0.2 Zindanlar ve Mâhkum

238 23 39
                                    


Wei Wuxian, Mingjue'nin sesini kafasının içinde duyunca irkildi. Etrafını kol açan edince kimseyi göremedi. Yine de belli etmeden hem dinliyor hem de önündeki adamları takip ediyordu.

"Huaisang, ne dersin, Wei Wuxian oldukça çekici biri. Doğrusu, insanın aklını başından alacak kadar güzel ve asi. Karanlık gücün bana böyle bir güzellik hediye edeceğini kim bilebilirdi?"

"Haklısın efendim. Çok güzel ama fazla akıllı. Bu ikisi bir arada, tehlikeli bir karışım, değil mi?" diye sordu Huaisang huysuzca. Wei Wuxian'dan pek hoşlanmamıştı. Onu ağabeyi ile evlenmesinden çok öldürmeyi tercih ediyordu.

"Doğru, bu tehlikeli ama, ben tehlikeye bayılırım." diye cevapladı Mingjue. Sonra içten bir kahkaha atmıştı.

Wei Wuxian, önlerinde ilerleyen adamların ayak sesleri kesilince iki kardeşi dinlemeyi bırakıp dikkatini topladı. Gelmişlerdi... Önlerinde, aşağıya doğru uzanan merdiven basamaklarına baktı. Kalp atışları iyice hızlanmıştı. Aşkı, Ruh eşi, iyi miydi?

Nöbetçi askerler, duvarlarda asılı duran fenerleri aşağı indikçe yakıp merdivenleri aydınlatıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nöbetçi askerler, duvarlarda asılı duran fenerleri aşağı indikçe yakıp merdivenleri aydınlatıyordu. Havada keskin bir rutubet kokusu vardı. Wei Wuxian, bitmek bilmeyen merdivenleri inerken iyice sabırsızlanıyordu. Jiang Yanli'nin ayağına ansızın değen bir şeyle, çığlık attığında nöbetçiler yüzlerini sakince onlara döndüler...

"Farelere dikkat edin. Onlara pek yemek verdiğimiz söylenemez." dediler ve sonra yine aynı sakinlikte önlerine döndüler. Sakin ve acımasız bir gülüşle!

Wei Wuxian, Lan Wangji'nin böyle bir yerde tutulduğunu görünce, Mingjue'nin tüm centilmenlik gösterisi değerini yitirmişti. Bir insanın yarı tanrı olsa bile, diğerine böyle davranmasını haklı çıkaracak hiçbir sebep düşünemiyordu.

Hiç bitmeyecek gibi derinliğe doğru uzanan merdivenler sona erdiğinde, karşılarına onlarca zindan çıkmıştı. Ama zindanlarda herhangi bir aydınlatma olmadığından, demirlerin arkasında, hiçbir şey görmüyorlardı. Sadece acı dolu bağırışlar duyuluyordu.

 Sadece acı dolu bağırışlar duyuluyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Wei Wuxian, sonunda dayanamayıp sordu. "Nerede?"

Nöbetçiler sorusuyla birlikte başlarını ona çevirip, yüzündeki mimikleri uzunca bir süre incelediler. Biraz fazla tepki vermişti, ama yüzünde de hiçbir ifade belirtisi yoktu. Wei Wuxian, gözlerini kapadı, karanlıklar içinde Lan Wangji'nin acı çeken yüzü, gözünün önünde belirdi. Sadece kalbi değil, o an ruhu da can çekişiyordu. Ruhunun diğer yarısı, eşi bir zindanda tek başınaydı ve canı yanıyordu. Birileri ruhunun canını acıtıyordu. İçine bir alev topu gelip yerleşmişti. Gözleri kararır gibi olduysa da, Lan Wangji'nin yanına gitmeliydiler. Dudaklarını kanatırcasına ısırarak gözlerini açtı. Mingjue pusuda, Wei Wuxian'ın ne tepki vereceğini izlediğini tahmin edebiliyorlardı. Wei Wuxian, göz yaşlarının akmaması için kendini zor tutuyordu. Lan Wangji'yi bu karanlık zindandan çıkarmak istiyorsa, onun Wei Wuxian'ın 'ruh eşi' olduğunu anlamasını engellemeliydi. Jiang Yanli, Wei Wuxian'ın buğulanan gözlerine bakıp zihninin içinden konuştu.

The Untamed [AU] / WangXian ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin