0.3 Çelik Heykeller

228 29 48
                                    

Tekrar kulenin giriş salonuna geldiklerinde, Huaisang diğerlerine orada beklemelerini söyledi.

"Bu, özel bir görüşme." dedi aptal gülüşünü suratına kondurarak.

Jiang Cheng, itiraz edecek olduysa da Lan Xichen onu durdurdu. Wei Wuxian, Huaisang'ın peşine takılıp kulenin yukarıya doğru yol alan merdivenlerine ulaştıklarında, içindeki nefret duygusunu bastırmaya çalışıyordu. Mingjue, bir zalim olabilirdi ama aptal olmadığı kesindi. Ondan nefret eden bakışlarını sezebilirdi. Huaisang, ayağını yere vurup durduğunda, ahşap oymalı, iki kanatlı bir kapının önünde durdular. Kapının üzerinde altından bir işleme vardı, aslanın üzerine oturmuş yaşlı, iri yarı bir adam vardı. Sağ elinde büyük bir kılıç tutuyordu, sol elinde de yuvarlak bir küre vardı. Etrafında gümüşten yılanlar sarıp sarmalamış gibi görünüyordu.

Huaisang, nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin isterken, Wei Wuxian kendini sakin tutmaya çalışıyordu. İçeriden aniden yükselen 'girin' komutuyla derin bir nefes aldı. Huaisang, hevesle kapıyı açarken, Wei Wuxian tırnaklarını avucuna geçirmiş gülümsemeye çalışıyordu.

"Sanırım önemli bir konu. Yoksa beni rahatsız etmezdin?" dedi Mingjue, soruyu Wei Wuxian'a mı yoksa kardeşine mi söylediği anlaşılmıyordu. Wei Wuxian, yinede üzerine alıp cevapladı.

"Seninle evlemleyi kabul ettim." dedi iç çekerek. Sonra konuşmayı çabucak sonlandırmak için konuşmaya devam etti. "Sizin geleneklerinize göre, eşin olarak, Kara Büyümün senin olacağını biliyorum. Buna bir itirazım yok ama benim geleneklerimi de göz önünde bulunduracağını düşünüyorum." dedi Wei Wuxian, bir kaşını havaya kaldırıp tepkisini ölçerken.

"Adil bir öneri. Peki nedir bu gelenekler?" diye sordu, sürmeli gözlerini Wei Wuxian'ın bedeninde gezdirerek.

"Öncelikle tüm ailem ve dostlarım törene katılır..." dedi. Eğer Mingjue, sözünü kesip araya girmeseydi hızla diğer şartlarını da sıralayacaktı, ama bu söylediği şey hoşuna gitmemişti.

"Ailen ve dostların evet, ama eski sevgilin hayır." dedi Mingjue, yüzünü buruşturarak. 'Eski' kelimesi, Wei Wuxian'ın kalbine saplanan ok gibiydi.

"Hepsi... Evlenirken geçmişim ardımda kalacak. Herkesin evliliğime şahitlik etmesi, bunu kolaylaştırır." dedi ikna edici olduğunu sandığı ses tonunda.

Kafasını kaşıyıp biraz düşündükten sonra başını salladı. "Başka?" diye sordu sabırsızca. Gözleri yine bedenini süzüyordu. Bakışlarındaki şehveti görmemek çok zordu.

"Evlilik tamamlandığında, kuleden ayrılırız, yalnız olarak. Çünkü ilk gece, baş başa geçirilmelidir." dedi Wei Wuxian.

Bu, son anda aklına gelmişti. Lan Wangji ve diğerlerin kuleden çıkmasına izin vermeyeceğinin farkındaydı. Öyle olduğunu düşünseydi bu, fazla iyimser bir tahmin olurdu. O yüzden planında değişiklik yapmak zorundaydı. Eğer Mingjue'yi kuleden uzaklaştırırsa, Huaisang'ın aklı karışırdı. Çünkü o savaş adamıydı, taktik adamı değildi. Sadece emirleri yerine getiren biriydi. Kendisi karar almak durumunda kalırsa bocalayacağından emindi. Sanki Huaisang, bu düşüncesini sezmiş gibi birden söze girdi.

"Ama efendim, bu hiç..."

Mingjue'nin öfkeyle havaya kalkan eli, cümlesini tamamlamasına izin vermedi. Sürmeli gözlerini devirerek Wei Wuxian'a bakarken, adeta ağzı sulanmış bir hayvan gibi gözüküyordu. Bakışları vücüdunun her yerinde pervasızca geziniyordu.

"Bence bir gece yalnız kalmak iyi olur. Wei Wuxian'ı yakından tanımak istiyorum." dedi Mingjue, sonra hızla kapıya yönelip bir Wei Wuxian'a, bir Huaisang'a baktı ve konuşmaya devam etti. "Huaisang, gelinimi, tören için hazırlayın. Sorun istemiyorum!"

The Untamed [AU] / WangXian ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin