Var Olmayan Fısıltılar

245 193 30
                                    

JVKE-Golden Hour

Geçmiş tam karışım daydı küçük bir kızın suretini almıştı geçmişe ait alevler küçük kızın elinde istikrarla bana yaklaşıyordu elimdeki mumu yaktı geçmişin asi alevleri öylesi allade bir mumda can bulmuştu.

Gözlerimi yumdum canım yanmıyordu anacak ruhum ölmek üzere olan bir insanın korkusunu yaşıyor durmaksızın çığlıklar atıyor du.

Mumun üzerime  Damlayan  alevler anıları canlandırmak veya harmanlamak için çabalamıyordu hayır! Sönmek için uğraş veriyor ruhumun yaptığı gibi çığlıklar atıyordu
Kaç saattir buradaydım? Yada kaç gün olmuş tur?

Millie White. 17 yaşındayım serint patric manastırındayım geçen sene buraya geldim. Geldiğim gün sessizlik yemini ettim. Karanlık bir odadaydım. Tamamen çıplaktım Dizlerimin üstüne çökmemi söyleyip omuzlarıma ve elerime birer mum yerleştirmişlerdi acıyla terbiye ediliyordum acıyla kendimi bulacaktım. Su olan bu odada beni kendimle baş başa bırakmışlardı. Neredeyse göğsüme kadar geliyordu su omuzlarındaki mum sönmüştü. Elimdeki mumlar ise istikrarla yanmaya devam ediyordu kollarım ağrıyordu artık o kadar sesiz ve karanlıktı ki herhangi birinin delirmesi için yeterince elverişliydi. Gerçek olmadığını bilmememe rağmen gördüğüm her halisyasyonda Kendimden geçiyordum. biliyordum ama bu görüntülerin gerçekliğinden  şüpheliydim Uykusuzdum açtım susuz dum ama bunlar beni neden bilmem etkilemiyordu.

İçimde susmak bilmeyen sürekli biraz daha olabilir miş gibi yükselen ağıt ise beni korkutuyordu ellerimdeki. Mum sönmek üzereydi tamamen karanlıkta kaldığımda ne yapacaktım ?

'Gerçekten lanetli sin seni uğursuz piç!' Sus sesler kesilsin diye gözlerimi yumdum sus lanet olası sus 'Her şey senin yüzünden elinde annenin kanı var halla!' Ne biliyorsun ki sen kim olduğunu sanıyorsun 'Kardeşin de bir gün gerçek yünü görecek!' Ben bir şey yapmadım ki 'buna gerçekten inanıyor musun? Kafamdaki sesler neden benden bu kadar nefret ediyordu Ne yapmıştım da bu muameleye  sebebe oluyordu. Kahkaha sesleri yükseldi 'kendine yalanlar söylüyorsun. Küçük Millie annenimi  bekliyorsun halla? Cevabım yoktu!  Belkide demek istedim belkide..

Öyle bir şey diki yok olmak istiyordum boğazımı parçalayan çığlıklarım. Çıkmak için birbirleriyle savaş veriyordu derin bir nefes aldım farkında olmadan gözümden bir damla yaşın firar etmesine sebep olmuştum! Nefesimi düzen sokup. Elindeki acıya odaklandım belki bu şekilde. Kafamdaki sesler dinerdi ancak suyun üstünde bir dalgalanma hissettim tam yüzümün hizasında biri vardı rahibelerden biri miydi? Hayır olsalardı anlardım birden önünde belirmiş olması da bir o kadar tuhafı Gözlerimi açtım ama elimdeki mum sönmüştü ama yandığında yemin edebilirim etraf karanlıktı ama önünde biri vardı "ne çok acı biriktirmiş sin!" Bu tok ses rahibelere hatta herhangi bir kadına bile ait değildi rahibelerin yaptığı bir test miydi gözlerim karanlığa alışınca karşımdaki kişinin yüzünü seçemesem de kehribar rengindeki gözlerini gördüm "merhaba?" Eliyle yüzümü okşadı gözyaşımı silip çenemi hafifçe kaldırdı Ne oluyordu böyle neden bu kadar yakındaki nefesini dudaklarımda hissediyordum. Biraz daha yaklaşsa.."tanıştığımıza memnun oldum?"

Ses o kadar tuhaftık hem kendimden geçmeme hemde  inanılmaz bir şekilde gerilmeme sebep oluyordu. O an aklıma geldi tamamen çıplak olduğum ama bunu umursamıyordum ruhum utanç kaynağıydı bedenimi neden saklamaya gerek duyayım ki. elimde halla yanan mumlar varmış gibi havada tutuyordum sensizliğimi korumaya devam ederken yüzüme düşen saçlarımı geriye itti "gelecekte görüşmek üzere Millie!" Adımı nerden biliyordu yutkundum saliselik bir an içim gözlerimi kapat ım.  Açmam kapatmam la bir olmuştu ama açtığımda hiç kimse hiç kimsecikler yoktu sesin, kehribar renkli gözlerin sahibi  yoktu mumlar ise kaldıkları yerden yanmaya devam ediyordu... düşüncelerim kafamdaki sesler kesilmişti. Sanki beni terk etmişler gibi bunun beynimin bir oyunu olduğuna inadırdım kendimi. Ve orda öylece beklemeye devam ettim...

