1.0 Ada'dan Kurtuluş

135 20 53
                                    

Xue Yang, Jin Ling'in altından doğrulmaya çalışarak kraliçesine baktı ve ellerini yerde sabitleyip, diğerlerine seslendi.

"Herkes silahlarını bıraksın." diye bağırdı.

Korsanlar isteksizce mızraklarını ve kılıçlarını yere atarken Lan Wangji, Lan Xichen'e seslendi.

"Herkesi, en sağlam olan gemiye götürmelisin, ben herkesin güvende olduğundan emin olunca geleceğim."

Bu durumda, elbette Wei Wuxian da onunla kalıyordu. Meng Yao'nun suratına bakıp gülerek Lan Wangji'nin yanına doğru ilerlerken Jiang Cheng, onu bileğinden yakaladı.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye sordu. Sonra, "Lan Wangji'yi duydun, herkes dedi." diye ekledi.

"Ben herkes değilim Cheng, onun ruh eşiyim." dedi bileğini kurtarıp Lan Wangji'nin yanına ulaşarak.

Lan Wangji, bakışlarını devirip yüzüne baktı, ama birşey söylemedi. Konsantresi tamamen Matsu'nun boğazındaki kılıcındaydı. Jiang Cheng, korsanların mızraklarını, kılıçlarını ve bıçaklarını yerden toplayıp bir kenara yığdı, Lan Xichen o yığının başına gelip üzerinde ruh enerjisiyle havaya bir tılsım yazdı ve tılsımı silahların üzerine fırlattı ve hepsi birden ortadan kayboldu. Matsu, olanları görünce homurdanarak söylendi.

"Onların başımıza bela getireceğini biliyordum. Büyü -sihir- yapabiliyorlarmış." dedi

Wei Wuxian, yerdeki oku alıp kadının ayağının dibine fırlattı, "Büyü -sihir- yapabiliyoruz ama ben kara büyüyle ilgiliyim." dedi. Cümlesi bittiğinde ok, siyah ince uzun bir yılana dönüşüp kıvrılarak oradan uzaklaştı. Wei Wuxian, tam gösteri havasındaydı.

Lan Xichen, diğerlerini dar patikaya yönlendirirken Jiang Cheng, kalmakta ısrar ediyordu. Lan Xichen, onu bileğinden yakalayıp yanında sürüklemeye başladı. Lan Wangji, herkesin yeterince uzaklaştığından emin olunca, kadının boğazındaki kılıcını çekti ve bir reverans yapıp hafif gülümsedi.

"Aslında kadınlara karşı daha naziğimdir ama sizinde pek misafirperver olduğunuz söylenemezdi." dedi, elini Wei Wuxian'a uzatıp gitmek için hazırlanırken.

Wen Ning, onları patikanın girişinde, gözlerini diğerlerinden ayırmadan bekliyordu. Olası bir durumda tetikteydi. Meng Yao'nun yanından geçerlerken, Lan Wangji bir an durdu ve onun suratına sağlam bir yumruk attı.

Sonra da eğilip kulağına "Üzgünüm ama yanlış adamın sevgilisine dokundun." dedi.

Meng Yao, iki büklüm kıvranırken onlar ince patika yola girmişlerdi bile. Patikanın yarısına ulaştıklarında, birden bir çıtırtı sesi duyuldu ve Wen Ning durmalarını işaret etti. Sesi dinleyip, ağaçların arasından birini çekip çıkardı. Yuan...!

"Burada ne arıyorsun?" diye sordu Wen Ning.

"Sizi bekliyordum." dedi Yuan, sesi titrerken.

"Neden bekliyorsun bizi, çocuk gibisin..." diye çıkıştı Wei Wuxian. Sonra sözlerinin ağır kaçtığını düşünüp sesini yumuşatarak hemen ekledi. "İyiyiz, hadi gidelim..." dedi.

Yuan, dudaklarını bükerek başını öne eğdi, utanmıştı. Yuan, başı önünde, ellerini birbirine birleştirmiş, küçük adımlarla yanlarında yürüyordu. Bu haliyle gerçekten küçük bir çocuğa benziyordu. İnsanda onu koruma güdüsü kendiliğinden oluşuyordu.

Kıyıya ulaştıklarında, her şeyin daha yeni başladığını gördüler. Korsanlardan kurtulmaları hiçbir şey ifade etmiyordu. Hatta bu adada kalmaları daha bile iyi olabilirdi. Deniz, iyice kabarmış, tüm öfkesini kusmaya hazırlanıyordu. Çekilen sular dalgalarla yükselerek kıyıya vuruyordu. Her gelen dalga bir öncekinden daha büyük oluyordu. Lan Xichen, herkesi tekrar patika yoluna yönlendiriyordu. Ama bunun faydası yoktu. Dalgaların hızı ve boyu her yere ulaşabilirdi. Kıyıdaki kumlar artık suya doymuş daha fazlasını içine çekemiyordu. Her yer suyla dolmaya, suyun boyu kıyıda da yükselmeye başlamıştı. Denizin içindeki balıklar, dalgaların arasında sürüklenerek karaya vuruyordu.

The Untamed [AU] / WangXian ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin