğimiz kadarıyla işin sonunds bir ödül yoktu ve buna rağmen her şeylerini koyarak oynuyorlardı. Özellikle Jungwon ve Hanbin o kadar hırslanmışlardı ki sahada bazen yok olsalar bile takımlarına en iyi şekilde sayı aldırıyorlardı.
Giren üçlüklere yapılan tezahüratlar ve kameralarına sarılıp resmen fancam çeken kızlar arasında kaybolmuştum tribünlerde. Riki için tezahüratımı içimden yapıyordum ben. O da bunun farkında olmalıydı ki sayı attığında bana bakıp gülümsüyordu. El işaretlerimle sessizce onu tebrik ettiğimde de sırıtıp geçiyordu.
Ve bunlar kalbime hiç iyi gelmiyordu.
Ara verdiklerinde Riki tribünlere, bana doğru gelmişti yavaş adımlarla. Arkamda Riki'yle konuşmayı bekleyen dokuzuncu sınıflar çoktan ön tarafa doğru gelmeye başlamıştı bile.
"Su versene tilki."
Ben yanımdaki su şişesini uzatamadan etraftan beş altı tane su şişesi uzatılmıştı. Şaşkınlıkla gözlerimi açıp etrafıma baktığımda Riki elini bana doğru uzatmıştı.
"Hadi diğerleri tanımıyor, sen de mi bilmiyorsun kendini?"
Su şişemi yavaşça Riki'ye attığımda yakalayıp teşekkür etmişti. O suyunu içerken yanımıza gelen Hinata garip bakışlarla beni süzmüştü. Açıkçası çattığı kaşları, birbirinebağladığı kolları ve aşağıdan bana doğru sinirli bakışlarını göndermesi çok komikti. Bu kızın Riki'ye bakarken boynu ağrımıyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let Me In | Sunki
FanfictionRiki, kimseyle konuşmayan sıra arkadaşının üstünde eski bir akımı dener...