Sonu başından belli olan bir yolculuğa çıkmıştım, varış noktası ölüm olan bir yolculuğa... bir katildim bir ablaydım bir doğurmuş biri sahiplenmiş  ananenin kızıydım, bir günahkardım kabuslarla ödülendirilen  Tanrı'nın en sevdiği günahkar ıydım

Gözlerimi açtım korkuyla etrafa bakındım. Yılar öncesine ait bir anıyı neden bu kadar canlı bir şekilde rüyamda görmüştüm. zihnimin bana yaptığı en büyük oyun buydu. Sırtımdan soğuk terler süzülür, nefes almaya çabalardım. Unutmak  için kendimi zorlardım, gözlerimi sımsıkı kapatır zihnimin kapanlarından kaçar yine de o kabusu hatırlardım.

Düşünme Millie düşünme kafamda yankılanan sese ilk defa yakın hissetim ardından kendi
Kafamdaki ses bu düşünceleri bekler gibi ortaya çıktı  kafamı kaldırıp beli belirsiz muma eşlik eden yatağın bir ucunda öylece duran adama baktım öylece durmuş nefes alış verişleri uyuduğunu net bir şekilde gösteriyordu. Yüzüne düşen saçları ve sökük teniyle görülmeye çizilmeye değer bir tablo gibiydi. Kulaklarımın uğurlusuyla silkelen dim yerimden kalktım öldürelim onu!"
Hayır! dedim  "istiyorsun karanlık kalbin bunu arzuluyor!" Sesiz kaldım
"Böyle zamanlarda iyi bir insan olman Ne ironik diğerlerinin düşüncelerimi korkutuyor! Emrinle her birini yok edebilirim! Ölümü istemem yeter!" Hayır   "Beni görmezden. Geliyorsun. Farkında değilsin halla ben senin kabul etmediğin o lanetli  parçayım!" Beynimde yankılanan sesleri görmezden  gelip  ayağa kalktım soluk alış verişime çeki düzen verip silkelendim Çalışma masasının üstündeki sürahiden bir bardak su alıp yere çöktüm kafamdaki sesleri susturmak için. Gözlerimi yumdum çığlık atsam yeterdi her şey yok olurdu ben var olurdum!
Başımı öne eğip kendime gelmeye çalışırken gözlerimi araladım bana bakan kehribar gözlere baktım "seni tanıyor muyum?"
Derinden gelen bir sesle yanıtladı  "bilemiyorum tanıyor musun?" Nefesimi verdim kafamdaki sesler durmuştu.

ne yaptığımın bilincinde değildim.  ayaklanıp yatağa ilerledim Üzerimdeki  gömlek sıyrılmıştı. Şaşkın bir şekilde elimi yüzme götürdüm alnına dökülen saçları ittim keskin yüz hatları, siyah saçları ve karanlıkta bile beli belirsiz fark edilen dumanlı sarı  gözleri  ile karşımdaydı ellerimi yanaklarına koyduğumda bir kedi misali avcumda yer buldu.

Yaşadığım eksikliği dile getirecek  ne gücüm vardı nede kelimeler.



Zamanın ağırlaştığı bir kaç saniye boyunca öylece durduk  " seni tanıyorum ama daha önce hiç karşılaşmadık. Seni biliyorum Ancak  daha önce tanışmadık.."
Tanrı beni günahımla sınıyordu ve hiç bir günah bu kadar masum görünüyordu. Sustu parmaklarım dudaklarına kayarken devam ettim "çok tuhaf bu nasıl olabilir?"  Gülümsemekle yetindi  bakışlarında pek çok anlam vardı gözlerinin üzerindeki yaraya dokundum  "merhaba Millie?" dedi Beklentiyle devam etmesini istedim. karşımda geçmişime ait bir anı vardı karşımda rüyalarımdaki adam vardı. Sesizlik uzadıkça  diyecek hiç bir şeyin olmayışını görmezden geldim duygularımı uzun zaman önce kaybetmeseydim gözlerim dolardı ağlardım belkide ama... "Merhaba?"


Sevgili okur  öyle büyük bir heycanla yazdım ki bu bölümü anlatamam. Yazım yanlışlarına baya bir  dikkat ettim ama emin değilim  gözden kaçanlar olabilir illaki.  Umarım bu bölümü beğenmişsinizdir.   Yorumlarda konuşalım yapacağınız çok bir şey değil lütfen bu güzel yazarınızdan esirgemeyin her neyse sonucada bağladığıma  göre hoşçakalın diğer bölümde ve mümkünse yorumlarda  buluşmak üzere...🐍🕯

Kuzgunun KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin