Keyifli okumalar:)
***************************************
Emma sabah uyandığında Sophiayı bulamadı. Bu duruma pek şaşırmasada onu tekrar göreceği zamanı bekleyecekti.
Bulduğu konservelerden birini yemiş ve önceki evde olduğu gibi bu evdeki gizli odayı bulmuştu. Silahlarla dolu odadan gereken şeyleri alarak çıktı.
Ailesini bulup burada olan biteni öğrenecekti. Biliyordu çünkü, gelmeden önce Bavyera kasabasını araştırmıştı. Kimyager olan bir ailenin kasabada sevilmediğini onların lanetli olduğu hakkındaki söylentileri okumuştu. Ve bu onun ailesiydi.
Hava ilk defa güneşliydi etrafında ağaçlardan başka birşey yoktu. Yaklaşık yarım saattir yürüyordu ve her yer ona aynı gibi geliyordu artık ağaç görmekten sıkılmıştı bir ara kendi etrafında döndüğünü düşünmüştü.
İki tarafı sıralı ağaçlarla bezeli olan bir yola çıktı. Yoldan sapmak istemesede ilerledikçe yol kaybolmuş ağaçlar düzensiz hale gelmişti.
Emma sakin ama emin adımlarla ilerliyor du. Nereye gittiğini biliyor gibi gözükse de aslında öyle değil di. Neye güvenerek önüne bile bakmadan yürüyordu ki?
Ormanda bir süre öylece yürüdü. Karşısına bir kasaba çıkmıştı. Kocaman demir kapısı olan kasabanın etrafı da dört duvarla çevrilydi. Kapıyı açmaya çalıştı ama kilitliydi. Tahammül seviyesini çoktan yitirmişti kapıya bir tekme savurdu.
Aslında bu kasaba devlet tarafından mühürlenmişti çünkü onların salgın olarak adlandırdığı bu hastalık buradan yayılmıştı.
Emma kasabın etrafını dolanmak istedi ama düşündüğünden daha büyüktü. Kocaman bir ağacın dallarının duvardan içeri sarktığını görünce heyacanlandı. İlk işi ağaca tırmanmak oldu. Soğuktan donmuş ağacın sert kabuğu işini zorlaştırıyordu. Kolunu ağacın gövdesine sararak doğruldu. Çok kalın olmayan bir dal duvardan içeri doğru uzanıyor du. Bir Cambaz edasıyla dalda yürüyerek duvara ulaştı gördüğü manzara karşısında duvara oturarak ayaklarını sarkıttı. Yerdeki ölü bedenleri izlemeye başladı.
Evet kasabayı insanlar içindeyken mühürlediler. Bu yüzden hepsi salgına yakalanmış ve ölmüştü. Emma gördüklerine şaşırmadı. Duvardan aşağı indi.
Yerlerde yatan bedenlerin arasında yürüyor bir kez daha ölümü normal karşılıyordu. Ona göre korkunç değildi. Şu dünyada ne ölümden nede ölüden korkardı. Bir tanesinin yanında durdu elinde tuttuğu ekmeği gördü. Belkide her zaman ki gibi kalkmış yemek için her gün gittiği fırına gitmişti. Yutkundu. Bu insanların da kendi hikayeleri vardı.
Evlerin içine girmek istedi. Sonunda kapısı açık olan bir ev bulmuştu. İçeri girdiğinde herşey normal di. Gazete yada benzeri bir şey bulmak istiyordu. Koridorun sonundaki açık kapılı odaya girdi. Odaya girdiğinde yerde bir beden daha gördü. Çıplak bir kadın bedeniydi. Yatağın üzerindeki kıyafetleri daha sonrada yerdeki havluyu gördü.
Kadının kar beyaz bedeninde tek bir yara izi yoktu. Oysaki bedeninin çürümeye başlaması gerekiyordu. Ölmüş olmasına rağmen çilekli şampuanının kokusu odaya yayılmıştı.
Masada duran ajandalar dan birini aldı. Bedenin yanına çömeldi ve notlar almaya başladı. Vücudunun belli kısımları morarmaya başlamış ve kas katı kesilmişti. İki parmağı ile göz kapağını araladı gözlerine baktı. Sonra eliyle karnına baskı uyguladı. Bakıldığında yaklaşık üç ila altı saat önce ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞIYORUM YAŞIYOR MUSUN?
Fantasía"Emma ROOS benim kızıl şeytanım Damarlarındaki o kötü kan tüm vücudunda dolaşıyor hissediyorum küçüğüm... Kızıl saçların ateşin ihtişamını ve yakıcılığını, beyaz tenin karın temizliğini ve kışın soğuğunu temsil ediyor. Ama sıcak ve soğuk yan ya...