1.2 Mingjue'nun Sonu

147 22 42
                                    

Merdivenleri ikişerli adımlarla çıktığında, ortalık epey sessizdi. Geminin sağ tarafından gelen mırıltılara doğru yöneldi. Bu konuşan Jiang Cheng di ve karşısında da Lan Xichen vardı. Daha doğrusu kucak kucagaydılar. Wei Wuxian onları rahatsız etmeden, hemen sessizce oradan ayrıldı.

Arkasına dönüp birkaç adım atmıştı ki, gemi sağa sola yalpalamaya başladı. Daha neler olduğunu anlayamadan dev bir dalga sularını üzerine boşalttı ve hemen ardından bir başkası tam karşısında üzerine doğru hücüm etmek için yükselip, kabarmaya başladı. Dalgalar güç toplarken, Mingjue'nun denizin sonsuzluğuna karışan sesi duyuldu.

"Senin için geldim!!." diye bağırıyordu ses.

Wei Wuxian'ı ve icat ettiği şeytani gücünü istiyordu. Ve bu sefer öyle kolay geri çekileceğe benzemiyordu. Ölümüne dövüşmeye ve öldürmeye gelmişti. İkinci dalga, Wei Wuxian'ı geminin sol tarafına fırlatıp atarken, kafasını ahşap direklerden birine çarptı ve bir anda her yer karardı. Son gördüğü şey, Lan Wangji'nin ona doğru hızla koşan çevik bedeni ve onun karşısına dikilen Mingjue'nun karanlık siluetiydi.

...

Bir anda kendini karanlığın içinde bir boşlukta buldu. Hiçbir şey görünmüyordu. Burada tutsaklığın içinde, kendi zihninin yol açtığı bir bilinmezliğin tam ortasında... O kadar ani olmuştu ki, sadece içgüdüsel olarak kendini korumak istemişti ve işte buradaydı.

Orada ne kadar kaldığını bilmiyordu, öylece karanlığın içinde dinelmiş karanlık boşluğa bakıyordu. Sonra zihnini toparlayıp kendini Mingjue'nun "senin için geldim" diye, duyduğu çığlığı andıran sesine odakladı. Zihnini, kafasını ahşap direğe çarpmadan bir dakika öncesine ulaşmak için zorladı. Elini ileriye doğru uzattı... Sanki eli esnek bir kozanın içinden çıkıyormuş gibiydi.

...

Bir anda bedeni sağa sola yalpaladı, gözleri kararır gibi oldu. Karanlığın içinde bir ışık çaktı ve gözünü açtığında, Mingjue'nun çığlığını duydu. 'Senin için geldim.' Onun sürmeli gözlerini üzerinde hissediyordu. Mingjue sonunda tam olarak ortaya çıktı. Omuzları gerilmiş, boynu yana yatmış, acımasız bir gülüşle Wei Wuxian'ı süzüyordu. Avının elinden kaçamayacağını anlayan ve onunla oynayarak dalga geçen, vurdum duymaz bir adama benziyordu. Üstelik, belindeki kılıcını bile yerinden çıkarmaya gerek duymuyordu.

Wei Wuxian yutkunarak, zaman kazanmak için birkaç cümle düşünmeye çabaladı ama aklına hiçbir şey gelmedi. Sonra hemen Mingjue'nun arkasında, karanlığın içinde bir beyaz gölge gördü. Sadece Wei Wuxian'ın fark edeceği kadar ağır hareketlerle Mingjue'ye yaklaşıyordu. Bu beklenmedik hamle, Wei Wuxian'a gereken zamanı verebilirdi. Hızlı olursa, parlak demir kılıcı belinden çıkarıp saldırı yapabilirdi. Lan Wangji, gereken zamanı kazanmak için kılıcıyla Mingjue'ye saldırıyordu. Mingjue, bu beklenmedik saldırı karşısında Lan Wangji ile kılıçları havada çarpışırken Wei Wuxian da saldırmaya hazırlanmıştı.

Wen Ning de hemen Wei Wuxian'ın yanında savaşa katılmıştı. Mingjue'nun kılıcı havada salınırken, Wen Ning onu öyle sıkı kavramıştı ki, kendini sağa sola savurdu ama ikisi aynı anda hareket ediyordu. Mingjue, sonunda ondan bu kadar kolay kurtulamayacağını anlayınca, ayağını mırıldanarak geminin zeminine vurdu ve aniden yine o uğursuz esinti, siyah duman ortaya çıktı. Ama bu sefer daha güçlüydü. Geminin sağ tarafından onlara doğru geliyordu. Lan Xichen ve Jiang Cheng, oldukları yerden fırlayarak çıktılar. Rüzgarla güçlenen, şekildiz siyah dumanı yakalamaya çalışıyorlardı. Esinti onları ayrı yönlere savurup, Wei Wuxian'ın olduğu tarafa doğru geliyordu. Bu şey her neyse, daha da güçlenmesine izin veremezlerdi. Wei Wuxian, tüm gücüyle Mingjue'ye doğru bir hamle yaptı ama hamlesinin geliş yönünü anlayıp yana çekildi ve kendini savundu. Sonra da  Mingjue'nun elindeki o parlak, şimdiye kadar binlerce canı sonlandırmış kılıcı Wei Wuxian'a doğrulttu.

The Untamed [AU] / WangXian ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin